Haliç Kongre Merkezi'nde 'Emek ve Özgürlük İttifakı'nın programının açıklanacağı toplantıya gidiyorum. Daha önce başka siyasi partilerin aynı yerdeki toplantılarını da izlemiştim. Bu kez farklılık var. Kongre merkezine girişte ellerinde kalkanları 'hazır kıta' polisler bekliyor. Buradaki partileri ya da sempatizanlarını aynen iktidar gibi 'konumladıkları' yeri görüyorsunuz. Başka farklar da var. Buradaki partilerin oy verenleri, otobüsle, vapurla, metroyla ya da yürüyerek geliyor alana. Otoparkın çoğu boş genelde farklı illerden gelen otobüsler sıralanmış. Arabaların arasından geçerken kendi kullandığı arabasıyla, eşiyle beraber alana gelen TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ı görüyorum. Diğer partilerin başkanları da koruma ordusu ya da araçları olmadan geliyorlar.
Gençlerin ve kadınların çoğunlukta olduğu kalabalığın arasından geçerek salona giriyorum. İçeride Sezen Aksu'nun Ceylan Önkol için yazdığı şarkı çalıyor. Hani 2009 yılında Diyarbakır'ın Lice ilçesi Şenlik köyünde koyunları otlatırken patlamamış bir havan topuna dokunup ölen evlat. Hani o tek fotoğrafından koca gözleriyle hepimize bakar ya… İşte o unutulmasın diye yazılan sözler…
Gözlerime astılar seniCeylanım kör oldum benNe havan topu ne mermiSenle vuruldum ben
Tarkan ile Sezen Aksu söylemişlerdi hani… İçim ürperiyor. Yerime oturuyorum… Salon yavaş yavaş doluyor. Bir duvarda 'Emek ve Özgürlük İttifakı' ötekinde 'Hevkariya Ked u Azadiye' yazıyor. Pankartlar, konuşmalar, şarkılar hep 'iki dilli'…
Eşitlik önce 'dilde' kurulmuş. Salonda Cumartesi Anneleri de Barış Anneleri de, Mor Dayanışma, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Hevi LGBTİ+ Derneği, Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği de var. Ve tabii işçiler; hem sesleri gür hem çok organizeler… Emek ve Özgürlük İttifakı'nı oluşturan; Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) genel başkanları salona Moğollar'ın 'Bir Şey Yapmalı' şarkısı ile giriyor. Program açıklanmadan önce kısa bir video gösterisi var. Bu partilerin başkan ve yöneticilerinin olduğu mitinglerden görüntüler ve sesler… Bu arada ekranda iki görüntü uzun uzun ıslıklanıyor, yuhalanıyor. Biri iktidara yakın 'beşli müteahhit' grup diğeri Tayyip Erdoğan'a sunum yaparken görülen Güler Sabancı. Hazır yeri gelmişken protesto edilen bir diğer kurumun, aralarında KHK'lı akademisyenlerin de bulunduğu 43 kişiyi işten çıkartan İstanbul Büyükşehir Belediyesi olduğunu not düşeyim.
Programa gelince…
'İnsanca çalışılacak ve yaşanacak bir ekonomik düzen' başlığı ile açılıyor. Ücretlerin açlık ve yoksulluk sınırının üzerine çıkarılması, az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınması, halkın elektrik, su, doğalgaz, internet gibi temel ihtiyaçlarının sosyal haklar kapsamında aylık geliri yoksulluk sınırı altında olan herkes için ücretsiz sağlanması gibi öneriler var. Enerjiden ulaşıma kamulaştırma da programda var.
İkinci sırada 'halkın egemenliğine dayanan demokrasi' bölümü var. Farklı kültürlere, kimliklere, inançlara ve yaşam tarzlarına saygıya dayalı eşit yurttaşlık hakkının temel ilke olarak benimsenmesi öngörülmüş. Yerinden ve yerelden demokratik yönetim de çalışma süresinin yedi saate indirilmesi, sınırsız sendikal örgütlenme de vaatler arasında.
Üçüncü bölüm 'Kürt sorununda barışçıl, demokratik çözüm'. Oy potansiyeli sebebiyle ana omurgasını HDP'nin yani Kürt seçmenin oluşturduğu ittifak için kritik bir bölüm. Aynen şöyle diyor:
Demokratik çözüm ve barış için ülkedeki bütün toplumsal kesimlerin yaklaşımlarını ve kaygılarını dikkate alan yapıcı bir politika olması gerekendir. Demokratikleşme ile doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olan Kürt sorununun çözümünde inkâr ve bastırma yerine demokratik ve barışçı bir çözüm için adım atılması gerekmektedir. Savaş politikaları, silah ve çatışma yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır.
Bu kısım ile ilgili birkaç notu hemen yazayım. Dil doğrudan devleti hedef almıyor. Evet 'savaş politikaları' diyerek bir vurgu yapıyor ama aynı zamanda PKK'ye de 'silah ve çatışma yerine diyalog, müzakere' çağrısı kabul edilebilecek bölüm var. Ve Selahattin Demirtaş'ın bir süredir cezaevinden yazdığı 'farklı kesimlerin kaygılarını, yaklaşımını dikkate alma' tezi burada da karşımıza çıkıyor. Kürt sorununun programda üçüncü sıraya konması Türkiye'nin tamamını kapsayacak bir ittifak görüntüsü de veriyor.
