Uzunca bir süredir Türkiye'de bu denli sert bir kış yaşanmamıştı. Hem hava çok soğuk, hem kar var, hem de bu durum en azından şubat ayında da sürecek gibi görünüyor.
Diğer yandan ülkede son 19 yılın en yüksek enflasyonu ve buna paralel olarak halk açısından en büyük geçim sıkıntısı da yaşanıyor. Öyle ki resmi TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon yüzde 49'a dayanırken, Ocak ayı enflasyonu yüzde 11'i aştı. ENAG ise yıllık enflasyonun yüzde 115'in üzerinde olduğunu ve aylığın yüzde 16'ya dayandığını açıkladı. (1)
Daha da kötüsü, her ne kadar Merkez Bankası bu yıl sonunda tüketici enflasyonunun (yüzde 70 olasılıkla) yaklaşık yüzde 19 – yüzde 29 aralığında (ortalama yüzde 23) olacağını öngörse de (2), bundan çok daha yüksek bir enflasyonun bizimle birlikte olacağı çok açık.
Enflasyon sınıflı bir toplumda tüm sınıfları aynı oranda etkilemiyor. Düşük gelirli emekçi halk sınıfları enflasyondan büyük çapta zarar görürken, en yüksek gelirliler bundan etkilenmiyor, hatta bazılarının gelirleri daha da artıyor.
Şöyle ki, Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) gibi genel endeksler ise tüketici sepetinin ortalama enflasyon oranını gösterir. Oysa emekçilerin karşı karşıya kaldığı gerçek enflasyonu ortaya koyabilmek için onların tüketim sepetindeki, özellikle de daha fazla öneme sahip, mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artışlara bakmak gerekir.
Kısaca enflasyonun farklı sınıfları farklı oranda etkilemesinin nedeni halkın bütçesi içinde en çok yer tutan harcama kalemlerinin fiyatlarının ortalama TÜFE'den çok daha fazla artması. Bu da halkın geçim düzeyinin düşmesine, daha da yoksullaşmasına, hayatın onlar için çok daha pahalı hale gelmesine neden oluyor.
Nitekim resmi verilere göre, TÜFE'nin yıllıkta ortalama olarak yüzde 49 oranında arttığı Ocak ayında enflasyon sepeti içinde yüzde 25,3 ile en büyük paya sahip bulunan "gıda ve alkolsüz içecekler" yaklaşık yüzde 56, yüzde 16,8 ile ikinci en büyük paya sahip bulunan "ulaştırma harcamaları" yüzde 69 artış gösterdi.
Asıl büyük çaptaki artışlar "enerji kullanımı ile ilişkili olarak petrol, elektrik ve doğal gaz fiyatlarında" oldu. Merkez Bankası'na göre, tüketicilerin enerji kullanım fiyatları yüzde 76,4 ve üreticilerin elektrik, gaz üretimi ve dağıtımı fiyatları yüzde 138, 5 arttı. (3) Üretici fiyatlarındaki bu hızlı artışta, başta döviz kurunun (özellikle de geçen yılın son çeyreğindeki) hızlı yükselişinin ve uluslararası petrol-enerji olmak üzere akaryakıt fiyatlarındaki artışların ve arz kısıtlarının etkili olduğu yadsınamaz.
Yüksek enflasyon altında hali hazırda ezilmekte olan halk Ocak ayında elektrik faturalarının kademeli olarak yüzde 50'den yüzde 127'ye kadar zamlanması karşısında tepkisini ülkenin birçok kent ve kasabasında yapılan protesto gösterileriyle ortaya koydu.
Bu tepkiler karşısında iktidar aylık elektrik kullanımdaki kritik sınır olarak belirlediği 150 kilovatsaatlik sınırı 210 kilovatsaate yükseltmek durumunda kaldı ancak bunun yarayı iyileştirmek bir yana, pansuman niteliğinde dahi olmadığı açık.
Siyasal iktidar özellikle de işsizlik ve enflasyon gibi halkı doğrudan ilgilendiren konularda eleştirildiğinde, bu sorunların küresel çapta yaşandığını, kendilerinin bu duruma gelinmesinde her hangi bir sorumluluğunun olmadığını ileri sürüyor.
