Ne kıymeti var zamanın, denizde öyle bir kelime yok!
Sadun Boro şöyle diyor: “Her şeyden uzak asude bir hayat. Zaman... O da ne demekmiş?.. Neptün dümende, görünmez dümencimiz tekneyi idare ediyor” Denizi seveceğim galiba..
Aslan Cimbom, Saracoğlu’nda kupayı kaldıranca Bonifacio’da bir aslan heykeli bulup tüm Fenerli dostlara gönderdim.
Lyon Körfezi, 11 Mayıs 2012, Cuma, Saat 04.05
Uyku tutmadı, kalktım. 34 saattir yoldayız, açık denizde. Havuzlukta telaş havası. Cüneyt’le Gökhan Kaptan faaliyet halindeler.
Kötü haber:
Oto-pilot devre dışı.
Kaptan Neptün tatile çıkmış!
Allah’tan kara gözükmüş durumda. Korsika’nın, Bonifacio’nun ışıkları seçiliyor. Mehtap var. Hava ılık.
Uzaktan fenerin ışıklarını izliyoruz.
“Yedi tane çaktı, durdu.”
“Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi... Bu feneri tutarsam kurtarır mıyım?”
“Beyaz mı çakıyor fener?”
“Beyaz. Bir yedi çakıyor, bir yedi daha...”
Gökhan Kaptan radarın başında, Cüneyt dümenin. Uzakta iki fener var. İskeledeki (sol taraf) kırmızı, sancaktaki(sağ taraf) beyaz çakıyor. Bu iki fenerin arasından Korsika adasının Bonifacio limanına giriş yapacağız.
Yaklaştık, 5 mil kaldı.
İskelede kırmızı çakan feneri kaybettik. Sadece beyaz çakıyor, sancaktaki... Radarda, iskele tarafında kara parçası görünüyor. Biz iki fenerin ortasına doğru seyrediyoruz.
Cüneyt, Gökhan Kaptan’a:
“Bas bakalım bir daha ve bildiğin bütün duaları oku.”
Yine o ses, dııt dııt, oto-pilot tıklıyor.
“Hay ananı...”
Gökhan Kaptan dümende:
“Burası bir boğaz, Bonifacio’nun girişi. Yedi sekiz tane fener var. Radar gösteriyor, kayalık yerler. Dikkatli olmak lazım yine de. Görsel seyir önceliklidir.”
Sancakta, uzakta bir ışık, gemi geçiyor.
Saat 04.45
Peace, suları yararak fışır fışır yol alıyor, saatte 6.7 mille. Radarın siyah ekranının üstünde sarı sarı gözüken kayalıklara gözüm takılıyor.
Onların üstüne düşmeyiz ya?
Gülünüyor soruma.
Yaşasın, gün ağarmaya başladı.
Kara çok daha iyi seçiliyor. Fenerlerden iyice açılarak, iskeledeki burnun içinden limana giriş yapacağız.
Gökhan Kaptan:
“Bu gibi durumlarda GPS’i değil, radarı kullanmak daha iyidir. Radar anlıktır çünkü. GPS biraz daha gecikmeli, zira önce uyduya çıkacak.”
Mazot gece yarısından sonra azalmış. Otopilot devreden çıktıktan sonra bir süre yelken bastık.
Saat 05.35
Ortalık iyice ağırdı.
“Gelmişiz artık Kaptan.”
“Gelmeden gelinmez denizde! Balık ağına rastlamamak için dua ediyorum.”
Sular koyu lacivert ve çırpıntılı.
Ufukta yangın var!
Şafak söküyor.
Karada belli belirsiz sis bulutu ya da puslu hava ipince uzanıyor, burun boyunca...
Saat 05.50
Şafak söktü.
Cüneyt:
“Hazreti güneş en nihayet gözüktü.”
Sanki sabah olmayacakmış gibi bir hisse kapılıyor insan. Güneş, Bonifacio Boğazı’nın üstünü yangın yerine çevirerek, kocaman bir alev topu halinde yükseliyor.
