Yazı yazmak spor yapmak gibi. Bir kez ara verdiniz mi yeniden başlamanız zor oluyor. Baktım bu yıl hiç yazmamışım. İstemedim değil, her gün istedim ve inanın her gün bir başka konu geldi aklıma. Türkiye, Almanya, Avrupa’yı ilgilendiren gündem öyle yoğundu ki, birine başlarken öbürü geldi. Aslında bugün için aklımdaki konu Almanya ve Avrupa’nın Türkiye’deki seçimlere bakışı idi ancak öyle görünüyor ki, bu ülkelerin başı ABD’nin İran ile yapılan Nükleer Anlaşma’dan tek taraflı çekilmesinin doğuracağı sonuçlar ile dertte. Gözü başka bir dış politika konusunu görmüyor. Çünkü bu durum karşısında bir B planı olmayan Avrupa’nın Amerika’ya dair ezberi tamamen bozuldu. Kimse bundan sonra ne olacağını bilmiyor. Üstelik Amerika hız kesmiyor, Ortadoğu ülkelerinin bir kısmını çileden çıkaracak eylemlerine her gün yenisini ekliyor. Bugün (pazartesi) de Kudüs’e taşıdığı büyükelçiliğini açacak.
Petrol fiyatlarındaki artışın, enflasyon yaratması, en azından Türkiye’de an meselesi.
Amerikan Başkanı Donald Trump’ın çeşitli nedenlerle güttüğü ve Avrupa ülkelerini köşeye sıkıştırdığı bu politika, uzun hatta kısa vadede Ortadoğu’da yeni savaşların önünü açacak nitelikte. Ancak Avrupa, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin şimdilik önceliği, ABD’nin yaptırımlarından zarar görecek şirketlerini korumak. Bu üç ülkenin dışişleri bakanları Salı günü Brüksel’de İranlı mevkidaşları ile biraraya gelecek ve İran’a “Viyana’da imzalanan Nükleer Anlaşma’ya uymaya devam edelim” diyecek. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ülke çıkarları korunduğu müddetçe nükleer anlaşmaya bağlı kalacaklarını açıkladı. Fakat, birtakım ekonomik teşvikler de elde etmek istediklerini söyleyen Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Trump’ın kararından sonra bunları elde etmenin de İran ile ticaret yapmanın da pek kolay olmayacağını biliyor. Nitekim Trump yönetimi anlaşmayı feshettikten iki gün sonra harekete geçip, üç şirkete birden, İran Devrim Muhafızları’na mali destek sağladığı gerekçesi ile ambargo koydu bile. Çok sayıda Avrupalı firma ABD ile göbek bağı içinde.
Avrupa ile İran arasındaki ekonomik ilişkiler ambargonun kaldırıldığı 2015 yılından bu yana beklenenden daha yavaş ilerledi. Bunun bir nedeni para akışının rahat sağlanamaması ve Asya ülkelerinin İran pazarındaki boşluğu çoktan doldurmuş olması idi. Finans sorununu çözmek için İran bankalarına şube açmaya hazırlanan Avrupa özellikle İran hava yollarının yenilenmesine umut bağlamıştı. Avrupa’dan 23 yıldan bu yana ilk kez uçak ithal eden İran devlet hava yolları ile Avrupalı şirketler birkaç hafta önce milyarlık sözleşme imzaladılar. Airbus, İtalyan-Fransız ATR bunların başında geliyor. Ismarlanan 100 Airbus uçağından sadece üçü ihraç edilebilmişti. “E! Airbus madem sözleşme imzalamış nasıl olur da Trump’ın kararından olumsuz etkilenir?” diyeceksiniz. Evet etkilenir. Çünkü Airbus bazı parçalarını hala United Technologies, Rockwell Collins und General Electric gibi Amerikan firmalarından sağlıyor. İthal ettiği parça payı üretiminin %10’unun üstünde olduğu için de ihracat yapabilmenin yolu ABD Maliye Bakanlığı’ndan lisans almaktan geçiyor.
