"Sevgili izleyiciler geçtiğimiz yıllara göre 2018 yılında erkek cinayeti sayısında artış oldu. 2015'te 303, 2016'da 328, 2017'de 409 erkek öldürülürken 2018 yılında 440 erkek cinayete kurban gitti. Bu yık bu sayının daha fazla olması bekleniyor. Son yıllarda bu sayının giderek arttığını daha önceki bazı yayınlarımızda sizlere aktarmıştık.
"Erkek Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre ülkemizde 2018 yılında ulusal ve yerel gazete verilerine göre 440 erkek öldürüldü, 317 erkekse cinsel şiddete maruz kaldı. Erkek cinayetlerinin yüzde 85'ini karıları, sevgililer, eski eşler, ayrılmak istedikleri sevgililer işledi.
"Ne yazık ki sevgili seyirciler, gün geçmiyor ki bir erkek eski sevgilisi, annesi, ablası, yengesi veya karısı tarafından öldürülmesin.
"Size bu akşam bir özel haber hazırladık, hüzünlü bir hikaye gerçekten de. Geçtiğimiz ay Metin Aldağ isimli bir vatandaşımız oğlu ve kızının gözleri önünde 1,5 yıl önce ayrıldığı ama eşinin baskısıyla yeniden birlikte yaşamaya başladığı eski eşi tarafından yemek bıçağıyla boğazı kesilerek öldürüldü… Metin Aldağ'ın yakın arkadaşları, komşuları ve öldürülen erkeğin babasından edindiğimiz bilgilerle size bir acı hikaye aktaracağız bu akşam…
"Metin Aldağ, Gülay Demirdöven'le 24 yıl süren evliliğini geçtiğimiz sene şiddetli geçimsizlik ve sözlü ve fiziksel şiddet sebepleriyle bitirmiş. Ancak Gülay Demirdöven, eski eşini bir türlü aklından ve yüreğinden atamamış, sık sık evinin önüne gelip onu izlermiş, eve giren çıkanları takip edermiş, sık sık eski eşini telefonla arar, ona mesajlar gönderirmiş. Zaman zaman yüz yüze de konuşmak istemiş ve biraz da zorlamış. Ancak Metin Aldağ kendisiyle yeniden bir araya gelmeyi ve hatta görüşmeyi dahi hiç istemezmiş. Birkaç defa ev, iş, telefon numarası değiştirse de Gülay ne yapar ne eder onu hep bulurmuş. Metin bir süre sonra kendisini iyi anlayan, aynında mutlu ve huzurlu hissettiği bir kadınla tanışmış ancak Gülay'dan korktuğu için bu ilişkiyi kısa süre içinde kesmek zorunda kalmış. Sürekli takip edildiğini hissediyormuş, ailesi abarttığını düşünüp psikolojik destek alması için onu bir doktora bile götürmüşler. Doktor, aileyi çağırmış, oğlunuzun bir şeyi yok ama bu kadından çocuğunuzu kurtarın, demiş. Çocuklarıyla da ilgilenmeyen Gülay, onları herhangi bir zaman görmeye gelmez, bakım ve ihtiyaçları için de Metin'e maddi veya manevi herhangi bir destek vermezmiş. Metin hem çalışır hem de çocuklarını büyütmeye uğraşır, hem ailesinin ve mahallenin baskısıyla pek dışarı çıkmaz, kimselerle görüşmezmiş.
"Bir gün eski eş Gülay, Metin'in yaşadığı mahallenin önünde büyük bir olay çıkarmış. Üzerine benzin döküp eğer Metin kendisine dönmezse kendisini yakacağını haykırmaya başlamış. Komşular, aileler ve akrabalar araya girmiş, Metin'e "Bak Gülay Hanım artık değişti, seni nasıl seviyor, senin için kendini yakacak, yazık değil mi kadına, peki ya bu çocuklara yazık değil mi?" demişler. Çocuklar da çok ağlamış: "Babacığım anneme yazık, ne olur onu affet, yeniden barışın" demişler.