Ve Bonifacio limanına kapağı attık, açık denizde, üstelik Lyon Körfezi’nde 36 saatlik bir yolculuktan sonra.
Bu arada rahat bir nefes aldığımı itiraf edeyim, sersemlemiş halde ayağımı karaya bastığım vakit.
Sadun Boro, Bir Hayalin Peşinde adını taşıyan kitabında (Denizler Kitabevi) şöyle der:
“İlk günlerde rastlanan kötü hava şartlarıdır ki, nice uzun seyahat meraklılarını daha ilk kapağı attıkları limanda senelerin mahsulü hülyalarından vazgeçirtip, bir daha böyle bir şeye kalkmaya tövbe ettirmiştir.
Ben de bu ilk fırtına ve kötü şartlar içinde zaman zaman bunalmış ve ümitsizliğe düşmüştüm.
İşte böyle bir anda beni bu fırtınanın içinden çekip alsalardı, eminim bir daha denize adımımı atmazdım.
Ama değil mi ki, bu ilk açık deniz fırtınasının bütün meşakkatini çektikten sonra selamete eriştik, o korku hissi yerini denize karşı sonsuz bir sevgi ve hürmete bıraktı.
Her denizci yaşadığı ilk fırtınada aynı hisleri yaşar ve ondan sonra şerbetlenir, kanıksar.”
Bakalım Hasan Kaptan ne zaman yaşayacak böyle bir fırtınayı?..
Saat 06.15
Önümüzde devasa dimdik yükselen, dikdörtgen şeklinde tuhaf bir kara kitlesine doğru yol alıyoruz.
Neredeyse toslayacağız!
Öyle bir duygu uyanıyor içimde. Sabahın ilk ışıklarında karanlık bir heyula yükseliyor Peace’nin karşısında...
Burundan içeriye doğru kıvrıldıkça kıvrılıyoruz, ilginç bir fiyort. Kendini hemen ele vermeyen bir liman Bonifacio, şirin bir yer.
Saat 07.00
Bonifacio kalesindeki kiliseden çan sesleri geliyor. Ortalıkta kimsecikler yok. Limanda açık bulduğum ilk kahveye oturuyorum.
Günün ilk kahvesi çok iyi geliyor, yanında da taptaze bir çörek... 36 saatlik açık deniz yolculuğunun son 10, 15 saatinde sıcak bir şey girmedi midemize. Kahvede Norah Jones söylüyor, yumuşacık sesiyle...
Gevşiyorum.
Bonifacio Kalesi surlarıyla birlikte sabah pusunun içinden tüm heybetiyle çıkıyor.
“Yağmur çiseliyor. Hava yeni ağırmış. O aşina siluet yavaş yavaş bir sis, bir pus perdesinin arkasında siliniyor” diye anlatıyor Sadun Boro, Bir Hayalin Peşinde isimli kitabında...
Günün ilk sessizliği ne kadar güzel.
Denizi seveceğim galiba.
Sadun Boro şöyle diyor:
“Her şeyden uzak asude bir hayat.
Zaman...
O da ne demekmiş?..
Ne kıymeti var zamanın. Denizde öyle bir kelime yok...
Neptün dümende, görünmez dümencimiz tekneyi idare ediyor.”
Bizimki bozuldu Sadun Abi. Peace’i Bonifacio kalesinin dibine çektik, oto-pilotun yenisini bekliyoruz firmadan.
Ve yarın akşam Saraçoğlu’ndaki süper finali bekliyoruz. Bizim bütün teknik hazırlıklarımız tamam maçı internetten izlemek için. Ah şu kupayı Saraçoğlu’nda bir kaldırsak...
Bonifacio Limanı, 12 Mayıs 2012, Cumartesi.
Saat 12.30.
