(Bu yazı, ilki geçen Cumartesi başlayan yazı dizisinin dördüncüsüdür.)
Önce, birkaç hatırlatma:
Bu koşullar altında, Türk Psikiyatri Derneği’nin web sayfalarında bilimsel gerçeklere dayalı, açık, anlaşılabilir bilgiler vererek halka yol göstermesi beklenirdi. Ama maalesef sunum bu beklentileri karşılamıyor.
Türk Psikiyatri Derneği’nin her şeyden önce majör depresif bozuklukla, her insanın zaman zaman yaşadığı depresyonu, açık bir şekilde ayırt etmesi, ikinci kategorideki kişilerin normal, geçici bir şey yaşadığını belirtmesi gerekirdi.
Nitekim bu yönde bir gayret var. Dernek “Tüm gündelik moral bozukluklarını veya gelip geçici umutsuzluk hallerini depresyon olarak kavramlaştırmak hatalı bir yaklaşım” olur demektedir.
Ancak gerçek depresyonla “gündelik moral bozukluklarını veya gelip geçici umutsuzluk halleri(nin)” belirtilerinin, semptomlarının aynı olduğunun altını çizmemektedir.
Kafa karıştırıcı, çelişkili bilgiler vermektedir.
Bunun dışında sitede doğru olmayan iddialar vardır.
Bir örnek:
“Depresyon mutlaka psikiyatri hekimleri tarafından etkili biçimde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.”
Türk Psikiyatri Derneği’nin internet sitesi kafa karıştırıcı, çelişkili bilgiler vermektedir
Doğru olan, depresyonda en iyi sonucun psikolog ve psikiyatrın beraber çalışması durumunda alındığıdır. Nitekim sunumun başka bir yerinde psikoterapiden yani ruhsal bozuklukların ilaçla değil psikolojik yöntemlerle tedavi edilmesinden bahsederek çelişkiye düşülmektedir.
Gerçek; hiçbir ruh rahatsızlığı konusunda psikiyatrların tekeli olmadığıdır.
Bir ikinci doğru olmayan iddia: “... çalışmalar göstermektedir ki, depresyon hastalık düzeyinde bulunduğunda antidepresanlar çok başarılı sonuç vermektedirler.”
Bu tespiti doğrulayacak bilimsel araştırma yoktur. Ayrıca “çok başarılı sonuç” nedir? Kastedilen, bu hapların hastalığı her zaman kalıcı olarak geçirdiği ise bunun doğru olmadığını en iyi bilenlerin psikiyatrlar olması gerekir.
Gerçek, antidepresanların “çok az başarılı” sonuç vermesidir.
Bir üçüncü yanlış iddia: “Antidepresan ilaçlar depresyon hastalığında başarıyla kullanılmakta ve yüzde 80’lere varan yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır.”
Bu iddia kökünden yanlıştır. Böyle bir başarı oranı olsaydı depresyon vakaları azalacağına artmazdı.
Ve çok çok doğru ama uygulamada pek karşılaşılmayan bir tespit:
“...Depresyon bir hastalık değil de, gündelik moral bozukluğu düzeyindeyse, antidepresanlar işe yaramamaktadır. Yani depresyon hastalığında mutlaka etkili bir tedavi yapmak gerekirken, sadece moral bozukluğu veya yaşadığı olaylara bağlı üzüntü veya mutsuzluk yaşayan bir kişi, hastaymış gibi tedavi edilmemelidir.”
Neden ediliyor o zaman diye sormak istiyorum? Bu sorunun cevabı psikiyatrların çoğunluğunun kendi öğütlerini tutmayarak “sadece moral bozukluğu veya yaşadığı olaylara bağlı üzüntü veya mutsuzluk yaşayan kişi(lere) de hap reçete etmesidir.
Depresyon “hastası” sayısının çığ gibi büyümesi ve antidepresan satışlarında her yıl yeni rekorlar kırılmasının nedeni budur.
Psikiyatrların sitesindeki bir başka olumsuzluk, kaynak göstermeden verilen ürkütücü, doğruluğu tartışmalı istatistiklerdir.
Birçok eksiklik de var.
Bunların başında hamilelerin uyarılmaması geliyor. Antidepresanlar, yan etkileriyle birlikte, ana rahmindeki bebeğe, anne sütü ile yeni doğan yavruya geçer. Pfizer ilaç şirketine göre bunun sonuçlarından birkaçı bebeğin uygun şekilde beslenmemesi ve nefes alma güçlüğüdür.
Hamileler, ilaca devam edeceklerse uğrayabilecekleri potansiyel zararlar konusunda muhakkak doktorları ile konuşmalıdırlar.
Bir başka büyük eksiklik, antidepresan kullanımını bırakmak isteyenler için tavsiyelerde bulunmamasıdır.
***
Tıbbın babası sayılan Hipokrat veya öğrencilerinden biri tarafından verilen bu 1400 yıllık öğüdü ilk defa İstanbul’daki Amerikan Hastanesi’nin ameliyathanelerinin birinin duvarında görmüştüm.
Türk Psikiyatri Derneği’nin internet sitesinde antidepresan kullanımını bırakmak isteyenler için tavsiyeler bulunmuyor
“Önce Zarar Verme,” tıbbın birinci ahlak kuralıdır. Dünyanın her yerinde tıp öğrencilerine öğretilir. Doktorların tedaviye başlamadan önce uyması gereken ilk kuraldır.
Anlamı şudur: “Hastayı iyileştireceğim diye kötüleştirme. Faydadan çok zarar verme olasılığı varsa, müdahale etme, hiçbir şey yapma, daha iyi.”
Psikiyatrların bu kural çerçevesinde halka verdikleri bilgiyi gözden geçirmeleri iyi olur.