Enerji fiyatlarında küresel çapta yüksek artışların yaşandığı bir gerçek. Öyle ki doğal gaz, kömür ve elektrik fiyatları son haftalarda on yılların en yüksek seviyelerine yükseldi. Avrupa ve Asya'da doğal gaz gösterge fiyatları geçen hafta tüm zamanların rekorunu kırarak bir yıl önceki seviyesinin yaklaşık on katına çıktı. ABD'de Ekim 2020'den bu yana üç kattan fazla artarak 2008'den beri en yüksek düzeyine ulaştı. Uluslararası kömür fiyatları bir yıl önceki seviyesinin yaklaşık beş katına fırlarken, dünyanın en büyük iki kömür tüketicisi olan Çin ve Hindistan'daki kömür santrallerinin kış sezonunda ellerinde çok düşük stokları mevcut. Almanya'da elektrik fiyatları bir yıl öncesine göre altı kattan fazla artarak rekor kırdı. Gazla çalışan elektrik üretiminin elektrik fiyatlarının belirlenmesinde daha büyük bir rol oynadığı İspanya'da artış daha da yüksek oldu. Son haftalarda, beklenenden daha düşük rüzgâr üretimi elektrik kullanım fiyatlarını daha da artırdı. (4)
Birleşik Krallık'ta ortalama gaz ve elektrik faturaları (1 Nisan 2022'de düzenleyici kurum OFGEM fiyat üst sınırını kaldırdığında), yüzde 54 artacak. Bu hane başına doğal gaz ve elektrik faturalarında yılda yaklaşık 700 sterlinlik bir artış olacağı anlamına geliyor. (5)
Bu artışlara bir dizi faktör neden oldu. Hatırlanacağı üzere, Kovid-19 salgını yüzünden ortaya çıkan ekonomik durgunluğun ilk aylarında yaşanan küresel enerji tüketimindeki tarihi düşüş, birçok yakıtın fiyatını on yılların en düşük seviyelerine çekmişti.
Ancak özellikle de 2021 yılından bu yana ekonomiler hızlı bir toparlanma içine girdiler. Ayrıca Kuzey Yarımkürede soğuk ve uzun kış koşulları yaşanıyor. Brezilya'da ve dünyanın başka yerlerinde hidroelektrik enerji üretimini kısıtlayan kuraklıklar ve Avrupa'da ortalamanın altında rüzgâra dayalı elektrik üretimi söz konusu.
Kısaca hem üretim, hem de ısınma amaçlı olarak enerjiye olan talep artarken, yaşanan üretim-dağıtım darboğazları ve arz kısıtları yüzünden enerji üretimi yeterince artırılmayınca, enerji maliyetleri ve fiyatları küresel çapta hızlı bir biçimde yükseldi.
Ayrıca küresel enerji piyasalarının kâr maksimizasyonu peşinde koşan çokuluslu şirketlerin kontrolünde olması da enerji fiyatlarının yükselmesinde son derece önemli bir etken.
Nitekim hali hazırda doğal gaz ve elektriğe yüksek oranda zamların yapıldığı Birleşik Krallık'ta yapılan bir ankette yer alan "yüksek enerji faturalarında en çok hangi faktör etkili olmuştur?" şeklindeki bir soruya katılımcıların üçte biri "enerji şirketlerinin aşırı kâr hırsı" olarak yanıt verdi. (6) Enerji devi Shell'in geçen yılki kârının 4.85 milyar dolardan yaklaşık 20 milyar dolara yükselmesi de bu algının aslında gerçeğe uygun olduğunu gösteriyor. (7)
Özetle, Türkiye'deki elektrik enerjisi fiyatlarındaki büyük çaptaki artışın bir nedeninin küresel çaptaki bu artışlar olduğu yadsınamaz. Ancak Türkiye'deki fiyat artışının izlenen faiz ve kur politikalarıyla ilgili olduğu da bir gerçek.
Öyle ki bir süredir takıntılı bir biçimde uygulanan Merkez Bankası politika faizi indirimleri döviz kurunun fırlamasına, bu da yalnızca dövizle ithal edilebilen enerji mallarının fiyatlarının inanılmaz bir biçimde yükselmesine yol açtı.
Nitekim Merkez Bankası'nın (MB) son enflasyon raporu enerji ve gıda başta olmak üzere temel mallardaki bu ciddi yükselişin en önemli nedenlerinden birinin kurdaki ani yükselişler olduğunu belirtiyor. Ancak beklendiği gibi, bunun izlenen zamansız ve yanlış faiz indirimi politikasıyla bağını kurmuyor.
Aksine enflasyonla mücadelede en uygun araçları kullanma konusundaki bağımsızlığını bütünüyle yitiren MB, bunu yapmak yerine; "izlenmekte olan yüksek kur politikası ile ihracatın, turizmin ve döviz gelirlerinin artacağı, kısmi ithal ikamesi politikalarıyla ithalata olan ihtiyacın da azalacağı (Ocak ayındaki 10,4 milyar dolarlık tarihi dış ticaret açığı zirvesi bu umudu kırsa da), bunun da kuru düşüreceği ve nihayetinde enflasyonu da düşüreceği" biçimindeki ham hayal olarak nitelendirilebilecek bir görüşü benimsemiş görünüyor.
