Doğada sürekli büyüyen bir canlı yoktur.
Her canlının bir büyüme sınırı, ulaşabileceği optimum bir boyut var.
Bu olgu, fizik kuralları – yer çekimi gibi – ve doğanın mantığı ile ilgilidir.
Var olan her şey, sınırı ile vardır.
Kontrolsüz büyüyen kanser hücreleri bile bu kurala tabidir. Kanserde sınır, hastanın kendisidir. Hasta ölür, kanser hücrelerinin büyümesi durur.
Öyleyse neden, şirketlerin ve ülke ekonomilerinin sürekli büyümesini bekliyoruz, hatta talep ediyoruz, hatta bunu doğal bir hak sanıyoruz?
Ve küçülmeyi bir olumsuzluk, tersine çevrilmesi gereken bir olgu sayıyoruz?
Arka arkaya birkaç yıl şirketinin kârını artırmayan bir yönetici, tıpkı art arda maç kaybeden futbol antrenörü gibi, kovulur.
Ekonomik durgunluğa neden olan hükûmetlerin ayakta durması imkânsızdır.
Hükûmetler, rant yaratılması için doğanın en vahşi biçimde sömürülmesini teşvik ederler. Akarsular, denizler pisletilir, göller kurutulur, nehirler barajlar tarafından esir alınır, her yere yol yapılır, atmosfer kirletilir.
Neden, şirketlerin ve ülke ekonomilerinin sürekli büyümesini bekliyoruz, hatta talep ediyoruz, hatta bunu doğal bir hak sanıyoruz?
Maden, gaz veya petrol bulunması; herhangi bir yerin, o yer ne kadar muhteşem olursa olsun, makinelere teslim edilmesi için yeterli bir nedendir.
Büyümeye, girişimcilerin iştahını tatmin etmeye, hiçbir engel yoktur.
Genel kanı büyümenin ilelebet süreceğidir.
Zenginler servetlerini artırmak için uğraşırken yoksullar sabırsızlıkla sıranın kendilerine gelmesini beklerler.
Ama sıra hiçbir zaman onlara gelmez, çünkü dünya kaynakları herkesi refah içinde yaşatmaya kâfi değildir. Zaten, tersini söyleseler bile, zenginliği yaratanlar onu kendileri için yaratırlar. Dağıtılan kırıntılardır.
Dünyanın kaymağını yiyen Amerika’da bile, zenginler daha zengin olurken dar gelirlilerin sayısı artıyor.
Herkesin rahat yaşaması için bu dünyanın yanına, üç-dört dünya daha koymak gerekir.
Ama o da yetmeyecektir.
Dünya sayısı arttıkça insanların sayısı ve açgözlülüğü de artacağı için ilelebet sömürecek bakir gezegenler bulmak gerekecektir.
Ama bu hiçbir zaman olmayacak.
Gezegenler arasında insan aklının kavraması mümkün olmayan boşluklar var. Bu mesafeler; kötü yanları iyi yanlarını kat be kat aşan, sömürü ve savaştan başka yol bilmeyen insan gibi yaratıkların, uzay gemilerine binip kâinatı kirletmeye kalkışmadan yok olmaları için vardır.
Zenginler servetlerini artırmak için uğraşırken yoksullar sabırsızlıkla sıranın kendilerine gelmesini beklerler
İnsan, insanın kâinatla arasındaki sınırıdır.
Dünyanın kalkınmaya değil, azalmaya ve çoğalmaya ihtiyacı var. İnsanlar azalacak, insanın yok olmaya ittiği türler çoğalacak, dünya eski dengesine kavuşacak.
Kavuşmazsa?
“Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.”
“Yatağına pislik yığmaya devam eden, bir gece kendi pisliğinde boğulacak.”