İçimden yazı yazmak gelmiyor. Sözün hükmü kalmadı. Ne yazsan, ne söylesen boşa gidiyor gibi. Artık anlaşılan herkesin karnı lafa doymuş durumda. Kimse bir şey dinlemek istemiyor. Çünkü yaşanmakta olan acılar toplumu keskin cephelere ayırıyor, insanları birbirine düşmanlaştırıyor. Toplumsal, siyasal kutuplaşma derinleştikçe derinleşiyor. Şiddetin şiddeti doğurduğu bu kanlı kısır döngü toplumu aşırı uçlara itiyor. Kimse kimseye kulak vermiyor. Karşımızdakini duymaz olduk, adeta sağırlaştık. Herkes kendi doğrularından son derece emin olarak, her geçen gün, şiddet sarmalının esiri haline geliyor. Çözüm olarak bir tek kana kan intikam çağrıları duyuluyor. Daha çok kan akıtmak, barışa açılan tek yol olarak gösteriliyor.
En başta Türkiye ve Suriye Kürtleri ile savaş ortamına son vermeliyiz
Bu gidiş gidiş değil. Kesinlikle değil. Kana kan çağrılarıyla ancak bir cehennem çukuruna yuvarlanırız. Kendimizi bir ‘iç savaş’ta buluruz. Türkiye Iraklaşır! Türkiye Suriyeleşir! Bu kanlı süreç işlemeye başladı bile. Ankara’nın göbeğinde, İstanbul’un göbeğinde patlayan dehşet bombaları ve Sur’da, Cizre’de yaşanan büyük acılar, hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye’yi gitgide iç savaş tuzağına çekiyor. Bu şeytani tuzaktan kana kan çağrılarıyla kurtulamayız. Tam tersine, kanlı bir tuzağa çekiliriz. Zaloğlu Rüstem gibi elde bir pala, her Allah’ın günü dünya aleme meydan okumaya kalkışmak hem gülünç kaçıyor, hem de Türkiye’yi kurt kapanına sokuyor. Yalnızlaştırıyor. Savaş çare değil. Savaşla barış yolunu açmaya çalışmak büyük bir yanılgı. Türkiye bu yanılgıyı 1990’lardan beri yaşıyor. Einstein’ın o sözünü anımsamakta yarar var : Hep aynı şeyi yapıp her seferinde farklı sonuç beklemek ahmaklıktır! Kim bilir kaç kez yazdım. Barış namlunun ucunda değil. Savaşla, silahla, terör ve şiddetle acılar katmerlenir, düşmanlık derinleşir. Çözüm olmaz. Şiddetin şiddeti getirdiği kanlı kısır döngü kırılmak isteniyorsa, bir an önce parmaklar tetikten çekilmeli ve iki taraflı ‘ateşkes’le, 2013-2015 arasındakine benzer bir çözüm süreci başlatılmalıdır. Çare yine ‘masaya dönmek’tir! Sağduyu, eski deyişle aklı selim, karşı karşıya oturup konuşmayı, yeni diyalog kanalları açmayı gerektiriyor. Başka çare yok. En başta Türkiye Kürtleri ile, Suriye Kürtleri ile savaş ortamına son vermeliyiz. Böyle bir gelişme, Türkiye’yi bölgesel açıdan da rahatlatır, manevra alanını genişletir, barış ve istikrara çok daha yardımcı olabilecek güçlü bir konuma getirebilir. Yoksa kan gölü büyüyecek. İç savaş tehlikesi yaklaşacak. Bu gidiş gidiş değil. Bu gidişle Türkiye’de ne siyasal, ne de ekonomik istikrar dikiş tutar. Göz göre göre, bugünleri de arayacağımız karanlık bir döneme yuvarlanırız. Bir süre önce kötü günler bekliyor Türkiye’yi diye yazmıştık. Uyarı görevimizi yapmaya çalışmıştık. Şimdi yazın bir kenara: Bugünkünden daha kötü günler de gelebilir.