Birkaç yıl öncesine kadar İsrail en çok sempati duyduğum ülkelerden biriydi.
Bunun iki nedeni vardı: Yahudilerin yüzyıllardan beri çekmiş oldukları acılar ve özellikle Hitler Almanyası’nda başlarına gelenler. Ve nüfuslarına oranla dünyaya en çok dâhi veren millet olmaları.
Korkarım, bu iyi duygularımın neredeyse tamamı tebahhur etmiş durumda.
Nedeni İsrail’in Filistinlilere reva gördüğü ve vazgeçmek niyetinde olmadığı acımasız ve hunhar muameledir... Yüzyıllar boyunca malı mülkü elinden alınıp esir edilen, kıyılan bir halkın, başka bir halkın malını mülkünü elinden alıp esir etmesidir... Kendine çektirilenleri başkalarına çektirmesidir.
Özetle, Musa’nın Firavun’a dönüşmesidir.
Savunma Bakanı Avigdor Liberman Hitler’in kabinesinde kendini rahatsız hissetmeyecek kadar sağcı, ırkçı ve merhametsizdir
İsrail, bugün, aşırı sağcı ve dincilerin desteklediği aşırı sağcı ve dinci bir koalisyon tarafından yönetiliyor.
Kabine üyelerinin çoğu Filistin devletinin kurulmasına karşıdırlar. Filistinlilerin haklarını savunan herkesi hain olarak görüyorlar.
“İsrail’deki en adaletsiz insan” olarak tarif edilen Adalet Bakanı Ayelet Shaked o kadar fanatiktir ki dışarıdan yardım alan sivil toplum kuruluşları üyelerinin İsrail Meclisi’ne veya başka bir kamusal alana girdiklerinde özel bir rozet takmalarını öngören bir yasa önerisi hazırladı. Yahudilerin giysilerinde sarı bir yıldız bulunmasını emreden Hitler’den esinlenmiş olmalı.
Savunma Bakanı Avigdor Liberman Hitler’in kabinesinde kendini rahatsız hissetmeyecek kadar sağcı, ırkçı ve merhametsizdir.
Yakalanan Filistin gerillaları için önerisi Kızıl Deniz’e atılıp boğulmalarıdır.
Mısır ile savaş olması halinde yapmayı düşündüğü şeylerden biri Nil nehri üzerindeki Aswan barajını tahrip etmektir. Ünlü olduğu laflardan biri şudur: “Sadakat yoksa vatandaşlık da yoktur.”
Faşist olmadan faşist olmaya en yakın kişi olmakla bilinen Başbakan Benjamin Netanyahu’nun politikası Batı Şeria’daki Filistin toprakları üzerine Yahudiler için yerleşim yerleri kurarak ve orada bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını imkansızlaştırmaktır.
İsrail’in bir tür üstü açık hapishaneye çevirdiği Batı Şeria’da üç milyona yakın Filistinli yaşıyor.
İsrail hükümetleri buraya 125 yeni yerleşim kurdurdu ve 350 bin Yahudi yerleştirdi. Bu koloniler Batı Şeria’yı bölük pörçük etmekte, uluslararası kabul gören “iki devletli çözüm” formülünü zorlaştırmaktadır.
Bu projede İsrail’in en büyük destekçisi Amerika’da yaşayan, büyük servet ve güç sahibi, Kongre’yi itip kakma, hükümetleri maniple etme gücüne sahip Yahudi kökenli Amerikalılardır.
Küçük bir ülke olan İsrail’in dünyanın en güçlü ülkesini içeriden fethederek güvenliğini garanti altına alması büyük bir başarıdır. Tarihte bir ilktir. Musevi zekasının, sabrının, karalılığının ve tek hedefe konsantre olmasının belki de en önemli sonucudur.
Netanyahu ve sağcı koalisyon ortakları, Erdoğan gibi iktidarda kalmak için İsrail’i günbegün demokrasiden uzaklaştırıyorlar
Bugün böyle. Ama yarın? Zulüm ebedi olabilir mi?
*
Netanyahu ve sağcı koalisyon ortakları, Erdoğan gibi iktidarda kalmak için İsrail’i günbegün demokrasiden uzaklaştırıyorlar.
Haaretz gazetesinde yazan Zvi Bar'e göre “Türkiye ve İsrail demokrasiyi aşındırmakta ikiz kardeştir.”
Ama kardeşlikleri orada sona eriyor.
Dün Türkiye ile İsrail el sıkışarak Mavi Marmara olayından altı yıl sonra ilişkilerini normalleştirmeye karar verdiler.
Ama biri İslamcı diğeri aşırı Siyonist bu iki rejim barışamaz. Olsa olsa, aralarındaki Soğuk Savaş’ın yerini Soğuk Barış alır. Barışmaları gösterişten ileri gidemez.