Daha birkaç gün önce arkadaşıma Almancada “wegloben” diye bir kavram ve tutum olduğunu anlatmıştım. Genellikle kamu kurumlarında sıkça karşılaşılan bu anlayışın özünde, eğer istemediğiniz, çalıştığınız birime zarar verdiğini düşündüğünüz biri varsa, O’na ceza verip işten çıkarmak yerine, övüp kariyer yapmasını sağlayarak O’ndan kurtulmak yatıyor. Bu yola başvurmanın pek çok avantajı var tabii. Öncelikle düşman kazanmıyorsunuz, sonra O kişiyi, ilerde belki lazım olur diye size gebe bırakıyorsunuz ve en önemlisi de O’nu cezalandırmak için vereceğiniz uğraştan tasarruf ediyorsunuz. Tabii söz konusu kişinin elinde size karşı kullanacağı kozlar varsa bunun da önünü kesmiş oluyorsunuz. İşte Alman istihbaratının başındaki Hans-Georg Maaßen’a da tam böyle davranıldı. Hakkında çok sayıda rahatsızlık duyulan Maaßen, görevden alınmak yerine, maaşına zam yapılıp içişleri bakanlığına müsteşar olarak terfi edildi. "Sanırım Türkiye dışında hiç kimse darbe girişiminden FETÖ'nün sorumlu olduğuna inanmıyor” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisini çeken Maaßen’i hepiniz hatırlayacaksınız...
Bugün Alman medyası koalisyon partileri liderlerinin ortaklaşa aldığı bu karar ile ilgili yorumlar ile dolu. Çünkü hükümetin küçük ortağı Hristiyan Sosyal Birlik Partisi CSU’nun Genel Başkanı ve Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer gibi Başbakan Angela Merkel’in mülteci politikasına karşı olan Maaßen, aşırı sağcı eylemler yüzünden gündeme gelen Chemnitz kentindeki olaylara dair açıklamaları ile adeta bir hükümet krizi yarattı. Hatta neredeyse hükümetin başını yakacaktı diyebiliriz. Anlaşılan o ki, krizi engelleyeyim derken yaklaşık bir ay sonra Bavyera Eyaleti’nde yapılacak seçimlerde kritik rol oynayan Seehofer’in baskısına hem Başbakan Merkel hem de sosyal demokrat parti SPD lideri Andrea Nahles boyun eğdiler. Neden? Koalisyon hükümeti sürsün ve göçmen karşıtı CSU Bavyera’da kazanmaya devam etsin diye. Ne pahasına? Aşırı sağın ekmeğine yağ sürmek pahasına. Maaßen, Chemnitz’te aşırı sağcıların göçmen görünümlü insanlara saldırdığını gösteren bir videonun kanıt niteliği taşımıyor olabileceğini söylemekle kalmamış, bunu aşırı sağcılara karşı komplo teorilerine bağlamıştı. Aslına bakarsanız bu Maaßen’in ilk vukuatı değil.
Hans-Georg Maaßen, altı yıl önce Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin başına Alman istihbaratı özellikle sekizi Türkiyeli 10 kişinin ölümünden sorumlu aşırı sağcı terör örgütü NSU davası nedeniyle sert bir biçimde eleştirilirken getirildi. Sadece federal değil eyaletlerdeki anayasayı koruma daireleri cinayetler işlenirken sağcı teröre göz yummuş, bunu ispatlayacak belgelerin bir kısmını da yok etmişti. Maaßen’den beklenen istihbarat içindeki ihmalleri önlemesi ve kurumu daha şeffaf bir hale getirmesi idi. Daha o zamanlar hukukçu olan Maaßen’in doktora tezini mülteciler hakkında yazdığı, yazarken de “mülteci turizmi” gibi ırkçı ve aşırı sağcıları pek aratmayacak kelimeler seçmekten çekinmediği biliniyordu. 11 Eylül’den sonra Pakistan’a kuran okulunu ziyarete giden ve yakalanan Bremenli Murat Kurnaz’ın Amerika’daki Guantanamo kampında dört yıl boyunca haksız yere kalmasının müsebbibinin Maaßen olduğu da biliniyordu. Maaßen, yakalandıktan birkaç ay sonra suçsuz olduğu anlaşılan ve Almanya’ya gönderilmek istenen Kurnaz’ın Türk pasaportu sahibi olması ve süresiz oturumuna rağmen altı aydan fazla yurtdışında kalması hasebi ile iadesini reddetmişti. Guantanamo’nun bir işkence kampı olması da Kurnaz’ın kendi iradesi dışında yurtdışında kalıyor olması da Maaßen’in fikrini değiştirmemişti. Kurnaz, kamuoyunun baskısı, Bremen İdare Mahkemesi’nin kararı sayesinde Başbakan Merkel’in Amerika ile giriştiği pazarlıklar sonunda Almanya’ya dönebildi.
