Memleketimiz, o çok sevdikleri Abdülhamid'den bugüne büyük bir jurnal ülkesidir.
Bütün kutsallarla üzeri örtülen günahları küçücük bir kurcalamaya kalkarsanız başınıza gelmedik kalmaz.
Terörist olursunuz, örgüt yöneticisi olursunuz, militan olursunuz, yeri gelir aynı anda üç beş örgütün maşası bile olursunuz.
Bir küçük dedikoduya bakar.
Memleket neyse jurnalcisi de o. Elinde küçük bir defter, kulağına fısıldananları hemen not eder.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, kısa süre önce Bilgi Teknolojileri Kurumu'nun cep telefonu ve internet kullanan herkesin tüm bilgilerini 300'ü aşkın telekomünikasyon firmasından alarak depoladığını açığa çıkarttı.
Üstelik BTK, Danıştay'da açılan davada bilgileri düzenli olarak 4 yıldır depoladığını kabul ediyor, ulusal güvenlikle açıklıyordu fişlemeyi.
Memleket öylesine alışmış ki fişlenmeye, kimseler oralı olmadı.
Fişlendiğini, bir biçimde bütün bilgilerinin elden ele gezindiğini bilen bütün yurttaşlar uyuşmuş bir halde, bir de BTK'nin fişlemesinden ne zarar geleceğini düşündü ya da buna bile gerek görmedi.
Adım adım yok edilmeye çalışılan, neredeyse yüksek puanla buraya giren öğrencilerin halktan koptukları gerekçesiyle hain ilan edileceği Boğaziçi Üniversitesi'nde, bütün akademik ve idari personelin, öğrencilerin bilgileri, ihalesiz biçimde danışmanlık hizmeti alınan özel bir firmanın erişimine açıldı.
Bir de o firmada olsun bilgiler ne çıkar.
Ne de olsa İçişleri Bakanlığı'nda iltisak bilgileri var.
Memleketin yarısı terörist, kalan yarısı ola ki yolunu şaşırırsa terörist adayı.
Ama yine de kaygılanan ve tam da bilgi güvenliği konusunda kaygılanmaları için oluşturulan kurula üye yapılan hocalar, bu bilgi açığını denetlemek için araştırma yaptıklarında hain ilan edildiler.
Apar topar görevden alındılar, haklarında soruşturma açılacağını gazete haberinden öğrendiler.
100 yıldır aralıksız devam eden profesyonel jurnal ve fişleme döneminin 2010'daki anayasa değişikliği ile biteceğini müjdeliyordu bütün anlı şanlı gazeteciler, haber bültenleri, televizyoncular, siyasetçiler, bakanlar, başbakan, cumhurbaşkanı ve cemaat liderleri…
Ancak 2010'daki anayasa değişikliğinden bu yana fişlenmenin sona ermesi şöyle dursun, uydurma "iltisak" kavramına sığınarak, daha da gelişti faaliyetler.
Jurnalcilik itibarlı meslek haline geldi, fişleme devletin rutini…
Halkın satın almaya hazır beklediği "dış güçler" yalanları da bütün bu tablonun kenar süsleri.
Kırık dökük yolunda giden ne varsa ortadan kaldırmaya yeminli olmalarına şaşırıyor insan yine de.
Sağlık o alanlardan biriydi.
Fedakârca çalışan doktorlar, sağlık görevlileri, idari personel…
Önce kentlerden kopartıldı hastaneler.
Ardından doktorların meslek örgütü hain ilan edildi.
Ardından haklarını soran doktorlar.
"Giderseniz gidin" derdi "yaşayamıyoruz artık" diyen kim varsa…
Buna rağmen doktor olmak isteyen, ülkede kalmak için çabalayan, hayata sarılan doktor adayları, doktorlar var.
Sağlık Bakanlığı, bir süre önce, güvenlik soruşturmalarını bahane ederek, bu doktorlar hakkında ardı ardına "atama kararının iptali" kararları aldı ya da atanmak isteyenlerin atamalarını yapmadı.
