“Her sabah evden çıkmadan varsa çocuğunuza sarılın, eşinizi/sevgilinizi öpün... "Seni seviyorum" dedikten sonra sımsıkı sarılın. Ölüm var...”
Oyuncu Deniz Atam, Twitter sayfasına sabitlemiş bu mesajı. Mesajın yazıldığı tarih 22 Mayıs 2014. Ölümün her an her yerde karşımıza çıkabileceğini tokat gibi yüzümüze çarpıyor, acıtıyor. Deniz Atam bu mesajı yazalı neredeyse iki buçuk yıl geçmiş. Bu süre içinde binlerce insan “görüşmek üzere” diye çıktığı evine geri dönemedi. Binlerce insan evinden önce hastaneye gitti. Binlerce aile evladını, eşini hastanelerde aradı. Adli tıp önlerinde bekledi. Tabutunu omuzladı… Sevdiği diye toprağa sarıldı…
Bütün ülke güvercin tedirginliğinde yaşıyor.
Başımıza nerede ne zaman ne geleceğini bilmeden tesadüfen yaşıyoruz. Yaşamanın değil bir patlamadan daha kurtulmanın mucizesine inanır olduk.
Ve çok yorulduk.
Her patlamadan sonra sevdiklerimize ulaşmaya çalışmaktan, açılmayan telefonlardan yorulduk…
Birlikte cenazeye gittiğimiz insanların cenazesine gitmekten yorulduk…
Her saldırı sonrası “Terörü lanetlemek”ten başka bir şey yapmayan yöneticilerden yorulduk…
Hayatını kaybedenlerin birer insan olduğunun unutulup rakamdan ibaret olmasından yorulduk…
Her saldırı sonrası ekranlarda boy gösteren ve her seferinde aynı şeyleri tekrar eden çokbilmiş “terör uzman”larından yorulduk.
Ölene ve öldürene göre üzülen insanlardan yorulduk…
Savaş naralarından, “teröre teslim olmayacağız” söylevlerinden, yorulduk…
Peki neden ölüyoruz?
Çocuğumuz oynasın diye gittiğimiz parkta, maç izlemek için gittiğimiz statda, barış için gittiğimiz meydanda, yürüdüğümüz kaldırımda, eğlenmek için gittiğimiz barda, otobüs beklediğimiz durakta, bindiğimiz dolmuşta, takside… Neden ölüyoruz?
Çok değil üç yıl önce artık analar ağlamasın diye müzakerelerin yapıldığı bu ülkeye ne oldu?
Neden annelerin ağlaması artık kimsenin umurunda değil?
Çocukların ölmesi, yanması, parçalanması neden kimsenin yüreğini yakmıyor?
Neden bir savaş halindeyiz? Bu savaş kimin savaşı?
Bizim kardeşlerimizin, sevdiklerimizin bu ülkenin sınırlarından kilometrelerce uzakta ne işi var?
Sürekli ‘birlik ve beraberlik’ mesajları veren yetkililer bu halkın zaten birlik ve kardeşlik içinde yaşamak istediğini neden anlamıyor?
Kim için, ne için?
Bu ölümler daha ne kadar sürecek?
Barışı, demokrasiyi konuşmak için daha ne kadar ölmemiz gerekiyor?
Terörü yaratan nedenleri ortadan kaldırmak yerine sürekli ölümlerden beslenildiği için ölüyoruz.
Barış isteyenler “vatan haini, bölücü” ilan edildiği için ölüyoruz.
Patlamalara önlem almak yerine atılan twetlerle uğraşıldığı için ölüyoruz.
Saldırıları önlemek yerine gazetecilerin haber yapması önlendiği için ölüyoruz.
İnsanlar “Ya benden yanasın yada vatan haini” denilerek susturulduğu için ölüyoruz…
Beşiktaş’ta ölene ağıt yakılıp, Ortaköy’de ölene “oh” çekildiği için ölüyoruz…
Ölümü üniformaya, milliyete göre ayırdığımız için ölüyoruz…
Birbirimizi anlamayı, anlaşmayı değil, birbirimizi linç etmeyi, yok etmediği hayal ettiğimiz için ölüyoruz…
Yazı yazan, söz söyleyen, haber yapan, itiraz eden herkes susturulmak istendiği, sustuğu için ölüyoruz…
“Vatanın birlik ve bütünlüğü için” zırvalarından artık yorulduk. Vatan yekpare duruyor. Çocukları ölüyor… Kürt, Türk, Laz, Çerkes, Ermeni… Bütün evlere tabutlar gidiyor. Ve hiç birinin annesi, sevdikleri daha az üzülmüyor…