Enerji fiyatlarındaki bu devasa artış milyonlarca insanı bu kış koşullarında evlerini dahi ısıtmaktan yoksun bırakıyor. Öyle ki yüksek gıda fiyatları yüzünden yeterli gıdaya erişemeyen emekçiler, bu kez bir diğer zaruri ihtiyaçları olan ısınma ya da aydınlanma ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma düştüler. Öyle ki bu kış ayları boyunca halk beslenme ile ısınma arasında zorunlu bir tercih yapmak durumunda kalacak gibi görünüyor
Enerji yoksulluğunun etkisi bununla da sınırlı değil. Energy Economics dergisinde yayımlanan bir araştırma enerji yoksulluğunun insanların zihinsel ve fiziksel sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor. "Yaş veya cinsiyetten bağımsız olarak, soğuk mekânlarda yaşamak yüzünden soğuğa maruz kalmak, sadece yaşam kalitemizi kötüleştirmiyor, aynı zamanda kan basıncının artması, iltihaplanma, kalp krizi ve felç risklerine neden oluyor". (8)
Kısaca yaşanmakta olan enerji krizinin hem ülkeye özgün nedenleri, hem de küresel çapta ortak nedenleri mevcut. Bu yüzden de dünyada bu konuda ortak önlemlere başvuruluyor.
Ancak Türkiye bu konuda aldığı önlemler (!) açısından dünyanın geri kalanından net biçimde ayrışıyor. Tıpkı Kovid-19 salgını sırasında halka verilen doğrudan gelir desteğinin sadece milli gelirin yüzde 1,5'i ile sınırlı kalması gibi, siyasal iktidar bu konuda da oldukça cimri davranıyor.
Halkın bunca sıkıntısına ve tepkisine rağmen şu ana kadar örneğin elektriğe yaptığı zamların bir kısmını dahi geri çekmedi. Kur ve uluslararası petrol fiyatlarındaki artışın tüketiciye tam olarak yansıtılmaması için gündeme getirdiği akaryakıtta eşel- mobil sistemine ise 22 Aralık'ta son verdi. Böylece akaryakıttan tekrar ÖTV almaya başladı. Böylece, bir yandan dünya petrol fiyatları artarken, diğer yandan devletin tekrar vergi almaya başlamasıyla halkın akaryakıta erişimi iyice zorlaştı. Elektrik konusunda ise, yukarıda da belirtildiği gibi, şu ana kadar sadece elektrikteki ilk eşik cüz'i bir miktarda yükseltildi.
Oysa başta Avrupa'da, 17 AB ülkesi ve Birleşik Krallık'ta toptan enerji fiyatlarındaki artışların neden olduğu etkilere karşı halkı korumak için çok sayıda önlem alınıyor. Aşağıdaki tablo bu önlemleri özetliyor.
Altı tür önlem olarak sınıflandırılan bu önlemler, enerji krizinin ortaya çıktığı Eylül 2021'den bu yana tartışılan, önerilen ya da yürürlüğe giren önlemler.
Ülkelerde alınan önlemler özetle şunlar (9):
15 Eylül'de, hâlihazırda enerji kuponu alan 5,8 milyon haneye bir kereye mahsus olmak üzere 100 Euroluk bir ödeme yapılacağı duyuruldu. Ayrıca doğal gaz satış fiyatına Nisan 2022'ye kadar bir üst sınır getirildiği açıklandı. Her iki önlem 21 Ekim'de daha da güçlendirildi, kupondan yararlananların sayısı artırıldı (ayda net 2.000 Eurodan az kazanan herkese olmak üzere - yaklaşık 38 milyon kişi) ve fiyat üst sınırı 2022'nin sonuna kadar uzatıldı. Akaryakıt ve elektrik vergisi oranının düşürülmesi tartışılıyor. 38 milyondan fazla kişiye destek olacak bu önlemlerin, çoğu bu yıl gerçekleşmek üzere, toplam 8 milyar Euroya mal olması bekleniyor. Ayrıca 9 Aralık'ta elektrik tarifelerindeki artışın bu yıl için yüzde 4 ile sınırlı tutulacağı sözü verildi.
Elektrikten alınan vergi Erneuerbare-Energien-Gesetz (EEG), kilovat saat başına toptan satış fiyatı üzerinden 6,5'ten 3,72 sente indirildi. 3,3 milyar Euro'ya mâl olan önlem 1 Ocak 2022'de yürürlüğe girdi. Federal bütçede ortaya çıkacak açığın karbondioksit vergisinin artırılmasıyla fonlanması planlanıyor. Şubat başında, yeni koalisyon hükümeti içinde ve dışında çok sayıda politikacı, 2023'ten önce EEG ek ücretinin daha da düşürülmesi için çağrıda bulunmaya başladı. Bunun hane bütçelerini ayda ortalama 300 Euro rahatlatması bekleniyor.