"Metin biraz mecbur kalarak eski eşini yanmaktan kurtarmış, çocuklarını üzülmekten kurtarmış, ailesini boşanmış oğullarına destek vermek zorunluluğundan kurtarmış ve Gülay'ı yeniden evine almış. Ama Metin'in tek bir şartı varmış, zamanında maddi ve manevi bir çok hasara uğradığı için yeniden evlenmek istemiyormuş. Gülay bunu baştan kabul etmişse de, bu hep onu öfkelendiren bir şey ve kavga sebebi olmuş. Birlikte yaşamaya başlamışlar. Bir süre Metin'e ve çocuklarına oldukça sakin ve sevgiyle yanaşan Gülay bir süre sonra eski haline dönmüş, evde kavgalar gürültüler kopuyormuş, bize bütün bu bilgileri aktaran Metin'in en yakın arkadaşı T. Bey (bunları çekinerek anlattığını da ekliyor konuşmalarına), "Bence yine dövüyordu Gülay Metin'i ama Metin artık ilişkiye geri döndüğü ve bir çıkmazda olduğunu düşündüğü için bize bahsetmiyordu bile. Biraz da utanıyordu artık çaresizliğinden, ama çok mutsuzdu." İşte o gece de Gülay'ın Metin'i evlenmeye zorladığı gecelerden biriymiş. Metin T. Bey'i arayıp yardıma gelmesini bu defa Gülay'ın çok daha fazla sinirli olduğunu söylemiş telefonda, T.Bey de Gülay'dan korktuğu için polisi aramasını istemiş Metin'den, Metin ise "Zaten defalarca uzaklaştırma aldı, bir işe yaramaz. Üstelik bedelini sonra çok daha fazla öderim" demiş. Çaresizlikten telefonu kapatmışlar…
"Ancak Tolga çok huzursuz olmuş. Yanına kız kardeşlerini alıp Metin'in evine gitmiş ama işte olan olmuş, siz de biliyorsunuz, çocuklar "Baba lütfen ölme" diye ağlıyormuş. Metin'in son sözleri "Ölmek istemiyorum" olmuş, orada son nefesini vermiş…
"Sevgili seyirciler bildiğiniz gibi yüzlerce erkek bu olaydan sonra ayağa kalktı. Ülkede bir infial yaşandı. Ancak erkeklerin yurdun çeşitli yerlerinde eylemler yapması, erkeğe yönelik şiddete karşı önlemler ve ağır cezalar talep etmesi, bazı devlet kadınlarını kızdırdı ve buna engel olmaya çalıştılar. Açıklama yapan bir sorumlu bazı konuların altını çizdi. Öncelikle davanın takipçisi olacaklarını ancak böyle münferit olayların büyütülmemesi gerektiğini, kadınların doğasında öfkenin olabileceğini, rahmetlinin de suçlu olabileceğini, Gülay Hanım'ın daha önce aldığı uzaklaştırma kararlarını uygulamada polisin eksik bir şey yapmadığını, Gülay Hanım'ın bu davranışının bütün kadınların şiddet uyguladığına dair bir gösterge olmayacağını, erkeklerin de zaman zaman kadınlara şiddet uygulayabildiğini söyledi.
"Dün görülen ilk mahkemeden notlar da şöyle: Mahkemede çok sayıda basın mensubu ve polis vardı. Kadın hakim Gülay Demirdöven'e sordu: "Neden yaptın?" Siyah bir döpiyes giymiş, makyajını yapmış ve sakin görünen kadın davalı cevap verdi: "Hakimim şöyle oldu ben yemek yapıyordum, elimde bıçak vardı, olayın aslını bilmiyorsunuz ki, bana ve anneme küfür etti kocam, bir de bir kadınla kahvenin köşesinde konuşmuştu geçen hafta. İşte, bir de kavga ederken bana ne biçim kadınsın dedi, çok ağrıma gitti hakimim, siz olsanız.. Aniden o sahne aklıma geldi, kendimi kaybettim yemin ederim… Herhalde cinnet geçirdim.. Beni herkes tanır, karıncayı incitmem... İşimde gücümde bir insanım, kocamı da çok seviyordum, hep çok sevmekten hakim hanım… Çok üzülüyorum, pişmanım... Evet hakime hanım, daha önce bir kaç defa onu dövmüştüm ama hangi kadın dövmüyor ki kocasını, dövmek iyi bir şey değil tabi haklısınız... Ben de çok dayak yedim, psikolojim yerinde değil efendim. Dövmek demişsem de birkaç tokat, birkaç fiske diyelim. E o da lazım değil mi hakim hanım.
