Çağlayan Adliyesi. Bekleşiyoruz. Sevgili Nazlı Ilıcak'ın, Ahmet ve Mehmet Altan'ın yargılandığı davanın üçüncü duruşması vaktinde başlayabilecek mi? Hiç değişmiyor. Duruşma geciktikçe gecikiyor. Mahkeme koridoruna gelince... Her zamanki gibi... Gitgide sıkıcı olmaya başlıyor. Birbirimize hep aynı soruları soruyoruz, yanıtları belli sorular... Bu sefer çıkarlar mı? Tahliye umudu var mı bugün? Avrupa ülkelerinin konsolosları... Dışarıdan gelen sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri... Gazeteciler... Avukatlar... Sanık yakınları... Artık herkes birbirini tanıyor. Nereye gidiyor Türkiye?.. Bu adamdan ne zaman, nasıl kurtulacak Türkiye?.. Kulağıma iç açıcı bir söz çalınmıyor. Başörtülü genç bir kadın. Kocası yargılanıyormuş, uzun zamandır hapisteymiş. FETÖ'den dolayı yatıyormuş... "Sesimizi duyuramıyoruz" diye yakınıyor, "Siz hiç olmazsa arkadaşlarınızla dayanışma içinde yazabiliyorsunuz." Şöyle devam ediyor: "İnsanlar FETÖ, Fethullah deyince korkuyor, kaçıyor. Haberleşmek bile istemiyorlar. Korkunç..." Gözleri doluyor. Putin Rusyası gibi, Erdoğan Türkiyesinde de sivil toplum tamamen ezilecek mi? Bir yabancı diplomat, Türkiye'de sivil toplumun Rusya'dakinden çok daha güçlü olduğunu söylüyor. Duruşma her seferinde olduğu gibi epeyce gecikmeli başlıyor. Tabii yine itiş kakış giriyoruz küçücük duruşma salonuna. Değişen bir şey yok. Salon küçük, gelenlerin bir kısmı dışarıda kalıyor. Sevgili Ahmet'le Mehmet ekranda, Silivri'den katılıyorlar. İlk kez yan yana gelebilmişler! El kol sallıyoruz. Sağ elimin yumruğunu kaldırıp iki yana sallıyorum. Anlaşılan görüyorlar beni... İkisini de, sohbetlerini de çok özledim. Nazlı Ilıcak'a sesleniyorum, dönüyor arkaya, öpücük yolluyoruz birbirimize. Geçen sefer olduğu gibi, kızı Aslı'yı yine uyarıyor, "Sırtına bişey al, üşütürsün" diye... Mahkeme Başkanı, Savcı'ya söz veriyor, esas hakkındaki mütalaasını okuması için. Avukatlar karşı çıkıyor, önceliğin kendilerinde olduğunu belirtiyorlar.
Nazlı Ilıcak'a sesleniyorum, dönüyor arkaya, öpücük yolluyoruz birbirimize
Başkan, üç defa uyardıktan sonra avukatı duruşmadan çıkarıyor. Bu oyun dört kez tekrarlanıyor. Avukatlar direniyor. Haklılar. Çünkü, bir tiyatronun figüranları olmak istemiyorlar. Bir yabancı başkonsolos, "Ne güzel bir adliye binası. Her şey tertemiz, pırıl pırıl, düzen yerli yerinde" dedikten sonra soruyor: "İyi güzel de adalet nerede, hukuk nerede?.." Ergin Cinmen, kırk yıllık avukat, devlet güvenlik, sıkıyönetim dâhil, Van, Diyarbakır dâhil, avukatlık yapmadığı yer, mahkeme yok. Ama belki ilk kez bir mahkemeden, savunma talep ettiği için, konuşma hakkı talep ettiği için atılabildi. Hukuk adına ne yazık! Böyle yargılama mı olur? Başkan'ın verdiği 5'er dakikalık aralar uzadıkça uzuyor. Avukatlar söz hakkında direnince, Başkan, saat 12'de 14'e kadar yemek molası veriyor. Koridorda genç bir adam önümü kesiyor. Üniversitede öğretim üyesi. Karısı da öyleymiş. "FETÖ'den yargılanıyor 15 yılla... Neden mi?.. Bank Asya'da ortak bir hesabımız vardı. Kendi hesabımızda, bir hesaptan öbürüne para aktardı diye 15 yılla yargılanıyor. Adalet bunun neresinde?.." Saat 14'e geliyor. Duruşma başlamak üzere... Duruşma başlıyor, başkan, savcının tutuklulukların devamını talep ettiğini ve esas hakkında mütalaa için ek süre istediğini duyuruyor. Ve sevgili Nazlı söz alıyor, gözyaşlarını tutamayarak: “Bunu içime sindiremiyorum. 27 Mayıs’tan beri darbelere karşıyım. Nazlı Ilıcak’ın darbeci olduğuna kimseyi inandıramazsınız!..” Dört avukatın peş peşe duruşma salonuna çıkarıldığı gergin duruşmada söz sırası saat 15:00 sıralarında sevgili Mehmet Altan’a geliyor. Silivri’den video aracığıyla konuşan Mehmet, “Darbelerin Ekonomisi” kitabını sallıyor elinde, bir türlü cezaevi dışına çıkaramadığının altını çizerek. Ve soruyor: "İddianame savcısı olağanüstü bir hukuksuzlukla algı operasyonuna devam ediyor, nedir bu husumet anlayamadım. Değişen duruşma savcısı iddianameyi okuduysa hangi delillerle tutukluluğumuzun devamını istiyor? Okumadıysa tutukluluğumuzun devamını nasıl istiyor?" Nihayet Ahmet Altan geliyor videoda mikrofonun önüne. Sözü uzatmıyor: "BM, raporunda bu davaya 'tiyatro' dedi. Biraz evvel savcının repliklerini dinlerken bu tiyatroda bir artist olduğunu anladım. Dosyaya hâkim olmayan bir savcı nasıl böyle ezberden konuşabiliyor. Böyle hukuk olmaz, böyle mahkeme olmaz. Sözlerim bu kadar." Evet Ahmet, evet tuhaf bakışlı adam, böyle hukuk olmaz. Saat 16:45. Çağlayan’dan son not: Tutukluluk hâllerinin devamına... Evet, Ahmet’in dediği gibi, bu tam bir tiyatro, oyun devam ediyor!