Bu soruyu, Kluge Kolektif önce kendine sormuş, oturup tartışmış. Sonra da yaygınlaştırmışlar.
İnanmak isteriz ki teyzeler, amcalar seks yapmaz.
Kaçınızın evinde, televizyonda film izlenirken mesela, taraflar, öpüşme mesafesine girdiğinde kanal değiştirildi? Ve, ufacık, kısa, kesik bir öksürük hamlesiyle, örtbas edilmek istenenler, odanın aurasına yayıldı?
Hele bir de anne olduysan, sen artık bir azizesin. Ayrıca kesin, teyzesin; öyle mi?
Pek çok sorusu var kolektifin. Daha da artacağa benziyor. Kurucuların hepsi kadınlık deneyimi yaşamış bireyler.
Peki, kim bu kişiler? Ne istiyorlar? Amaçları ne? Neden rahat durmuyorlar? Neden hizaya girmiyorlar? Neden ses çıkarıp duruyorlar?
Siz kimsiniz?
Biz toplumsal cinsiyet meselesini dert edinmiş, kadınlık deneyimi yaşayan altı kişiyiz. Selin Gündüz, Meryem Güldurdak, Efsun Uysal, Dilara Kızıldağ, Şehlem Laluna ve Ayça Ceylan. Aramızda yıllardır feminist mücadelenin içerisinde olan, toplumsal cinsiyet rolleri, cinsellik, heteroseksizm, toplumsal ekoloji, hafıza, cinsel yönelimler gibi konularla ilgilenen arkadaşlarımız yer alıyor. Bunun yanında, queer politika ile ilgilenen, kendini ikili cinsiyet sistemi içerisinde tanımlamayan ve sanatın farklı alanlarında yer alan performans sanatçısı arkadaşımız, Leman S. Darıcıoğlu da bizimle bir projede çalışıyor.
Hangi formlarla çalışıyorsunuz?
Kimimiz fotoğraf, performans, video, ses, teknoloji gibi farkı disiplinlerle ilgilenirken ya da bu disiplinleri bir arada kullanmayı tercih ederken bazılarımız ise daha geleneksel, ağaç baskı, monotip baskı, gravür, linol baskı gibi tekniklerle ilgileniyor.
Bu kadar farklı ilgi alanı nerede ortaklaşıyor?
Toplumsal cinsiyet rolleri, örgütlenme ve üretme üzerinden gerçekleştirdiğimiz eylemliliklerimizde.
Kluge Kolektif’te nasıl buluştunuz?
Aslında her şey 2013 sonbaharında başladı. Amargi İstanbul’dan birbirimizi tanıyor ve burada farklı görsel üretimler gerçekleştirmek üzere aktivizm ve sanatı nasıl buluştururuz, sorusunu dert ediniyorduk. Daha sonra farklı çevrelerden kadınlar bir araya geldik.
Atölye üretim sürecinden bahsedebilir misiniz?
Kadınlık deneyimini yansıtan sanatsal üretimler üzerine düşünmek ve dert edindiği hassasiyetler ile üretmek için toplanmış bir atölye olarak üretim sürecine başladık. Duyusal sanat, sosyal psikoloji, feminist eleştiri, felsefe, görme biçimleri, eleştirel sanat ve tesirin antropolojisi okuduk. Bu alanlarda üretim yapan kişilerin portfolyolarını inceledik. Bir senenin sonunda, gruptaki her bir kadın kişisel bir proje üretmeye karar verdi.
Ne söylemek için yola çıktınız?
Kişisel proje üretme meselesinde savaş, kişisel deneyim üzerinden toplumsal eleştiri, Türkiye’de seks shoplar, gündelik yaşamdaki şiddetin personalarımıza etkisi, otoportreler, ölümün algılanma biçimi gibi konular seçildi. 2014 sonbaharına gelindiğinde gruptan bazı ayrılmalar oldu. Buna ek olarak yeni katılımlar da yaşandı. 2014 Eylül ayı itibarı ile kolektif, errortik ismiyle üretime devam etmeye karar verdi. Altı ay sonra, sanatın kutsallaştırılmasını ve sanatçının yüceltilmesini -işlerinde ve gündelik yaşamında- sürekli sorguladık. Sonra, isim değişikliğine gitmeye karar verdik. Kolektifin adını Kluge Kolektif olarak değiştirdik.
Kluge ne demek?
Bir soruna anlık geçici çözümler üretmek olarak açıklanabilir. Kolektifin postyapı ile ilgilenmesi belki de bu ismi beraberinde getirdi. Kluge her daim açık bir katılım sürecini destekliyor. Anti-hiyerarşik örgütlenme biçimlerini benimsiyoruz. Son dönem çalışmalarımızda kamusal alan ve beden politikaları üzerine dışavurum sürecini deneyimleyerek interaktif işler üretmeye çalışıyoruz.