"Kadın avukat söz aldı: 'Efendim müvekkilim Gülay hanım çok saygıdeğer bir iş hanımıdır, bu davanın aleyhine sonuçlanması ömür boyu emek vererek edindiği itibarına ve mal varlığına zarar verecektir. Herkes onun ne kadar güvenilir, ne kadar okumuş, dürüst ve namuslu olduğunu bilir. Namusuna çok düşkündür Hakime Hanım. Davacı taraf yani merhum kocanın ailesi bize göre bu işten para kazanmak istemektedir. Uygun bir miktarda biz de anlaşmaya razıyız. Ne de olsa çocuklar onlarda kalacak. Bizim de bildiklerimiz var Hakime Hanım, ilerleyen zamanlarda sizlere sunacağız. Onlar da oğullarının bu hayat tarzından memnun olmayıp, kendisiyle epeydir görüşmemektedir. Gerçekleri söylesinler. Efendim merhum küfürlü konuşurmuş, sinirlenince Gülay Hanım'ın annesine küfür etmiş kaç defa, görenler var. Bir de birkaç kadınla afedersiniz yazışmış, tanışmış facebooktan. Bunlar bizde aile birliğini bozan şeylerdir, bunlar tahrik unsurlarıdır, sayın Hakimim. Biz davalı Gülay Demirdöven'in beraatini talep ediyoruz. O takdirde elimizdeki bilgileri saklı tutacağımızı da karşı tarafın avukatına iletmek isteriz.'
"Dava, araştırma ve delillerin incelenmesi için ileri bir tarihe alındı. Gülay Hanım yurtdışı yasağıyla birlikte iyi hâlden serbest bırakıldı.
"Mahkeme kapısında Gülay Hanım'ın kadın arkadaşları vardı, öldürülen kocanın erkek arkadaşlarına ve ailesine tehditvari sözler söylediler: "Sizin de ne olduğunuzu biliyoruz! Vazgeçeceksiniz tabi davadan! Oğlunuzun rezilliklerini duyurmak istemezsiniz herhalde…"
"Metin Aldağ'ın ailesi sessizce yerlerinde oturdu."
Böyle bir haberle karşılaşsanız, ne düşünür, nasıl hissederdiniz? Belki de şaşırır, belki de Zaytung haberi zannederdiniz. Ama bu ve benzeri bir çok olay ülkemizde giderek artan şekilde her gün yaşanıyor. Sadece cinsiyetler değişiyor. Öldürenler erkek, öldürülenler kadın ve trans bireyler oluyor. Katil kimi zaman eski eş, sevgili, kimi zaman baba, enişte, ağabey, kimi zaman da ataerkil töreleri, adetler, toplum baskısı oluyor…
Katil hiç değişmiyor.
Erkekler,
Biz sizin elinizden ölmek istemiyoruz!
Biz sizin yüzünüzden işkence bir yaşam geçirmek istemiyoruz!
Biz sizin tahakkümünüzde bir yaşamı istemiyoruz. Bizim özgürlüklere, hayatı insanca yaşamaya, gün yüzü görmeye, baskı altından kurtulmaya ve sınırlara ihtiyacımız var.
Bzim sizin bizi korumanıza değil, saygınıza ihtiyacımız var.
Hemcinsleriniz sadece geçtiğimiz yıl 395 kadını öldürdü. Yüzlerce kadını yaraladı ve onlara cinsel taciz ve tecavüzde bulundu, binlerce kadına duygusal şiddet uyguladı!
Devlet istatistiklerine göre bu rakamlar son yıllarda giderek artıyor. Bakın azalmıyor!
Her gün en az bir erkek şiddeti haberi yayınlanıyor, bir çoğu da haber olmuyor, örtbas ediliyor!
Bir mücadele lazım. Erkeklerle kadınların kol kola girdiği, iyi niyetli ve akılcı bir mücadele lazım. Erkek şiddeti karşısında kadınlar kadar erkeklerin de bilinçlenmesi, bunu bir sorumluluk olarak ele alması lazım. Toplumsal bilinci geliştirmek neden kadınların işi olarak düşünülsün, şiddetle mücadelede neden sadece kadınlar görev alsın, bu bir veba gibi yayılıyor, artıyorsa hep birlikte hareket etmek lazım. Öğretmek, dili değiştirmek, toplumsal düzlemde artışın sebeplerini düşünmek lazım. Çocuklarımıza saygılı ve sınırlarını bilen ebeveynler olarak örnek olmak lazım.
