Çin ve Hindistan’ın yanı sıra, krizi (şu ana kadar) hafif atlatmakta olan ülkeler de var.
Krizin, küresel olma vasfını kazandığı Eylül 2008’den sonra, ülkeler arasında krizden etkilenme konusunda ayrışma olacağını savunanların bu iddiaları zayıflamaya başladı. Gördük ki; hem gelişmiş, hem gelişmekte olan, hem de az gelişmiş ekonomiler krizden nasiplerini alıyorlar.Ancak, ayrışma olacağını söyleyenler yine de tamamen yanılmış sayılmazlar. Çünkü, ayrışacaklarını söyledikleri gelişmekte olan ülkelerden bazıları (Ki bunlar Çin, Hindistan ve Brezilya) bu yıl, geçen yıl tahmin edilenden daha iyi performans gösteriyorlar.Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz sanırım: Eğer Çin ve Hindistan’da bu yıl, diğer ülkelerin ortalaması kadar bir performans gösterselerdi, dünya ekonomisi ciddi bir oranda küçülürdü. Bu tür bir varsayım altında diğer ekonomilerin de, büyük olasılıkla daha fazla küçüleceklerini söyleyebilirdik.Çin ve Hindistan’ın yanı sıra, krizi (şu ana kadar) hafif atlatmakta olan ülkeler de var. Hatta şunu da biliyoruz ki; dünya ülkelerinin yarısından çoğu bu yıl büyümeye devam edecek. Bunlar, özellikle kuzeyi olmak üzere Afrika ülkeleri ve içlerine Suriye’yi de ekleyebileceğimiz Körfez ülkeleri.Bu iki gruptaki ülkelerin krizden daha az etkilenmelerinin iki ana nedeni var.Birincisi ekonomilerinin kısmen dışa kapalı ekonomiler olmaları. İhracatlarının büyük kısmı tarımsal ürünler ve madenlerden oluşan bu ülkeler, bunun karşılığında sadece zorunlu olan bazı tüketim mallarını satın alıyorlar. Dolayısıyla, ihracata dayalı bir sanayileri yok ve ihracatlarındaki azalma, sattıkları ürün fiyatlarının gerilemesinden kaynaklanıyor. Bunun en iyi örneğini petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki sert düşüşler oluşturuyor. Fakat bu ülkeler, tüketmek zorunda oldukları malları almaya devam ediyorlar. Ayrıca, birkaçı dışında özel sektörün çok zayıf olması nedeniyle, işsizlik ve sanayi üretiminde de büyük sorunlar yaşanmıyor.İkincisi, bu gruptaki ülkelerin son yıllarda artan emtia fiyatları nedeniyle kasalarının dolmuş olması ve yine son yıllarda giriştikleri alt yapı yatırımlarına bu yıl da devam ediyor olmaları. Afrika ülkelerinin birçoğu için bu söylenebilir.Şimdi gelelim asıl konumuza…Türkiye’nin çok ilginç bir özelliği var. Dünyada, ülkemiz kadar çok ülkeyle sınırı bulunup da, toplam dış ticareti içinde komşularıyla dış ticaretin payının bu kadar düşük olduğu başka bir ülke yok.Son üç-dört yılda Afrika’nın büyüyen önemini fark ederek dış ticarette ve müteahhitlik hizmetlerinde bu bölgeye yönelmiş olmamıza rağmen, komşu ve çevre ülkelerle olan dış ticaretimiz hala olması gereken düzeyde değil.Herkesin bildiği şeyi bir kere de ben yineleyeyim. Eğer, komşumuz olan ya da yakınımızda bulunan ülkelerle ticaretimiz daha yüksek olsaydı, ne Türkiye’de sanayi üretimi ve kapasite kullanım oranı bu kadar düşerdi, ne ihracat yüzde 30 azalırdı, ne de işsizlik oranı bu kadar yükselirdi.“Yumurtaları aynı sepete koymamak”Herkes tarafından bilinen ve riski azaltma gereğini ortaya koymak için kullanılan bu benzetme, Türkiye’nin mevcut hali için de oldukça uygun. Biz ülke olarak dış ticaretimizde, elimizdeki 100 yumurtanın 55’ini Avrupa sepetine koymuştuk. Avrupa krizden oldukça kötü etkilendi ve talep düştü. AB ülkelerin ithalatında yüzde 45’e yakın bir gerileme var. Bu da Türkiye’nin en büyük pazarına daha az mal satması anlamına geliyor. O nedenle, yumurtaların daha azını bu sepete koymak, kalanları ise diğer sepetlere yerleştirmek gerekiyor.