Erdoğan'ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Kocası 1990'larda faili meçhul cinayete kurban giden HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'a telefon ediyor:
Sizi yaşatmayacağız!
"Doğru mu bu?" diye kendine sorulduğunda şu yanıtı veriyor:
Evet, fazlası var, eksiği yok!
Bitmedi. Soylu, valilere de talimat veriyor:
CHP'lileri şehit cenazelerine almayın!
Talimat, anlaşılan, yerini buluyor. Bursa'daki şehit cenazesinde CHP'nin çelengi parçalanıyor. Bitmedi. Erdoğan'ın iktidar ortağı Devlet Bahçeli, seçim kampanyası sürecinde kendisini eleştiren gazetecileri, köşe yazarlarını, akademisyenleri gazetelere verdiği ilanlarla isim isim hedef gösteriyor. Bitmedi. Hapisteki bir mafya babası, Karar gazetesinin altı yazarını seçimlerde "Cumhur İttifakı"nı eleştirdikleri için yine isim isim hedef gösteriyor. Soruyorum: Nereye gidiyor Türkiye?.. Hukuk yerle bir ediliyor. Nefret dili zirve yapıyor. İfade özgürlüğü çiğneniyor.
Hazırlıklar yoksa "son darbe"ye mi dönük? Türkiye bunun için mi siyasal cinayetler atmosferine sokuluyor?
Kılıçdaroğlu bağırıyor:
İçişleri Bakanı Soylu, iç savaş çağrısı yapıyor, derhal istifa etmeli!
CHP sözcüsü bağırıyor:
İçişleri Bakanı iç güvenlik tehdidi haline geldi.
Ve Kılıçdaroğlu, eski CHP Milletvekili Eren Erdem'in tutuklanması üzerine sesini yükseltiyor:
Bu ülkede hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur, bir dikta yönetiminden her şey beklenebilir.
Gerçekten öyle, her şey beklenebilir. Hazırlıklar yoksa "son darbe"ye mi dönük? Türkiye bunun için mi siyasal cinayetler atmosferine sokuluyor? Bu nedenle mi önümüzde suikastler dönemi açılacak? 1990'ların o korkunç faili meçhul cinayetleri mi yeniden sahnelecek? Terörle mücadele derken, devlet 1990'lardaki gibi tümüyle hukuk dışına mı çıkacak? Bir başka deyişle: Söz konusu vatansa gerisi teferruattır, zihniyeti mi? Muhalefeti, eleştiriyi tamamen sindirmek için, yok etmek için karanlıklarda dan dan dan silah sesleri mi duyulacak? Tekrarlıyorum: Suikastler mi, faili meçhul cinayetler mi?..
15 Temmuz bir dönüm noktası olmuştu. Sivil darbe yeni bir derinlik kazanmıştı. Erdoğan iktidarı, demokratik hak ve özgürlüklerle hukukun üstünden silindir gibi geçmeye başlamıştı. Şimdi de 24 Haziran mı? "Sandıktan çıktık, artık her şey bizden sorulur!" zihniyetinin sınır tanımazlığı mı? "Muhalefeti toptan silmenin tam zamanıdır" diyenler, devletin derinliklerinde kurulmuş tezgâhları çalıştırmaya mı başladılar? 24 Haziran'la ilgili olarak bir İngiliz gazetesinde sorulduğu gibi: Türkiye, 1933 Hitler Almanya'sını mı andırmaya başladı? Seçim sandığından çıkanların vuracağı son darbenin ayak sesleri mi duyduklarımız? Yineliyorum: Bahçeli'nin, Soylu'nun, hapisteki 'mafya baba'sının tehditleri hiç hayra alamet değildir. Türkiye bir cehennem çukuruna çekiliyor. Tehlikenin farkında mısınız?