-vay şerefsiz! nasıl yaparsın karına bunu ulan
-senin anan, bacın, kızın yok mu?
-tamam da ben bugüne kadar kimseye şiddet uygulamadım ki
-nasılsa birileri uğraşıyordur
-hiç bir şey yapamayız biz, değişmez bu millet adam olmaz
-sallandıracaksın bunları taksim meydanında
-e tamam da adil olalım kadın da neler yapmış
-ağbi ben ne kadınlar gördüm onların şiddeti ne olacak
…
Bu cümleler ÇÖP. Hiçbir değişim yaratmıyor. Anlamsız, gereksiz, susun daha iyi.
Kalkın erkekler, "erkeklik" dediğiniz neyse onu temizlemek sizin işiniz!
Bireysel boyutu: Fiziksel, cinsel, duygusal, ekonomik şiddeti uygulayanlar, namus, günah, "benim malım", "severim de döverim de", "öfke sorunum var" ifadelerinizin sonucu olan bu davranışlarınız içinizdeki hangi korkak erkeğin savunmaları?
Toplumsal boyutu: Kadına ve çocuğa yönelik erkek şiddetine tarihsel, kültürel, dini ve iktisadi çerçevelerden de bakmak gerekir. Ayrımcılığı geniş açı olarak alırsak, dünyanın en eski kötülüklerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Tarihin erken dönemlerinde "Biz-Siz" olmaya başladığımızdan beri, biz değerliyiz ve hak ediyoruz, siz değersizsiniz ve hak etmiyorsunuz diye bir bilinç gelişmeye başladı. O tarihten beri bütün zamanların en çok ayrımcılığa uğrayan grubu toplamda kadınlar oldu. (Anaerkil veya buna meyilli toplumlarda, küçük zaman parçaları içinde kutsanmış olsalar dahi) İkinci sırada siyahi insanlar geliyor. Bunun oluşmasında, gelişmesinde ve desteklenmesinde toplumsal fayda gibi görülen okumaların, dini ve politik duruşların önemli etkileri var. İncelemek lazım, okumak, düşünmek lazım, açık bir görüşle vicdandan bakmak lazım. Toplumda neler değişiyor, ayrımcılık, şiddet neden azalmıyor, neden artıyor, artmaya başlayan dönemlerde değişen toplumsal iklimin nasıl bir katkısı var? Şüphesiz şiddet pat diye oluşmuyor, bu bir tavrın sonucu, geleneksel, dini, politik tavırların bir sonucu. Cazip gelen, kazançlı çıkaran, korkulardan uzak tutan bir tarafı olmalı.
Hepimizin malumu giderek artan biçimde kimilerinin kadınlarla ilgili söylemlerinin içeriğine bakarsak; kadının ne yapması, ne giymesi, nasıl davranması, erkeği nasıl yüceltmesi, ona nasıl kendini beğendirmesi, nasıl arkasında durması gerektiğini daha çok destekliyor. Aynı düzlemde kadınlara yönelik şiddetin artması da tesadüf değil matematik.
Öte yandan bu haberlerin içimizi yakması, bizi dehşete düşürmesi, güvenlik hissimizi zedelemesi ve bizi öfkelendirmesinin yanısıra bir de düşmanlık hissi yerleşiyor içimize hemen akabinde. Hem öfkemize muhatap arıyoruz, hem de ardından gelen sağdan soldan, sosyal medya yorumlarından çok etkileniyoruz. Ölen kişilerin ardından içi boş ama insanı insanlığından utandıran yorumlar insanı tabiri caizse bir akıldan alıyor. Sanırım bir hatamız da bu yorumları fazla önemseyip, fazla yayılmasına ve değerlenmesine nihayetinde bu şekilde gelişmesine destek vermemiz.
Bugüne dek öldürülen, yaralanan, fiziksel, cinsel, ekonomik, sözel ve duygusal şiddete uğrayan bütün kadınları kızkardeşlikle ve saygıyla anıyorum…