Sevgili Şahin kardeşim; Senin de seveceğin bir kitap: Tiranlık Üstüne (*) Bu yakınlarda New York'tan aldım, daha yeni çıkmış. Masamda, bilgisayarımın yanında duruyordu. Seninle ilgili haber gelince, elime aldım, sayfaların arasında hüzünle dolaşmaya başladım. Hüzünle diyorum. Çünkü hep bildiğimiz şeyler. Üstelik, senin hem çok iyi bildiğin, hem de yıllar yılı dersini verdiğin konular... Ama öyle anlaşılıyor ki, o korkunç yirminci yüzyıldan gerekli dersler hâlâ tam olarak çıkarılabilmiş değil. Tiranlık, faşizm, otoriterizm, dikta hayaletleri yine üstümüzde uçuşuyor. Geçen yüzyılın hortlakları yine sahnede. Ne yazık ki öyle.
Sevgili Şahin kardeşim; Oysa, Berlin Duvarı yıkıldığında ve 12 Eylül sonrasının Türkiye'sinde ve de 2000'li yılların başlarında bir ara ne kadar umutlanmıştık. Bütün farklılıklarımızı demokrasi, hukuk ve özgürlük çatısı altında yaşatabileceğimize dair iyimser duygu ve düşüncelere kapılmıştık. Bu süreçleri elde kalem desteklemiştik. Ama olmadı. Sen içeride, ben dışarıda, yine büyük bir hayal kırıklığı yaşamaktayız. Evet, acıklı bir durum. Hazin bir durum. Dün senin hakkında bir değil, iki değil, tam üç kez ömür boyu hapis istendiğine öğrenince, emin ol, ne diyeceğimi şaşırdım. İlk tepkim bir tweet atmak oldu: Aklım gerçekten almıyor! Gerçekten almıyor. Sen ve darbecilik! Ve tam üç kez müebbet hapis... Başka gazeteci ve yazarlar da var, hukuku yine delip geçen iddianamede... Yanlarına üç defa müebbet hapis yazılmış tanıdık isimleri okuyorum iddianamade:
Orhan Kemal Cengiz... Ali Bulaç... Ahmet Turan Alkan... Mümtaz’er Türköne... Nuriye Akman... Lale Sarıibrahimoğlu... Mustafa Ünal... İhsan Dağı...
Fazla sıkma canını. Çetin Abi'nin deyişiyle enseyi karartmayalım!
Sevgili Şahin kardeşim; Gerçekten aklım almıyor. Bu isimler ve darbecilik... Demokrasiyi bunca yıl savun, sonra gel 'darbecilik'ten hakkında bir değil, iki değil, tam üç kez ömür boyu hapis cezası istensin. Ne yazık! Bir zamanlar bu memlekette askeri darbeler hukuk ve özgürlüğü çökertirdi. Şimdiyse bir sivil darbe çökertiyor. Üstelik bu sivil darbe, askeri darbelere göre çok daha yaygın ve derine gidiyor. Daha vahimi, askeri darbelerden daha farklı olarak yaygın bir kitle desteği, kitle tabanı var, Hitler'inki, Mussolini'nki gibi... Tekrarlıyorum: Evet, bu kadarı bizim askeri darbelerde dahi olmamıştı. Hele pazar günü bir de evet çıkarsa referandum sandığından, tek adamlık daha sağlam bir kazığa bağlanacak. Bir başka deyişle: Türkiye'de tiranlık kurumsallaşma yolunda büyük bir aşama kaydetmiş olacak.
Tiranlık, faşizm, otoriterizm, dikta hayaletleri yine üstümüzde uçuşuyor. Geçen yüzyılın hortlakları yine sahnede
Sevgili Şahin kardeşim; Fazla sıkma canını. Çetin Abi'nin deyişiyle enseyi karartmayalım! Bu günler de geçer diyelim. Farkındayım, söylendiği gibi kolay değil. Demokrasiyi savun. Askeri darbelerle uğraş. Hukukun üstünlüğünden yana ol. İfade özgürlüğü diye tepin dur. Tüm farklılıkların aynı çatı altında, barış içinde yaşamaları için yaz çiz. Sonra da gelinen yere bak. Utanç verici. Hukuk adına, özgürlük adına, barış ve demokrasi adına gerçekten utanç verici. N'apalım Şahincim, ikimiz de yetmiş yaşımızı devirdik. Daha her şey bitti demiyoruz tabii. Belki de yapabileceğimiz bu kadardı. Nazım Hikmet'in şu dizesi bazen aklıma takılmıyor değil:
Herhal, ilerdedir yaşanacak günlerin en güzelleri...
İşte kapatılan Zaman'ın tutuklu yönetici ve yazarları hakkındaki iddianamenin tam metni
* Timothy Snyder, ON TYRANNY, Twenty Lessons from the Twentieth Century, Tim Duggan Books, New York, 2017.