Oto-pilot’un yenisi geldi, Gökhan Kaptan monte etti. Rahatladık. Ama hava kötü. Vira demir diyemeyeceğiz. Bir iki gün buraya tıkılacağız anlaşılan.
Akşamı bekliyoruz heyecanla. Cüneyt, Kaptan Gökhan ve ben, üçümüz sıkı Galatasaraylı...
Hızlı interneti olan mekânı da tespit ettik:
Hotel Residence du Centre Nautique. Yemekleri de çok güzel. Her şey deniz ürünü ve makarna üzerine.
Garsonlara gecenin mana ve ehemmiyetini de anlattık.
Anladılar ve tümü Cimbomlu oldu.
Hepsi paylaştı coşkumuzu.
Garsonlardan biri Brezilya’lıydı, Melo’dan dolayı bize katıldı. Biri de İtalyan’dı, Fatih Hoca’yı tanıdığı için bizi tuttu.
Saat 23.30
Gece boyunca yaşadığımız heyecan fırtınasını kolay anlatamam. Ve şampiyonluk kupasını Fatih Hoca’yla aslanlarının elleri üstünde, Saraçoğlu’nda gördüm ya, bundan sonra gam yemem dedim kendi kendime...
Üç gündür bu şirin limandayız. İnşallah yarın öğleden sonra vira bismillah diyeceğiz.
Zor bir etap!
Açık denizde 360 mil yol yapacağız, Sicilya’nın Messina Boğazı’na kadar.
50 saate yakın bir seyir.
Cenova Körfezi’nden fırtınamsı bir hava bekleniyor. 15-20 knot arası. Bir knot, 1.82 kilometre. 5 knot eşittir 1 şiddet (rüzgarın gücü) denilebilir. Fırtına ise 30-35 knotla başlıyor.
Deniz eksik kabul etmez!
Bugün her şeyimizi aldık, tamamladık. Havayı önümüze katarak gitmeyi planlıyoruz. Mare Tirreno’ya, Tiran Denizi’ne açılacağız. Alpler’den patlayan soğuk hava, Cenova Körfezi üzerinden bizim seyredeceğimiz denize ulaşıyor.
Gökhan Kaptan bugün öğle vakti elinde hava raporlarıyla geldi:
“Bu yolculuğumuz biraz zor, sert geçecek. Göze alamazsak, hafta sonuna kadar burada kalmak mecburiyeti doğar. Yuvarlana yuvarlana gideceğiz çare yok.”
“Ne demek yuvarlana yuvarlana?”
“Dalgalar bizi fena sallayacak demek.”
Haydi hayırlısı!
Gökhan Kaptan açıklıyor:
“Mevsim geçişlerinde, yaza girerken, deniz karadan daha geç ısındığı için bu tür fırtınalar oluşuyor. Hava dursa da, ölü denizler (soluğan deniz) devam eder. Yani hava durur ama dalgalar durmaz, bir kaç gün devam eder. Yani her halükarda sallanacağız.”
“Yani biraz heyecan olacak!”
“Evet ama merak etmeyin. Teknenin altında salma var, hacıyatmaz gibi sallanır durur. O yüzden ben bu yelkenli teknelere daha çok güvenirim.”
“Direğin başında ne yapıyorsun?”
“Sert havalara gireceğimiz için direğin kıç ıstralya tellerini geriyoruz. Direği biraz geriye doğru eğiyoruz.
Rüzgâra fırtınaya karşı direği biraz daha sağlamlaştırıyoruz.”
Bir haftadır yollardayız.
Sadun Boro’nun Pupa Yelken, Bir Hayalin Peşinde, Kısmetin Dümen Suyunda isimli kitaplarını keyifle okudum.
Ve Sadun Abi sayesinde yeni bir dünyanın içine yaşama sevinciyle girmeye başladım.
Kaptan’ın günlüğü...
T24 Notu: Hasan Cemal'in bu yazısı, Milliyet gazetesindeki 31 Mayıs 2012 tarihli köşesinden alınmıştır.