Bir saray darbesiyle devrilen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, geçen gün “yeri yerinden oynatması gereken” bir açıklama yaptı.
Zaten okumuşsunuzdur ama tekrar hatırlayalım, hatta ezberleyelim çünkü göreceksiniz ki bu sözler ile ima edilmek istenen konu, önümüzdeki yıllar boyunca sık sık gündeme gelecek. Davutoğlu şöyle konuştu:
“Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok kişi, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum. Neden mi? Gelin hafızanızı bir yoklayın. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olacaktır. Başbakanlık görevini aldığım zaman -bunu izah etmek zorundayım, kampanya dolayısıyla bu soruları aldığım için- 6-8 Ekim olayları oldu. O olaylar esnasında çözüm süreci adı altında Türkiye'nin kamu düzeninin nasıl yerle bir edildiğini görme imkanı bulduk.”
Davutoğlu bir isim vermiyor ama “insan yüzüne kimlerin çıkamayacağını” tahmin etmek zor değil.
Sorunun yanıtı “bizi bugün eleştirenler” açıklamasında yatıyor.
Kim oldukları belli: Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve AKP adına konuşup, Davutoğlu’nu ihanetle suçlayanlar!
Ama bunların içinden sadece bir tanesi “Türkiye’nin kamu düzenini yerle bir etme” gücüne sahipti: Recep Tayyip Erdoğan.
Davutoğlu, bunu söylerken aslında büyük bir sırrı ifşa etmiş de olmuyor.
“Çözüm süreci” adı verilen dönem boyunca asker ve polise, PKK faaliyetlerine karışılmaması talimatını veren bizzat Recep Tayyip Erdoğan idi ve bunu da biz büyük araştırmalar sonucunda bulmadık, bizzat kendisi televizyondan açıkladı.
Ancak Davutoğlu’nun bildiği başka şeyler de olmalı.
Sözünü ettiği iki tarih arasında 862 insanımız terör olayları sonucunda hayatını kaybetti.
Kaç kişinin yaralandığı, kalıcı hasar gördüğünü bilmiyoruz, ne de olsa rakamlar ile başı hoş olmayan bir milletiz. Birçok insanın hayatını alt üst eden bu ayrıntıları kolayca unutmak belki de işimize geliyor.
T24 Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu’nun söz konusu dönem ile ilgili haber analizini burayı tıklayarak okuyabilirsiniz. (Hatta bir kopyasını saklayın, Türkiye burası, ne olur, ne olmaz)
Benim en çok merak ettiğim mesele “çözüm sürecinin bittiğini ilan eden bir çifte cinayetin” hâlâ aydınlatılamamış olması.
Ceylanpınar’da görevli polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Uçar, evlerinde başlarından vurularak öldürüldüler. Kapılarında bir zorlama işareti de yoktu.
PKK cinayeti hemen üstlendi, ertesi gün vaz geçti. Emniyet, cinayetin ertesi günü “katilleri yakaladığını” açıkladı ama mahkeme süreci bitti, ortada katil filan yok. Bu çifte cinayet faili meçhul durumda.
Oysa devletimizin yöneticileri kanlarının yerde kalmayacağını, katillerin hesap vereceğini söylemişlerdi.
Bu konuya tekrar döneceğim.
Ahmet Davutoğlu, verdiği tarih aralığında Başbakan idi.
IŞİD bombacılarının akıl almaz güvenlik açıklarından yararlanarak bombalarını patlattıkları da bir sır sayılmaz.
Bu güvenlik açıkları kasten mi yaratılmıştı? Bunu bilebilecek durumda olan kişi Davutoğlu’dur.
Kendisine önerim dedikoduyu bir kenara bırakıp, ne biliyorsa tane tane, açık açık anlatmasıdır.
Artık Erdoğan’dan korkmasına gerek yok, Rubikon’u aştı çünkü.
Erdoğan zaten kendisini “hainler listesine” yazdı, eline uygun fırsat geçirdiğinde bunun bedelini ödetecektir.
Onun için Erdoğan’ın eline düşmeden önce ne biliyorsa açıklamalı ki memlekete bir hayrı dokunsun!
***
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Rize teşkilat yemeğinde konuştu, sözü belediyelere kayyım atanmasına getirdi ve “seçilmiş olmak hiç kimseye suç işleme özgürlüğü tanımaz” dedi.
Bazen böyle doğru şeyler söylediği oluyor, evet, seçilmiş olmak suç işleme özgürlüğü kazanmak anlamına gelmez.
Tabii seçilmiş kişinin, suç işlediğini kanıtlarsak!
Kayyımlar konusunda işin bu kısmı hâlâ eksik.
İçişleri Bakanı’nın bir takım suçlamaları var ama kendisi mahkeme değil, mahkeme katibi bile değil.
Böyle iddialarla herkese suçlu muamelesi yapsaydık, memlekette dışarıda insan kalmazdı.
Mesela 2018 yılında Türkiye’deki “şüpheli” sayısı 11 milyon 985 bin 115 kişiydi.
Bunları hapse atmadılar çünkü adı üzerinde, daha yargılanmamışlar, haklarında mahkumiyet kararı verilmemiş.
Onun için Cumhurbaşkanı’nın söylediği söz doğru olmakla birlikte örnek olayımıza uymuyor.
Ve yine biliyoruz ki suç kişisel.
Belediye Başkanları suç işlediyse ve bu suç mahkemede kanıtlanabiliyorsa onları etkiliyor olmalı.
O zaman belediye meclislerini askıya almak da nereden çıkıyor?
Hayır Sayın Erdoğan, kusura bakmayın ama yaptığınız açıklama hiçbir şeyi açıklamıyor.
***
AKP Milletvekili Binali Yıldırım’a çocuklarının işleriyle ilgili sorular sormuştum.
Bunu yaparken Binali Bey’in bizzat kendisinin söylediği her şeylerinin şeffaf olduğu açıklamasına bel bağlamıştım.
Ama heyhat!
Aradan kaç zaman geçti, her hafta hatırlatıyorum, tık yok!
Geliri belirli bir memur ailesinin çocuklarının, böyle dev bir armatörlük işletmesi kurmaları gerçekten alkışlanmaya layık bir başarı.
Ve bu başarıya giden yolun hangi sarp yollardan geçtiğini, zorlukların nasıl aşıldığını herkes öğrense iyi olmaz mı?
İşletme fakültelerinde örnek olay olarak anlatılacak bir başarı bu çünkü.
Binali Bey, bu konuyla ilgili olarak beni savcılığa da şikayet etti, gittim ifade de verdim. Sağ olsunlar, ifademi alırken yeni demlenmiş çay da ikram ettiler.
Dava açılırsa bunu daha geniş bir zeminde tartışma olanağı da bulacağız ama bunlara ne gerek var?
Şu işin sırrını açıklayın, öğrenelim.