“Şu orgazm, bu orgazm” nedir?
Cinsellik üzerine kurulan baskı biçimlerini ve iktidarı sorgulamak amacıyla yaşadığımız kadınlık deneyimini merkeze alıp cinselliğin tek tipleştirilmesi, cinselliğimizi ve bedenlerimizi nesneleştirmeye karşı, kendi öznelliğimizi ortaya koyabilmek için bir çalışma yürütmeyi amaçladık.
Sonra?
Cinselliğin iktidar tarafından kurgulanan, çok merkezden şekillenen bir oluşum olduğu düşüncesi ile kendi deneyimlerimiz üzerinden orgazmı konuştuğumuz bir akşam buluşması ile çalışmamıza başladık. Çalışmanın kavramsal çerçevesini oluşturmak için kayıt altına alınan videodaki konuşmaların deşifrasyonunu yaparken orada geçen bir söz çok hoşumuza gitti. “Şu orgazm bu orgazm yok aslında…” Sonra, çalışmanın adını Şu orgazm, bu orgazm koyduk.
“Teyzeler, amcalar seks yapar mı” nedir?
Cinselliği yaşamak ana akım mecralarda yalnızca gençlik, güzellik ve idealize edilmiş beden algılarıyla özdeşleştiriliyor. Teyzeler, amcalar da seks yapıyor. Engelliler de, yaşlılar da. Bu durumun kendisi çok performatif ve politik bir alan bize göre. Biraz önce de bahsettiğimiz gibi sohbetimizin deşifrasyonunu yaptık. Buradan çıkan cümleleri sticker yaptık. Bu çeşitliliğin kendisi, sohbetlerden çıkan düşüncelerin stickerlarla kamusal alanda, şehrin farklı yerlerine dağıtılarak görünür kılınabildiği ve yapıyı dönüştürmeye / sorgulamaya yönelik sanatın eylemlilik biçimine evrildiği bir aktivizm düşüncesini oluşturdu.
Ne yaptınız o stickerları? Stickerları şehrin farklı yerlerine dağıttık. Kadınlık deneyiminin cinsellik özelinde konuşulabildiği, kamusal alanda görünür kılındığı, dönüşümün ve farkındalığın deneyimlendiği ve kayıt altına alındığı bir sürece dönüştürmeyi amaçladık.
Kadınların orgazm olup olmadığı hakkında (ya da erkeklere oranla az olmaları varsayımından hareketle) deneyim paylaşımınız oldu mu? Olduysa, nasıl oldu?
Evet oldu. Bu deneyim paylaşım sürecini video olarak kayıt ettik. Sürecin kendisi, sohbetimizin somut bir üretime dönüşmesini tetikledi. Deneyim paylaşımı ve aktarımından çıkan argümanların dışa vurumu bir metafor olarak göz imgesinin üretilmesini sağladı. Kadınlık deneyiminin gözlenen / gözetlenen / göz önüne serilen imgeye hapsolması sorunsallaştırılıp bizi kadınlık deneyiminin sanat tarihi içerisinde hapsolduğu yapıları kırmaya itti.
Nasıl tepkiler aldınız performanslardan önce ve sonra?
Öncesinde, performans anında ve sonrasında farklı tepkiler aldık. Aslında bu çalışma bir ihtiyaçtan doğdu; şöyle ki, hem aktivizm yapan hem de farklı kadın gruplarıyla çalışan arkadaşlarımız var. Amargi’de bir atölye yapıyorlardı. Cinsellik atölyesi, burada bazı mitler, toplumsal baskılar, beden farkındalıkları, sınırlar gibi konularda çalışmalar yapıyordu. Arkadaşlarımız Eskişehir’de bir atölyede orgazm konusunu çalışırken herkesin aslında konuşmak istediği ama bastırdığı, yasakladığı bir alan olduğunu fark ediyor. İstanbul’a geldiklerinde bir sohbet arasında şöyle dedik: Keşke orgazm üzerine bir iş yapsak.
Ve?
Öncesinde bu süreci yalnızca yakın çevremizle paylaşıyorduk. Bu videoyu ve yerleştirmeyi ürettikten sonra bazı galerilerle konuştuk ama işimiz radikal buldunduğu için sergileyemedik. Biz de “Sokağa çıkalım ve eylemliliğimizi buradan yapalım” dedik. Sonrasında sosyal medya hesabımımızın tanıtımını yapmamamıza rağmen gerçekten stickerları alan, paylaşan çok kişi oldu.
İç sesinizden nasıl tepkiler aldınız?
Herkesin süreci kendine göre biricik oldu herhalde.
Size iyi geldi mi eylem halinde olmak?
Kesinlikle. 70’lerde Amerikalı feminist sanatçılar sanat-aktivizm yaparak gerçekten büyük bir algı sorgulamasına yol açtılar. Feminizmin ana akımlaştırılması da bu dönemlerde konuşulur oldu. Aktivist sanatı biz önemsiyoruz.
Bazı kağıtlar var, ağaçların üzerine bıraktığınız, apartman giriş kapılarının altından attığınız…
Dağıttığımız stickerlarla kamusal alan algısı ile oynuyoruz. Bir nevi performatif bir eylemlilik.
Bir not bulmak / buldurmak nasıl bir yolculuk / his? Aslında kişilerin notu bulma anındaki yüz ifadelerini de merak ettik; ama kayıt altına almanın bireyin rızası ve isteği dışında etik olarak doğru olup olmayacağını bilemediğimiz için gerçekleştirmedik.
“Latent” adında bir işiniz var; o nedir peki? Latent uyku hâlinde olma ve belli koşullar oluşunca gelişme yeteneğinde olma durumunu tanımlıyor. Bu performansta, kamusal alanda bizi tedirgin eden ve tekinsiz mekanlarda tahta kırıyoruz.
Neden tahta kırıyorsunuz? Tahta kırma edimi; kadın, lezbiyen ve trans bireyler olarak kendi gücümüzü fark etmek, blokajlarımızı yıkmak için neler yapabiliriz diye sorgularken birbirimizden öğrendiğimiz ve bize farklı hissettiren bir deneyim. Kadın, lezbiyen ve trans bireylerin kullandığı bu savunma şeklinin öncelikli hedefi, şiddeti fiziksel şiddet noktasına gelmeden durdurabilmek. Bu iş de aslında Özgecan’ın katledilmesinden sonra yaptığımız bir iş. Burada güçlendirici bir şey yapmak ve içimizdekini dışarı yansıtmak istedik. Bir nevi sağaltıcı bir şey yapmak...
Sitenizde ayaklarınızın altı kirlenmiş, bir fotoğraf var. Anaakım mecralarda, kadının ayağı bakımlı, pürüzsüz sunuluyor. O fotoğrafın hikâyesi nedir?
Biz kolektif iş üretmenin kendisini önemsiyoruz ve deneyimliyoruz. O fotoğrafı bir prova sonrasında çektik. Ayaklarımız kirli, bedenlerimiz bizim, deneyimlerimiz ortak.
Kristeva ile olan ilişkiniz, işlerinize nasıl yansıyor?
Kristeva üzerine tartıştığımız, okuduğumuz bir teorisyen. Orgazm işinde abject kavramı üzerinden oldukça yoğun tartıştık. Kafamızı açtı.
Okuma grubunuza katılabilir miyiz? Orada neler oluyor? En son, grupta ne okundu?
Okuma grubumuza biraz ara verdik. Yaklaşık altı aydır üzerinde çalıştığımız performansımızı bitirmeye uğraşıyoruz. Daha önce, kadınların ve transların katılımına açıktı. En son Susan Sontag’ın Fotoğraf Üzerine kitabını okuduk ve tartıştık. Erkeklerin de katılabileceği bazı atölyeler yapabiliriz diye de konuşuyoruz şu ara.
Önümüzdeki dönemde neler yapmayı düşlüyorsunuz?
Kamusal alanı yeniden sorguladığımız, dönüştürmeye çalışacağımız bir video işi üzerinde çalışıyoruz. Orgazm işimizle ilgili atölyeler olacak. Onlar için galerilerle görüşüyoruz.
“Delirmiş bunlar” diyenler oluyor mu size? Evet ise, nasıl anlamlandırıyorsunuz, olanı biteni, dediklerinde…
Deliliğe olumlu şekilde yaklaşıyoruz. Tarihte adı geçmeyen, deli olduğu söylenerek yaşam hakkı kısıtlanmış pek çok kadın sanatçı var tanıdığımız, bildiğimiz. Bu yüzden içimizden bazı arkadaşlarımız da kadınların sanat tarihi içerisinde yer alamamaları meselesini dert ediniyor. Bu konuda bazı eylemliliklerde bulunuyor. Guerrilla Girls’ün işlerine bazılarımız bayılıyor mesela.
Etin Cinsel Politikası sizinle, nerelere taşındı?
Eril iktidar tahakkümünün, canlıların yaşamında nelere mal olduğunu biliyoruz. Çevremizde vegan olan ve hayvan özgürlüğü hareketinden gelen arkadaşlarımızla bu konuları oldukça sıklıkla konuşuyoruz. Etin Cinsel Politikası kitabını, atölyemiz zamanında gündemleştirdik. Toplumsal cinsiyet meselesi ve hayvan özgürlüğünün kesişim noktalarını tartışmaya açtık.
İfade edince nasıl hissediyorsunuz?
Sağaltmış ve iyi hissediyoruz.