Aslında Maaßen 2012’de istihbaratın başına geldiğinden bu yana hata yapmaya devam ediyor. 2013 yılında Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi, Anayasayı Koruma Dairesi’nin Amerikan istihbaratı NSA’ya düzenli olarak gizli bilgi aktardığını yazdı. Eski CIA analisti Edward Snowden’ın ifşa ettiği bilgilere göre, Alman istihbaratının Amerikalıların kullandığı programı kullandığı, Amrikan istihbaratının bu yolla her yıl 500 milyon kadar bilgiye erişebildiği iddia edildi. Maaßen’in savunması, Snowden’in Rus ajanı olduğunu ima etmekten öteye gitmedi ve görevine devam etti. Hans-Georg Maaßen’in en büyük hatalarından biri de Netzpolitik.org adlı internet sitesine karşı yayınladığı iki haber nedeniyle soruşturma başlatması oldu. Almanya’da gazeteciler, der Spiegel skandalından yarım yüz yıl sonra “vatana haini” olarak nitelendirildiler. Hem meslektaşları hem de kamuoyu, Anayasayı Koruma Dairesi’nin gizli raporundan alıntı yaptığı için suçlanan gazetecilere arka çıktı ve basın özgürlüğü, soruşturma açan federal savcı emekliliğe zorlanarak korundu. 2015 yılındaki bu olaydan dolayı istifası istenen Maaßen, nasıl yaptıysa yaptı istihbaratın başında kalmayı başardı.
Geçen yılın başında istihbaratçı Maaßen’in derdi Anayasayı Koruma Dairesi’ne çalışan çifte ajan yani köstebekler, hem de İslamcı terör ile ilintili olarak derde girdi. Sırf bu yüzden parti bile kapatılamadığı, NSU cinayet işlemeye devam edebildiğine göre, Alman istihbaratı için köstebekler vazgeçilmez gibi görünüyor. Hatırlayacak olursanız İslamcı Amis Amri, Berlin’de 12 kişinin ölümüne neden olan bir terör eylemi gerçekleştirmişti. Maaßen, Meclis İçişleri Komisyonu’nda verdiği ifadede Amri’nin çevresinde köstebek çalıştırmadığını, hem de defalarca iddia etti ama basında çıkan haberler bu ifadenin doğru olmadığını ispat etti. Hatta Amri’nin eylemi yaptığı gün bile istihbaratın ajan yerleştirdiği Selefi camiine gittiği, Maaßen’in bütün bu bilgilerden haberdar olduğu yazıldı, çizildi. İçişleri bakanlığı bu davada da Maaßen’e arka çıktı. İnsan ister istemez, Maaßen’ı her defasında kurtaran içişleri bakanlığının da Maaßen gibi aşırı sağcılar ile ilişki içinde olduğunu düşündürtüyor. Nitekim Maaßen’in sağcı popülist AfD partisinin önde gelenleri ile sık sık buluştuğu, hatta onlara tüyolar verdiği dedikoduları da yapılıyor.
Yukarıda verdiğim bütün bu örneklere bir de Chemnitz olayı eklenince Alman medyasının, kamuoyunun, muhalefetin hatta hükümet partilerinin de sabrı taştı. Çünkü Maaßen, Alman kurumlarının çok önem verdiği sadakat ilkesine de riayet etmedi. “Kanıt sayılamaz” dediği Video’nun sahte olduğunu da kanıtlayamayan Maaßen, açıklamaları ile Başbakan Merkel’i yalancı durumuna düşürdü. Ama görüyorsunuz ya Maaßen ne yapsa içinde bulunduğu her krizden karla çıkıyor. Ya bildiği bir şeyler var ya da 2015 yılında CEBIT fuarında dedikleri doğru: “Biz bir gizli servisiz, bu yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz demek, hem de legal bir biçimde”
Bize de bu tür insanlar için ilahi adaleti beklemekten başka çare kalmıyor, hukuk devleti Almanya’da bile. İlahi adalet bazen kaplumbağa adımlarıyla geliyor ama mutlaka geliyor!