'Kadınlar için adalet, eşitlik ve özgürlük' başlığını taşıyan dördüncü kısımda İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden geçerli hale getirilmesi kısmı bu ittifaktan beklenen bir perspektif.
'Gençler, engelliler ve dezavantajlı gruplar için eşitlik ve özgürlük' beşinci bölüm. Burada; eğitimde her kademede parasız bilimsel anadilinde ve demokratik bir model öneriliyor.
Son bölüm 'doğanın, çevrenin ve kültürel varlıkların korunması'… Her canlının sağlıklı bir ekosistem içinde yaşaması, doğaya zarar veren projelerin durdurulması hedefleniyor.
Program çağrı ile bitiyor:
Türkiye halkları ayrımcılığa, nefret söylemine, kutuplaşmaya, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı arasına sıkışmış bir egemen siyasete mahkum değildir. Türkiye'nin aydınlık ve demokratik geleceğini düşünen tüm kurum, kuruluş ve partileri, tek tek yurttaşları hep beraber sorumluluk alalım..
Programın okunmasından sonra ittifak partileri tek tek sahneye gelerek konuşmalarını yaptılar. Onlardan aldığım notları aktarayım:
"Sevgili Demirtaş bir önceki seçimlerde "Seni başkan yaptırmayacağız" demişti bunların otoriter rejiminin sözcülerine. Şimdi de biz diyoruz ki seni başkanlıktan göndereceğiz."
"Kalbimizin yarısı buradaysa yarısı İran'dadır. Otokratik rejime karşı baş kaldıran kadınların özgürlük mücadelesindedir.
Deklarasyonumuzu ortaya koyduk. Çok zorlu bir çalışmaydı, bugüne getirdik. Ne tek adam yönetimi diyoruz ne 'restorasyoncu' hükümet diyoruz. Halkımız kötünün iyisine değil iyinin en iyisine layıktır, onun için geliyoruz. İki kutuplu burjuva siyasete hayır diyoruz. Meydan boş değil, biz geliyoruz. Biz çocuklar okula gittikleri zaman yanındaki çocuğun beslenme çantasına bakıp gözlerinin yaşarmadığı bir Türkiye rüyası görüyoruz. Biz işçi annenin, babanın çocuklarını okula gönderirken beslenme çantasında ne var diye düşünmediği bir Türkiye'ye yürüyoruz. Bunun için birleştik. Biz gündüzlerinde işsiz gezilmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir Türkiye istiyoruz."
"Hedefimiz gerçek demokrasi, yolumuz 3'üncü Yoldur. Çözüm için gerekli olan irade de coşku da kararlılık da bizdedir, bu salondadır, sizlerdedir, hepimizdedir. Çünkü yolumuz Mahirlerin, İboların, Mazlumların, Musa Anterlerin, Mehmet Sincarların, Deniz Poyrazların yoludur. Mirasımız Seyit Rızaların, Denizlerin idam sehpalarındaki dik ve onurlu duruşudur. Yeni zaferimiz 7 Haziranlar kadar yakın..."
"Bu yürüyüş; emek ve özgürlük, demokrasi ve barış, adalet ve hakikat yürüyüşüdür. Bu yürüyüşü büyüteceğiz, büyütmek bizim bu ülkenin halklarına karşı tarihi sorumluluğumuzdur. Bu birliktelik şimdi bir direniş ortaklığı, her türlü zulme, zorbalığa, sömürüye, savaşa karşı mücadele ortaklığıdır ama büyüyecek, genişleyecektir. Bu birliktelik geleceğin kurucu gücü haline gelecektir. Geleceği biz kuracağız; bu ülkenin halkları için, emekçileri için, sömürülen, ezilen, dışlanan bütün insanları için, gençleri için, kadınları için yürüyüşümüzü büyüteceğiz ve geleceği aydınlık bir düzenle birlikte inşa edeceğiz."
"İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, LGBTİ+'lar; Kürt halkı başta olmak üzere ezilen uluslar, Aleviler, Lazlar, Çerkesler yani emekten, özgürlükten ve adaletten yana olan geniş halk yığınlarını, adaletsiz ve burjuva yönetim biçimi olan 'başkanlık sistemi - parlamenter sistem' ikilemine hapsetmeye çalışıyorlar. Ve çözümü sadece ve sadece buralardan arayan her iki anlayışı Emek ve Özgürlük İttifakı olarak reddediyoruz."