Amerikan Başkanı Trump’ın İran ile yapılan Nükleer Anlaşma’dan çıkma kararı petrol fiyatlarında da artışa neden oldu. İran’ın petrol ihraç ettiği ülkelerin başında Çin, Kuzey Kore, Hindistan, Türkiye ve İtalya geliyor. Arz talep kuralına göre, fiyatların artmaması için İran dışındaki ülkelerin piyasaya daha fazla petrol sürmesi gerekiyor. Bunu hangisi yapacak? Venezulella mı? Siyasi bir kaosun içinde debelenen Venezuella’dan bunu beklemek zor. Opec’in başındaki Suudi Arabistan ya da Rusya’nın da arzın arttırılmasında katkısı olmayacak belli. Bu iki ülke petrol üretimini teşvik etmemekle birlikte fiyatların artmasından da memnuniyet duyuyor. Ayrıca hem alt yapı, hem petrol boru hattı hem de işgücü sıkıntısı çekiyorlar. Petrol arzının azalmasının yanısıra küresel petrol pazarını etkileyecek bir başka faktör de sigorta poliçeleri. Petrol taşıyan bütün tankerlerin sigortalanma işini Amerikan ortaklı bir İngiliz şirketi yapıyor ki, bu şirketin de boykottan payını alması kesin. Kısa vadede petrol fiyatlarının düşmesi zor görünüyor. Hatta artmaması mucize olur. Petrol fiyatlarındaki artışın, enflasyon yaratması, en azından Türkiye’de an meselesi.
Türkiye, kendi kararını kendi vermek zorunda kalacak.
Yanına İsrail ve Suudi Arabistan’ı alan Trump’ın tavrının ekonomiye getireceği zarardan çok siyasette yaratacağı belirsizlik daha endişe verici. İsrail ve İran arasındaki tehdit diplomasisi Suriye’de füze atışları ile hissediliyor. İster istemez insanın aklına 2003 yılında George Bush’un Irak’ta, yalandan iddialar üzerine oynadığı oyun geliyor. Ne Irak ne de Ortadoğu savaştan kurtulabilmiş değil. Amerika’nın anlaşmadan çıkarak bir nevi savaş ilan ettiği Devrim Muhafızları’nın etkin olduğu Suriye, Lübnan, Yemen ve Afganistan topun ağzındaki ilk ülkeler. Trump’ın kararını Lübnan’daki seçimin hemen ardından, İsrail başbakanı Netanyahu’nun Rusya ziyaretinden bir gün, Irak’taki seçimden birkaç gün önce açıklamış olması dikkat çekici. ABD’yi Ortadoğu derinliklerine çekmek isteyen İsrail ile İran arasında bir çatışma çıkma ihtimalinden söz ediliyor. Lübnan yönetiminde güç kazanan Hizbullah’ın bu durumda nasıl davranacağı merak ediliyor. Hizbullah gibi Yemen’deki orta menzilli roketlere sahip Huthilerin de İran’ın yanında yer alması muhtemel görünüyor. Trump’ın kararı sayesinde İran’daki Nükleer Anlaşma karşıtı mollaların ekmeğine de yağ sürülmüş oldu. İran’ın muhafazakarların baskısı ile nükleer silah üretme çalışmalarına geri dönmesi, dünyada nükleer silahlanma yarışına da kapı açar mı? Açar. Suudi Arabistan zaten eşikte bekliyor.
Amerika’nın Nükleer Anlaşma’dan çıkmasının yarattığı bu kaosta Rusya’nın tavrı kadar Avrupa’nın tavrı da kilit önemde. Çünkü müzakereleri 12 yıl süren, Trump’ın birkaç saniyede etkisiz kılmaya çalıştığı anlaşma Avrupa’nın ABD’nin savaşçı uluslararası politikasına verdiği bir yanıttı. Demokratik olmadığı iddia edilen bir rejimin bombalar yağdırarak değil de diplomasi yolu ile dönüştürülebileceğine dair bir örnekti. Şimdi Avrupa bu anlaşmanın sonuna kadar arkasında durmalı ve ABD ile gerçek bir siyasi çatışmaya girmelidir. Aksi halde yüzünü kaybeder. Almanya Başbakanı Angela Merkel aslında durumu çok güzel özetledi: "Avrupa artık kendisini koruması için ABD'ye sırtını dayayamaz" Gelecek hafta Merkel, Rusya Devlet Başkanı Putin ile biraraya gelecek. İşte bu buluşma Avrupa’nın seçiminin işaretini verecek. ABD-İsrail mi? Rusya-Çin mi?
Bu arada Türkiye’ye ne olacak? Elbette arada kalacak. Ve ilginçtir, kendi kararını kendi vermek zorunda kalacak...