Ne yazık ki başlığımız, beklenen müjdeyi vermeyecek. 2000’lerin başlarında hayata veda eden “ilk ve son” Türk viskisi Ankara, yeniden hayata dönmüyor. Havasıyla, suyuyla İskoçya’yı andıran Karadeniz yaylalarında butik viski üretimi de başlamadı. Viskiyle ilgili bu yazının müjdesi üretimle değil, tüketimle ilgili: Cam devimiz Şişecam’ın yeni ürettiği viski kadehleri, dünyanın en iyi viski bardakları arasına girdi… Fotoğraflarını yayınladığımız mermer kaideli, yuvarlak formlu “Chill”, yukarı doğru daralan hafif ekose desenli “Alba” ve küçük bir vazoyu andıran “Malt”, İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Indepentent tarafından öve öve bitirilemedi.
Eh, bu da viski tutkunları için az heyecan verici olmasa gerek… En azından, tersinden de olsa bu dünyanın en popüler sert içkisinin dünyasına ağırlık koymuş durumdayız. Kim bilir, bu rüzgâr belki yeniden viski imal etmek için ülkemiz içki sektörünü de kamçılar; böylece, Hintliler’in, Tayvanlıların, hatta İsveçliler ve Korsikalıların bile viski üretip madalyalar aldıkları bir dünyada, 80 milyonluk -sıkı da içilen- bir ülkede viski yapmıyor olmanın eksikliğini gideririz…
The Independent’ın geçtiğimiz hafta en iyi yedi viski kadehini seçmesi ve bu yedi kadehten üçünün de Türk imzalı olması, doğrusu az başarı değil… Hele Şişecam’ın ilk genel müdürlerinden Şahap Kocatopçu’nun 60’lı yıllardaki bin dolarlık ilk ihracatı gözleri dolarak yaptığı hatırlandığında, başarının büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor.
Markanın adı da cesur; Nude…
Hammadde avantajlarından dolayı bir cam ülkesi olan Türkiye’nin viski bardağındaki başarısı, aslında yeni sayılmaz. Avrupa’nın birçok ülkesinde el yapımı kristal çok pahalıya mal olan bir lüks ürün iken, Türkiye’nin orta gelirli memuru bile kesme kristal bardakta rakı, viski içebiliyordu. Bizde hem camın hammaddesi olan silis bol ve ucuzdu, hem Şişecam dev fırınlarında muazzam üretim yaparak birim başı maliyeti ucuza getiriyordu, hem de bunları elde kesmek için işçilik pahalı değildi. Bu sayede orta sınıf Türk evlerinin camekânlı büfeleri, el kesimi bardaklarla, sürahi ve vazolarla ışıldayabiliyordu. Paşabahçe markasıyla tanıdığımız Şişecam 1990’lara gelindiğinde ise dünya trendlerine uydu, özgün tasarımlara yöneldi. Çeşitlenen içki piyasasının istediği farklı kadehleri yapmaya başladı. Kaktüs saplı margarita bardağından yüksük kadar shot’lara, “Y” biçimindeki dry martini kadehlerinden ördek formundaki kırmızı şarap karaflarına kadar geniş bir yelpazeyi üretmeye sıvandı.
2000’lerde içki kadehlerinde Avusturyalı ve Fransız kristal devleri Avrupa’yı kasıp kavururken de boş durmadı, “f & d” (fine and durable) markasıyla kristalden lüks bir içki kadehleri serisi çıkardı. Yeni bir marka olarak tasarlanan f & d’nin kuruluş aşamasında ben de danışmanlık katkısında bulundum, büyük de keyif aldım.
2014’de ise bu marka “söndürdüldü”, onun yerini “Nude” aldı. Marka müdürlüğü için sıkı bir transfer yapıldı, en büyük rakiplerden Avusturyalı kristalci Riedel’ın pazarlama müdürü Yair Haidu bu göreve getirildi. Nude’un tarzı çok daha kreatifti. Ron Arad’dan Alejando Ruiz’e dünyanın, Alev Ebüzziya’dan Defne Koz’a da Türkiye’nin ünlü tasarımcılarıyla çalışılıyor, yeni akımlar izleniyor, sıra dışı denemelerle tam anlamıyla “uçuluyordu”. Mermer, bakır, çelik gibi malzemeler “kristalin” denilen ve kristalden daha dayanıklı olan yüksek teknolojili Nude camlarıyla bir araya geliyordu. Böylece Nude kısa sürede Bergdorf Goodman, Selfridges, The Conran Shop gibi dünyanın en lüks mağazalarına girdi, Buckingham Sarayı ve Windsor Şatosu gibi soylu mekânlardan Las Vegas’ın Venetian ve Caesars Palace gibi otellerine kadar ulaşılması en zor adresleri fethetti.
Nude’un son hamlesi, “Stem Zero” ismiyle çok çok ince ve esnek, kırılmaya karşı müthiş dayanıklı bir seri çıkarmasıydı. Bu seri de kısa sürede dünyanın Michelin yıldızlı restoranlarında someliyelerin gözdesi haline geldi. The Independent’ın ödülü ise, başarıdan başarıya koşan Nude’cular için deyim yerindeyse ekmek kadayıfının üzerindeki kaymak oldu…
İş Bankası’nın -dolayısıyla da en büyük iştiraki Şişecam’ın- Saray tarafından Varlık Fonu şemsiyesine alınacağı söylentilerinin çıktığı şu günlerde, Şişecam’ın dünya ölçeğinde böyle bir başarı göstermesi doğrusu manidardı. Sanki gizli bir el, “Yaratıcılık özgürlük ve bağımsızlık ister… Şişecam’ı kendi haline bırakın, ulusal hazineye kattığı trilyonlarla, ihracat başarılarıyla, ülkeyi temsil gücüyle övünün ve daha fazlası için de zorlamayın” diyor gibiydi…