Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, mahkemenin Ekrem İmamoğlu'na hapis cezası ile siyaset yasağı getirmesini yorumlarken kimi inandıracağını düşünüyordu acaba?
"Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından kullanılır" sözlerini hiç gülmeden, ciddi bir yüz ifadesiyle söyleyebilmesini takdir ettiğimi söylemeliyim.
Çünkü bu tür şakaları yapanlar, konuşmalarına ne kadar ciddi bir tonda başlarlarsa başlasınlar sonuna kadar kendilerini tutmayı da başaramazlar.
Bu ülkede yaşayan herkes biliyor ki bu tür davalar mahkeme salonlarında görülmüyor.
Mahkeme salonu bir tiyatro dekorundan ibaret, karar başka yerde alınıyor, hâkim rolündeki kişi alınan kararı tebliğ etmekle görevli.
Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi örneklerde bunu yaşadık, Ekrem İmamoğlu davası listenin son sırasında yer alıyor sadece.
Ardından başka davalarda da böyle kararlar verilmeye devam edeceğini göreceğiz.
Peki ne oldu da Recep Tayyip Erdoğan, İmamoğlu'nun mahkûmiyet yoluyla siyaseten engellenmesi kararını verebildi?
Televizyonları izleyen, yorumları okuyan herkes bu kararın Ekrem İmamoğlu'nun siyasi yıldızını parlatacağını öğrendi.
Onların bildiğini Erdoğan bilmiyor olabilir mi?
Erdoğan'ın beyninin içindeki hücrelerden haber alabilme olanağım olmadığı için bu sorunun yanıtını herkes gibi ben de bilmiyorum.
Komplo teorileri üretmek ve onlardan yeni hikâyeler yaratmak derdinde değilseniz zaten bu soruya "koş vatandaş, doğrusu burada" diye yanıt veremezsiniz.
Ancak bildiğim bir şey var ki çok karmaşık gibi görünen meselelerin çözümü genellikle çok basittir.
Ve bana öyle geliyor "herkesin gördüğünü, bildiğini Erdoğan görmüyor ve bilmiyor olabilir mi" sorusunun yanıtı da son derece basit.
Görmüyor değil göremiyor, bilmiyor değil, kimse ona doğrusunu söylemeye cesaret edemiyor!
Erdoğan, 20 yıldır şişirile şişirile balona dönmüş egosuna "sen hele şöyle bir kenara çekil" diyemediği ve diyemeyeceği için gerçekleri göremiyor.
Tıpkı, kendisini iktisatçı zannetmesinin sonuçlarını göremediği gibi.
Tıpkı, kendisini Arap sokağının lideri zannedip, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını tehlikeye attığının farkında olmadığı gibi.
Tıpkı, içeride iki oy uğruna Yunanistan'a esip savururken, yaptığı şeyin aslında Yunanistan'ın çıkarlarına hizmet ettiğini fark edemediği gibi.
Tıpkı, onca uyarıya rağmen Fetullahçıları kullanabileceğini zannettiği gibi.
Tıpkı üç – beş tarikatın sayıları sınırlı müridinin oyunu konsolide edeceğim derken büyük kadın kitlesini elinden kaçırmakta olduğunu fark edemediği gibi.
Şimdi de zannetti ki Ekrem İmamoğlu'nu mahkûm ettirirse, önemli siyasi rakiplerinden birini eleyebilir.
Partisinde ona bu yaptığının yanlış olduğunu iş işten geçmeden söyleyecek kimse bırakmadı.
AKP artık bir partiden daha çok Erdoğan ailesinin hobi kulübü gibi.
Lideri sinirlendirecek gerçekleri söylemeye cesaret edenlerin başlarına nelerin geldiğini gördüler, şimdi lider ne derse alkış kıyamet!
Bazı AKP'lilerin bu kararı yanlış bulduklarını, temyiz sürecinin beklenmesi gerektiğini utangaç bir ifade ile de olsa söylediklerini okumuş olmalısınız.
Bunların bir tek anlamı olabilir; "kararı hâkim kendisi verdi, vallahi partimizle ilgisi yok" demek!
Ekrem İmamoğlu, "dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın" herkesi Saraçhane'ye davet ederken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Berlin'e uçuyordu!
Berlin gezisi de tıpkı ABD ve İngiltere gezileri gibi Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı kampanyasının bir parçası.
Nasıl bir siyasi deha kendisine danışmanlık yapıyor, bilmiyorum.
"Davada karar çıkmasını beklemiyordum" bir mazeret değil.
Türkiye'nin en büyük kentinin belediye başkanı mahkeme salonunda siyasi bir suçlamayla yargılanıyorsa, o partinin genel başkanı da genel sekreteri de il başkanı da o salonda olur.
Salonda olmakla yetinmez, davanın siyasi olduğunu salonun dışında da haykıracak partililerine liderlik eder.
Mahkemenin yapılacağı tarih ve saat bir ay öncesinden beri biliniyordu.
Programına bunu koymayı akıl edememek ve karar açıklandıktan sonra apar topar kiralanan bir uçakla İstanbul'a gelmek sadece öngörüsüz bir politikacı olduğunu gösterir.
Mahkemenin kararının ardından Saraçhane'de estirilen rüzgârın önüne geçebilmesi artık mümkün değil.
Bu açıdan bakınca bu öngörüsüzlüğü ile Altılı Masa'nın elini de rahatlatmış oluyor.
Artık Masa'nın yapacağı, altılı bir koalisyonun yürüyebilmesini sağlayacak yol haritasını ve icraat programını bir an önce belirleyip yola çıkmak.
Rüzgâr eserken bununla yelkenlerini doldurmayı başaramazlarsa, bir sonraki seçimde altı partinin altı liderinin de orada olmayacağını şimdiden söyleyebilirim.
Politikada tansiyon iyice yükselmişken soruları uzun uzun yazmamın bir anlamı yok.
Ama unutturmamak da gerekiyor.
Soruların tümüne bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |