Aradığım ama bulamadığım bir kitap var.
Olmayan bu kitabın konusu; Hristiyan Avrupalıların dünyanın yarısını nasıl sömürgeleştirdikleri, oradaki düzeni nasıl yıktıkları, yerli kültürleri nasıl yok ettikleri, yerli inançların yerine nasıl zorla Hristiyanlığı getirdikleridir.
Ve bunları yaparken nasıl milyonlarca yerliyi öldürdükleri, hatta birçok yerde soylarını tamamen kırdıklarıdır.
Tarihteki en büyük yok ediliş ve yıkımdır bu.
Devasa bir dünya parçasından söz ediyorum: Amerika kıtasının tamamı, Afrika, Avustralya ve Yeni Zelanda.
Çin ve Hindistan da bu yağmadan paylarını aldı ama Çinliler ve Hintliler, Avrupalılardan çok daha eski uygarlıklara sahipti. Başlarına gelen bela büyük olmakla beraber başka yerlerde meydana gelen felaketlere göre nispeten küçüktü. Onlar da yaralandı, ama örneğin Kongo gibi darmadağın edilmedi.
Demir, barut ve yerlilerin bağışıklığının olmadığı hastalıklar milyonları götürdü. Bazı yerlerin halkları tamamen ortadan kaldırıldı.
Bu büyük kırım, köleleştirme ve ırza geçiş, 1341’de Kanarya Adaları’nın keşfinden başlayarak Avrupalıların Atlantik dünyasına girişi ile oldu. Kanarya Adaları’nın yerlilerinden bir kişi bile canını kurtarabilmiş değil.
Yirminci yüzyılın başında kauçuk endüstrisi, Amazon ormanlarında devasa sahalar ele geçirdi. Kabileler, köle-işçi deposu oldu.
Toprak sahipleri insan avcılarını ormana salıverdi. Yerliler ya köle olmayı kabul edecek ya öldürüleceklerdi.
Bazı tahminlere göre bunun sonucunda kabile halklarının yüzde doksanının kökü kazındı. Birçok kabile dağıldı ve kendini Amazon ormanlarında kaybettirdi. Ancontactado, “İlişki kurulamamışlar” diyorlar onlara.
Avrupalıların saçtığı soykırım ve yıkımdan nasibini en geç alan Afrika kıtası oldu.
Büyük devletler 1884’te Berlin’de toplanıp Afrika’yı aralarında bölüştüler.
Economist dergisinin inanılmaz sözleriyle, “Afrika, Afrikalılara bırakılamayacak kadar değerli olmaya başlamıştı.”
Kıtanın büyük bir bölümü mücadelesiz teslim oldu. Karşı çıkanlar da yeni kullanılmaya başlanan makineli tüfeklerle biçildiler. Siyahi krallar mürekkebe parmak basarak ülkelerini teslim ettiler.
Bugün Avrupa ve ABD’nin kapısına dayananların, dün uygarlıkları gaddarca yıkılmış yerlilerin torunları olduğu, hiç kimsenin aklına gelmiyor
Yıl 1904 olduğunda iki ülke dışında, aslan payı Fransa ve İngiltere’de olmak üzere, Afrika kıtasının tamamı Avrupalıların hâkimiyetine geçmişti.
Avrupalılar, Afrika’yı Noel hindisi gibi bölüşürken Belçika Kralı II. Leopold (1835-1909) da Kongo’yu kapıp kendi mülküne geçirdi.
O güne dek Avrupa’nın üçte ikisi kadar büyük olan Kongo’nun önemli bir bölümüne beyaz ayağı basmamıştı bile.
Leopold soykırımla yürütülen bir soygunla ülkeyi yağmaladı, on milyon yerlinin katline neden oldu.
Avrupalılar değil Hristiyan Avrupalılar demiştim, çünkü yerli inanç ve kültürlerin yok edilmesinde kilisenin sivillerden kalır tarafı yoktu. Papazlar devletlerin zulmünü takdis ve teşvik etti.
Batılıların sömürgeleştirdiği ülkelerin çoğu hâlâ kaos içinde, yerlilerin travması ise sanki hiç geçmeyecek.
Batı’da göçmen düşmanlığı artarken aklıma geldi bütün bunlar.
Bugün Avrupa ve ABD’nin kapısına dayananların, dün uygarlıkları gaddarca yıkılmış yerlilerin torunları olduğu, hiç kimsenin aklına gelmiyor.
*
Mahatma Gandi (1869-1948)’ye “Batı uygarlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorduklarında: “Olsa iyi olurdu,” demiş.