Geçtiğimiz haziran ayının ikinci yarısında “Parlamentolar Arası Ortodoks Meclisi”nin (POM) 26. Dönem Genel Kurul çalışmaları Tiflis’te gerçekleştirildi. 19 Haziran günü Devlet Merasim Sarayı’nda yapılan açılış konuşmaları ve Ortodoks dünyasının ruhani liderlerinin mesajlarının okunmasının ardından, aynı mekanda “İsa’nın yeniden dirilişi sergisinin” açılışı yapıldı.
POM Genel Kurulu çalışmaları, ertesi gün, Gürcistan Parlamento binasında devam ederken, Gürcistan Muhalefet Partisi mensubu milletvekillerinin müdahalesiyle ortalık karıştı, toplantı yarıda kesildi, konuk heyetler Gürcistan Parlamento binasını terk ederek otellerine dönmek zorunda kaldılar, neticede, POM 26. dönem çalışmaları ancak otelde tamamlanabildi.
Parlamentolararası Ortodoks Meclisi, İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği benzeri bir kuruluştur. Ortodoks ülkelerin parlamentolarından heyetlerin oluşturduğu bir platformdur. Merkezi Yunanistan’dadır. Gayesi, Ortodoks ülkelerin sesini, birlik halinde, parlamenterlerin ağzından duyurmaktır. Bu tür kuruluşlar, her yıl veya iki yılda bir toplanırlar, gündemdeki konuları tartışırlar, nihai bildirinin kabulüyle amaç hasıl olur ve milletvekilleri ülkelerine dönerler.
Peki, Tiflis’te 26.sı düzenlenen POM’un başına bu kaza nasıl geldi?
Birinci sebep POM Genel Kurul Başkanı’nın Rus milletvekili Sergei Gavrilov olması; ikinci sebep, toplantının Gürcistan Parlamento binasında yapılması ve bu vesileyle Rus başkanın, Gürcistan Parlamentosu Başkanı koltuğunda oturarak toplantıyı yönetmesi ve heyetlere Rusça hitap etmesi.
Muhalefete mensup Gürcü milletvekilleri, Rus başkanın, “Gürcü başkanın makam koltuğuna” oturmasını içlerine sindiremeyerek toplantıyı durduruyorlar, Gürcistan bayraklarını sallayarak, Rus başkanın “makamı” terk etmesini, Rus heyetinin parlamento binasından çıkmasını istiyorlar.
Parlamento’daki gelişmelerin halk arasında duyulması üzerine, Rusya aleyhtarı binlerce Gürcü parlamento önünde toplanarak binaya girmeye çalışıyorlar. Güvenlik önlemleri alan polisle çıkan çatışmalarda 300 civarında protestocunun yaralandığını, polisin orantısız güç kullanmasının işleri çığırından çıkardığını basından öğreniyoruz.
Yukarıda özetlenen parlamento içindeki müdahale ve takip eden toplumsal olayların tamamen kendiliğinden geliştiği görülüyor. Ön hazırlık yok, her şey çok açık biçimde Gürcü toplumu içindeki derin Rus karşıtlığını, hatta nefretini ortaya koyuyor. Halkın iradesini ve hakimiyetini temsil eden ve demokrasinin sembolü mekanda, bir Rus’un, Gürcistan’la ilgisiz bir konuda dahi olsa, o makama oturması kabul edilemiyor, insanların sokağa dökülmesine ve polisle çatışmasına yol açıyor.
Moskova bu nefret mesajını alır mı? Zannetmiyoruz, Putin’in tepkilerinden, Rusya’nın Gürcistan’ın kulağını çekmeye devam edeceği, kötek yöntemlerini sürdüreceğini anlıyoruz.
SSCB’nin dağılmasının ardından 1991 yılında bağımsız hale gelen Gürcistan, halen topraklarının yüzde 20’sini kaybetmiş durumda. Gürcistan’ın, Avrupa Birliği ve NATO ile yakınlaşma politikasına cevaben, Abhazya ve Güney Osetya’yı, bu iki bölgede yaşayan Rus vatandaşlarının güvenliği gerekçesiyle, Tiflis’ten uzaklaştıran Rusya, Gürcü yönetimlerin, söz konusu bölgelere yönelik, aceleci, acemi ve sert politikalarından da yararlanmak suretiyle, askeri yöntemlerle Gürcistan’dan koparmıştır. Bağımsızlıklarını ilan eden bu yapay devletçiklere Rus askerinin daimi biçimde yerleşmesiyle birlikte, SSCB’nden ayrılarak bağımsız hale gelen ülkelerde mevcut Rus imalatı donmuş ihtilaflara böylece ikisi yenisi daha eklenmiştir (Moldova’dan kopan Transdinyester, Ukrayna’nın doğusu, Kırım, Ermenistan’ın işgalindeki Yukarı Karabağ).
