Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti iki hafta kadar önce, aralarında petrol devi Shell’in de bulunduğu üç şirketle anlaşma imzalayarak ada sularında bulunan gazı paraya çevirme konusundaki ilk kesin adımını atmış oldu.
Afrodit isimli sahada, 2011’de, dört trilyon ayak küp civarında bir gaz kaynağı bulunmuştu.
Rumların bu gazı çıkarıp ticarileştirmek için yetkilendirdiği diğer iki şirket Noble (Amerika) ve Delek’tir (İsrail).
Konsorsiyum bu lisans karşılığında Kıbrıs Cumhuriyeti’ne 25 yıllık bir süre içinde dokuz 9,3 milyar dolar ödeyecek.
Muhtemelen 2025’te, altyapının kurulmasından itibaren, 18 yıl boyunca her yıl Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kasasına ortalama 520 milyon dolar girecek.
Normal koşullarda bu haberi duyunca bir Kıbrıslının "yaşşadık" deyip şampanya şişesini buzdolabından çıkarması gerekir.
Başka iyi haberler de var.
Şubat’ta Exxon Mobil (Amerika) ve Qatar Petroleum, Kıbrıs sularında 4,55 trilyon ayak küplük bir başka rezerv daha buldu.
Komşu bir bölgede Total (Fransız) ve ENI’nin (İtalyan) bulduğu rezerv daha da büyük: 6,4 trilyon ayak küp.
Rum Cumhurbaşkanı Anastasiades bu deniz altı servetinin bütün Kıbrıslılara ait olduğunu söylüyor.
Bir konuşmasında da Türklerin payının ada nüfusundaki oranlarına göre yüzde yirmi olabileceğini beyan etti: 520 milyon doların yüzde yirmisi 104 milyon dolar yapar.
Ama Anastasiades’in "Buyur gardaş, bu da senin payın deyip," bu paracıkları her Noel’de Mustafa Akıncı’nın avuccuğuna saymak gibi bir niyeti olduğunu sanmayın.
Akıncı’ya yazılı olarak bildirdiğine göre Türklere düşen miktar bir "emanet hesaba" (escrow account) yatırılacak.
Ama iki şartla:
Türkiye’nin, adanın münhasır ekonomik bölgesindeki (EEZ) "yasa dışı bütün faaliyetini kesinlikle sonlandırması."
Kıbrıs Cumhuriyeti ile kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge konusunda, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konvansiyonu çerçevesinde, anlaşma imzalanması.
Erdoğan’ın Papa’yı ziyaret edip ayaklarını öpmesi ne kadar imkânsız ise, bu koşulları kabul etmesi de o kadar uzak bir ihtimaldir.
Türkiye, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konvansiyonu’nu imzalamayan 14 devletten biridir
Bunun bir uzantısı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu konvansiyon çerçevesinde hesapladığı münhasır ekonomik bölgeyi de tanımamaktadır.
Kıbrıs’ın, Akdeniz’de altı deniz mili mesafesindeki karasularının ötesinde, bir deniz yetki alanı olduğunu kabul etmemektedir.
Etmeye de niyeti yoktur.
Bu konuda şaka etmediğini göstermek için Rumların kendilerine ait addettikleri alanlarda gaz aramaya ve kuyu açmaya girişmiştir.
Bu koşullarda bundan sonra ne olacağını öngörmek kolay değil.
Anastasiades gaz paylarını Türklere trink ödemeyi kabul ederse Erdoğan Rumların münhasır bölge konusundaki tezlerini kabul eder mi?
Bilmek mümkün değil.
Para mutluluk getirmez dedikleri şey acaba bu mu?