Aralık ayında açıklanan enerji desteği planına göre: 2022 yılında 1,8 milyar Euro elektrik kullanıcılarına yönelik olmak üzere sistem ücretlerini ortadan kaldırmak için kullanılacak (haneler ve 16,5 kilovat saate kadar enerji ihtiyacı olan küçük işletmeler için). Tüm kullanıcılarda gaz faturalarındaki ücretleri iptal etmek için 480 milyon Euro daha ayrıldı. Ardından hem sivil hem de endüstriyel kullanımlar için KDV'de yüzde 5 bir indirim yapılacak ve bu tahminen 608 milyon Euro gelir kaybına neden olacak. Son olarak yeni enerji zamlarını telafi etmek amacıyla "sosyal ikramiyeyi" (ekonomik olarak dezavantajlı aileler veya ciddi sağlık sorunları olan ailelerin faturalarında indirim) artırmak için 912 milyon Euro kullanılacak. Hükümet ayrıca tüketicilere 2022'nin tamamı için enerji faturalarını birden fazla taksitle ödeme imkânı da sunarken, artan elektrik fiyatlarından yararlanan enerji şirketlerinin ödediği kurumlar vergisinde yakında bir artış yapılacağını duyurdu. Alınan diğer önlemlerle 2019 yılına göre enerji maliyetlerinde yüzde 30 fiyat artışı yaşayan tüm enerji yoğun şirketler yüzde 20 vergi indirimi ile desteklenecek. Bunun bir kısmı, güneş, rüzgâr, HES ve jeotermal elektrik üreticilerinden alınacak geçici bir ek kâr vergisi ile fonlanacak. Sonuçta genel olarak, hayat pahalılığı ile mücadele eden hanelere devlet desteğinin Mart 2022'ye kadar 8,5 milyar Euro'ya ulaşması bekleniyor.
Haziran 2021'de çıkartılan bir yasa ile 31 Aralık 2021'e kadar sözleşme gücü 10 kilovatsaatin altında kalan müşterilerin KDV oranı yüzde 21'den yüzde 10'a indirildi ve yüzde 7 olan üretim vergisi Eylül sonuna kadar askıya alındı.14 Eylül 2021'de tüketicilerin faturalarını 2,6 milyar Euro düşürmeyi amaçlayan ve bu Mart sonuna kadar devam etmesi planlanan bir dizi önlemi daha alındı. Toptan satış ihalelerinin yanı sıra yeni bir uzun vadeli elektrik alım ihalesi türünün gelecekte uygulanması planlanıyor. Ayrıca, elektriğe uygulanan ÖTV oranı 2021'in sonuna kadar yüzde 5,1'den yüzde 0,5'e düşürüldü, üretim vergisinin askıya alınması işlemi yılsonuna kadar uzatıldı ve mütevazı düzeyde elektrik enerjisi tüketen hanelerin ödedikleri KDV yüzde 10'da sabitlendi. 26 Ekim'de (31 Mart 2022'ye kadar), hassas durumdaki tüketicilere sağlanan sosyal ikramiyeyi mevcut yüzde 25'ten yüzde 60'a (çok ciddi derecede korumasız durumdalarsa yüzde 40'tan yüzde 70'e) çıkartan yeni bir kanun kabul edildi. Ayrıca, ısıtma sosyal ikramiyesinde artış açıklanırken, termal sosyal ikramiye bütçesi iki katına çıkartılarak kişi başı ortalama 90 Euroya (en sıcak bölgelerde 35 ve en soğuk bölgelerde 124) yükseltildi.
Enerji düzenleme kurulu OFGEM en yaygın kullanılan tarifelerin enerji tüketim sınırını yüzde 12-13 artırdı. En korumasız durumdaki insanların enerji faturalarına, özellikle de ısınma faturalarına yardımcı olmak ve aynı zamanda gıda ve giyim masraflarını karşılamak için 500 milyon sterlinlik bir fon tasarlandı. Bu, orta ve büyük enerji tedarikçilerinin yakıt kıtlığı içinde yaşayan insanları desteklemek için hazırlanan "Sıcak Ev İndirimi Projesine" planına ilave bir imkân ve kişi başı 100 ila 300 sterlin arasında bir ödenek anlamına geliyor. Bunun sınırı 3 Şubat'ta 350 sterline yükseltildi. Böylece 1 Nisan 2022'den itibaren hanelerin enerji tavan fiyatında ortaya çıkacak olan 693 sterlinlik artışın yarısının tazmin edilmesi hedefleniyor.
Ocak ayında, yükselen elektrik fiyatlarından en çok etkilenen hanelere yardım etmek için 590 milyon Euro tahsis edildiği duyuruldu. Ayda 2.000 kilovatsaatten (1,8 milyon hane) fazla elektrik tüketen hanelere Aralık, