New York'ta, Soho'da tenha bir kahve köşesine oturdum. Mis gibi kahve kokuyor. Kitabıma çalışmaya başlamadan önce T24'e giriyorum. Yine konuşmuş tabii. Bir yandan yine Batı'ya, Avrupa'ya saydırmış... Diğer yandan hapisteki 'gazeteci milleti'ne olmadık iftiralar atmış... Bu sefer söyledikleri gerçekten akıl alır gibi değil. İki tane tweet atıyorum, akıl alır gibi değil başlığıyla. Demiş ki:
Hapisteki gazetecilerin listesini verin diyoruz. 149 kişilik bir liste geldi. Bakıyorum. Hepsi hırsız... Çocuk istismarcısı... Terörist...
Yalnız bizi değil, Avrupa'yı da tehdit etmiş:
Siz böyle devam ederseniz, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Batılı sokağa adım atamaz!
Hapisteki meslektaşlarıma terörist, çocuk istismarcısı, hırsız diyebilen bir 'tek adam'la nereye gidebilir ki Türkiye?..
Ne yazayım, nasıl yazayım? Her şeyden önce öfke kontrolü şart. Sinirleri aldırmadan ona dair yazı yazmak gitgide zorlaşıyor. Allah aşkına baksanıza. Hapisteki gazetecilere terörist demişti zaten. Anlaşılan kesmemiş. Şimdi de hırsız diyor. Bu da kesmiyor, 'çocuk istismarcısı'nı da ekliyor. Ne yazılır ki buna? Bu kadar seviyesizliğe ayak uydurmak istemiyorum. Kendimi bıraksam o kadar ağır yazabilirim ki. Tut kendini Hasan Cemal! Bir an hapisteki meslektaşlarım gözümün önüne geliyor. El sallıyorum onlara. Sesleniyorum: "Sakın canınızı sıkmayın!" Bu kadar seviyesizlik kalıcı olamaz. Bu kadar seviyesizliğe Türkiye layık değil, kesinlikle layık olamaz diyorum. Bu kadar seviyesizliği Türkiye taşıyamaz diyorum.
Ne yazsam boş! En iyisi, öfke kontrolü... En iyisi, sinirleri aldırmak..
Almanya'nın yeni Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier koltuğuna otururken demiş ki: "Erdoğan, Türkiye'nin inşa ettiği her şeyi tehlikeye atıyor." Yerinde bir tespit. Türkiye'yi uçuruma doğru çekiyor. Zaloğlu Rüstem gibi dünya aleme pala sallayarak, demokrasiydi, hukuktu, özgürlüktü tüm değerlere boş vererek Türkiye'ye hakim olabileceğini sanıyor. Kendi kendini aldatıyor. Pek farkında değil galiba. Amerikası, Avrupası, hatta Rusyası oradan buradan vidaları ufak ufak sıkıştırıyor. Dış politikada, özellikle bölgede, Irak ve Suriye'de manevra alanı gitgide daralıyor. Ekonominin kırılganlığı artıyor. Olağanüstü dış borcunu yönetmekte zorlanan bir Türkiye sahneye çıkıyor. Turizm gelirleri her geçen gün baş aşağı giden bir Türkiye sahneye çıkıyor. Trump'tan da, Putin'den de umduğunu bulamayan bir Erdoğan'la dünyada her geçen gün sıkışan bir Türkiye sahneye çıkıyor. Sözü uzatmak galiba gerekmiyor. Gidiş kötü, çok kötü. Hapisteki meslektaşlarıma terörist, çocuk istismarcısı, hırsız diyebilen bir 'tek adam'la nereye gidebilir ki Türkiye?.. Ne yazsam boş! En iyisi, öfke kontrolü... En iyisi, sinirleri aldırmak... En iyisi, Soho'daki kahve köşesinde kitabımı çalışmaya devam... Hapisteki dostlarıma, meslektaşlarıma bir kere daha el sallıyorum. Sakın canınızı sıkmayın. Böyle gitmez, böylesine bir seviyesizlik devam edemez, Türkiye bu seviyesizliği taşıyamaz.