2008 Osetya Savaşı'nın ardından güçlükle ve kısmen onarılan Rus-Gürcü ilişkilerinin, 11 yıl aradan sonra, Parlamentolararası Ortodoks Meclisi krizi nedeniyle, bir süre daha gergin kalacağı anlaşılıyor. Rus karşıtı olayların hemen ertesinde, otoriter lider Putin’in, Rus turistlerin Gürcistan’ı terk etmeleri çağrısıyla birlikte, 8 Temmuz tarihinden itibaren iki ülke arasındaki uçak seferleri de iptal edildi. Yakında bu ülkeden ithal edilen kaliteli Gürcü şarapları da yasaklanırsa şaşırmayalım. 2018 yılında Gürcistan’ı 1,4 milyon Rus turistin ziyaret ettiği düşünülürse, adeta tombaladan çıkan bu beklenilmeyen krizin turizmden geçinen Gürcü aileleri ciddi biçimde mağdur edeceği kabul edilecektir.
Sn. Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde Rus uçağının Suriye sınırımızda düşürülmesi üzerine benzer Rus yaptırımlarıyla karşılaştığımızı hatırlayacaksınız. Ani kriz neticesinde, Rusya’dan yapılan otel rezervasyon iptalleri yağmur gibi yağmış, domates vs. ihracatımız durdurulmuş, iş adamlarımıza vize engeli getirilmişti. İşte Rus yiğidinin yoğurt yiyişi böyle, yapılacak fazla bir şey yok.
Büyük tabloya baktığımızda ne görüyoruz? SSCB’nin dağılmasının ardından, 1990’lı yıllarda, Doğu Avrupa’nın eski komünist ülkeleri, nasıl “doğu”yu terk edip, “batı”yı tercih ettilerse, Gürcistan’ın da, biraz gecikmeyle, Avrupa Birliği ve NATO üyesi olmayı kararlaştırarak bu yolda gerekli adımları atmaya başladığını biliyoruz. Ancak, yıllar içinde, Putin yönetimindeki Rusya’nın gücü arttıkça, Moskova’nın, Ukrayna ve Gürcistan’ın trans-atlantik kurumlara katılmalarına karşı geldiğini ve çeşitli engeller çıkardığını hep birlikte izledik. 2019 yazı itibarıyla, batının, Ukrayna ve Gürcistan’ı Rusya’nın etki alanından çıkarma arzu ve iradesi devam etmekle birlikte, bu işin artık neredeyse imkânsız hale geldiğini kabul etmek gerekiyor. Çok kutuplu hale dönüşmekte olan dünyamızda, tekrar süper güç konumuna (siyasi ve askeri anlamda) yükselen Rusya’ya rağmen, anılan iki ülkenin, yakın gelecekte, batı dünyasına nakilleri artık çok müşkül.
Nüfusu 4 milyon dahi olmayan Gürcistan’da halkın büyük çoğunluğu (%80 üzeri) AB ve NATO üyeliğini destekliyor. Bu destek oranı gençler arasında daha da yüksek. Gürcistan askerlerinin, Afganistan’da, NATO bayrağı altında, terörizmle mücadele amacıyla örnek bir işbirliği sergilemekte olduklarını, bu uğurda 39 Gürcü askerinin hayatlarını kaybettiklerini, bu vesileyle minnetle hatırlatmakta yarar var. NATO amacı istikametindeki üstün başarılarına karşın, Rusya ile ortaya çıkabilecek sorun ve çatışmaları dikkate alan transatlantik teşkilatın üyeleri, (başta Fransa, Almanya ve Hollanda) Gürcistan’ı ittifaka dahil edemiyorlar.
Önümüzdeki tabloya bakınca ne görüyoruz: Süper güç Rusya, “Kafkaslar arka bahçemdir, bu coğrafyada bulunan Gürcistan bahçemdeki kurallara uysun, bahçe duvarının diğer tarafına geçmesin, aksi takdirde canını yakmaya devam ederim” demektedir. 150 milyon nüfuslu, SSCB’nin halefi, ülkemizin en büyük enerji tedarikçisi ve stratejik ortağı, günümüz dünyasının süper güçlerinden Rusya Federasyonu, kendi geleceğini kendi tayin etmek isteyen kardeş ve komşu ülke Gürcistan’ı, cazibesiyle (soft power) kendi alanına çekemiyorsa, üstelik cebir ve tehdit kullanıyorsa, bu denklemden Moskova’nın, başarılı ve adil bir model teşkil etmediği, ayrıca, 70 yıllık SSCB tecrübesinden gerekli dersi almamış olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.