Neye uğradığını şaşıran, suçlamanın ne olduğunu bile söylemeyen doktorlar ve doktor adayları bu kararların iptali için dava açtı ancak idare mahkemesi geri çevirdi başvuruları.
Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yapıldı.
Anayasa Mahkemesi, bu başvurularla ilgili bir pilot karar aldı.
Pilot karar sadece doktorları değil, güvenlik soruşturması gazabına uğrayan herkesi ilgilendiriyordu.
Kararda, şöyle denildi:
"Kişisel verilerin toplanması, saklanması, kamu makamlarına aktarılması ve güvenlik soruşturmalarında kullanılması şeklindeki müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır."
Kararda temel hakları ihlal edenin idari makamlar olduğu açıkça belirtildi ve yeniden yargılama yapılarak ihlalin ortadan kaldırılması talep edildi.
Bunun üzerine heyecanla idare mahkemesine yeniden yargılama başvuruları yapıldı.
Sonuç trajikomik…
İdare mahkemesi, açık biçimde, Anayasa Mahkemesi'nin zaten güvenlik soruşturmasına olanak tanıyan yasa hükmünü iptal ettiğini, böylece güvenlik soruşturmalarının kanunsuz hale geldiğini belirtti.
Hemen ardından, bu nedenle özel hayata dair soru bile yöneltilemeyeceğini, araştırma yapılamayacağını da vurguladı.
Ancak 2021'de yeni bir düzenleme çıktığından, atanmak isteyen doktorların bu kurala bağlı olduklarını da belirtti aynı kararda.
Atanmayan, ataması iptal edilen doktorların hukuksuzluğa maruz kaldıklarını ancak bu durumun göreve atanma sonucunu doğurmayacağını, yeniden güvenlik soruşturmasının, yeni kurallara göre söz konusu olabileceğini kaydetti.
Ne güzel hukuk devleti!
Memleketin en yetkin üniversite hastanelerinde, öve öve bitirilemeyen şehir hastanelerinde en kritik servislerde uzman doktor kalmadı.
Randevu almak, hemen tedavi olabilmek tanıdığınız yoksa mümkün değil.
Kalanlar ya da görev yapmak isteyenler ya hain ya yandaş!
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Bursa'da yaptığı konuşmada mahkeme kararlarına, kanunlara uymamanın tartışılamayacağını, gündeme bile getirilemeyeceğini yineledi.
Konuşmasından kısa süre önce Hakimler ve Savcılar Kurulu, AYM kararlarını uygulamayarak, insanları özgürlüğünden eden hakim ve savcılar hakkında işlem yapılmayacağını kesin olarak karara bağlamıştı.
Aynı HSK, bu kararlara uymayanlardan bazıları terfi ettirmiş, bazılarını Yargıtay üyeliğine atamıştı.
Cumhurbaşkanı geri durmayacak ya, o isimlerden en ünlüsünü Adalet Bakan Yardımcılığı'na atadı.
Öyleymiş gibi yapılan, herkesin hakikati bildiği ancak konuşamadığı, jurnalin ödüllendirildiği, jurnalcinin sırtının sıvazlandığını, barınma hakkının, eğitim hakkının, çalışma hakkının gasp edildiği bir hukuk sisteminin içinde bütün coğrafya.
Ancak yine herkes konuşmasa da bilir.
Jurnalci yarın başkasına da iftira atar.
Fişleyen yarın başkasını da fişler.
Bu yüzden kollansalar da değersizdirler.
Bütün olanlara rağmen akışa kapılmadan, adalet duygusunu yitirmeden ve korku senaryolarına aldırmadan yürümek, başka bir yol bulunamaz.
Ve ayağa kalkmak için çökmek, daha da aşağıya batmak gerekiyorsa daha uygun bir vakit olamaz.
Gökçer Tahincioğlu kimdir? Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor. |