"Bizim ittifakımız halkın izleyici değil müdahil olacağı, özne olacağı bir sürecin adımlarını atıyor. Ama tarih demişken bir şeyi eklemezsem eksik kalacak. Bugün burada bir ittifakı ilan ediyoruz. Dışarıdan bakanlar diyebilir ki Türkiye'de artık yeni bir ittifak daha var. Oysa unutulmaması gereken bir şey var: Biz Türkiye'nin en yeni ittifakı olabiliriz ama bu toprakların en köklü ittifakıyız. Bizim ittifakımız 1960'larda TİP'in Doğu mitingleriyle başlamış, 12 Mart idam sehpalarında “Yaşasın Türk ve Kürt halkının kardeşliği” diyen Deniz Gezmişlerle başlamıştır. 12 Eylül zindanlarında faşist cuntaya karşı direnişle kurulmuş bir ittifaktır bizim ittifakımız. 1990'lı yıllarda yargısız infazlara, köy yakmalara, köy boşaltmalara karşı Cumartesi Anneleri kurdu bizim ittifakımızı.
Kardeşlerim sizlerin aracılığıyla sesimizin yetiştiği tüm yurttaşlara çok yakında yaşanacak bir değişimi birlikte hayal etme çağrısı yapıyorum. Birlikte düşünelim. Muhtarlıklardan tapu dairelerine, bütün devlet kurumlarına astıkları o Tayyip Erdoğan resimlerini el birliği ile indirdiğimiz günlerin hayaliyle hareket edelim. Mesela kardeşlerim o kaçak saray var ya Ankara'daki, hadi hep beraber hayal edelim, o kaçak sarayı utanç müzesi yapmışız ve çocuklarımızı gezdiriyoruz. Bu ülke tarihinde nasıl rezaletler yaşandığını ve bir diktatörü nasıl devirdiğimizi çocuklarımıza anlatıyoruz.
Hep birlikte kardeşler, şunun hayalini kuruyoruz: Geride kalan dönemde gece yarıları resmi gazetede gelen felaket haberlerini takip etmiş olanlar olarak söylüyoruz. Mesela İstanbul Sözleşmesi'nin tekrar yürürlüğe girdiğini, hukuksuzca KHK ile işten atılanların işlerine iade edildiği, KYK borçlarının silindiğini yazan resmi gazeteyi hayal edelim. Sürgün edilen kardeşlerimizin hep beraber ülkeye döndüklerini hayal edelim. Kadınların istedikleri her yerde, her zaman istedikleri gibi gezecekleri bir ülkeyi hayal edelim. Çocukların açlık nedir bilmediği, emeklilerin cefa değil sefa sürdüğü bir memleketi hayal edelim. Diyarbakır'da horon, Karadeniz'de zeybek, Ege'de çiftetelli, Trakya'da halay çektiğimizi hayal edelim.
Son hayalimizde bir iş bölümü yapalım. Bir kısım arkadaşımız Edirne Cezaevi'ne bir kısım arkadaşımız Bakırköy Cezaevi'ne, bir kısmı Silivri'ye, bir kısmı Amed'e ülkenin bütün zindanlarındaki arkadaşlarımızı almaya gittiğimizi hayal edelim. Onları çıkarmaya gideceğiz. Kardeşler o adını değiştirdikleri Silivri'ye bir kez daha gideceğiz. Sincan'a bir kez daha gideceğiz, halk düşmanlarının yargılanmasını izlemeye gideceğiz. Şahitlik etmeye gideceğiz, hesap sormaya gideceğiz. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Yolumuz açık olsun, sülale devrini bitireceğiz. Biz kazanacağız, halk kazanacak."
"Kardeşler, biz halkız. İşte o yüzden kendimizden başka kurtarıcı beklemiyoruz. Halk iktidarını, halkçı bir ülkeyi, demokratik bir ülkeyi biz kuracağız. Halkın içinde kuracağız, halkla birlikte kuracağız. Biraz önce ilan etmiş olduğumuz siyasi programla yapacağız."
Emek ve Özgürlük İttifakı'nın toplantısından çıkıyorum. Bir özet isteyene şunları yazayım:
- Salonda Ceylan'ın gözleri İran'da katledilen Mahsa Amani'nin ruhu vardı.
- İttifakta oy ağırlığı Kürt seçmenin oluşturduğu HDP idi ama Kürt sorunu bir numaralı sorun olarak tarif edilmedi. Elbet demokrasiye geçilmesi noktasından mutlak çözülmesi gereken bir sorun olarak tarif ediliyordu ama ana noktaya oturtulmamıştı.
- Yeni ittifak kimlikten çok sınıfsal bir çatıya sahip gözüküyor. Yoksulluk Türkleri de Kürtleri de vuran en ağır fatura olarak hem tarif ediliyor hem de önceliklerde en başa yerleşiyor.
- Cumhur İttifak'ı en ağır şekilde eleştiriliyor ama Millet İttifakı'nı, altılı masayı ya da burada yer alan herhangi bir partiyi-lideri doğrudan hedef alan bir gönderme öne çıkmıyor.
- Seçimlere doğru çoğunluğunu Kürt seçmenin oluşturduğu HDP'nin AKP ile bir şekilde 'çözüm için' yan yana gelebileceği iddiaları da bu ittifak ile resmen son bulmuş oldu.
Emek ve Özgürlük İttifakı'nın duruşu da alacağı oy da seçimleri, geleceği önemli ölçüde belirleyecek. İyi izlemek gerekiyor…
Murat Sabuncu kimdir? Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |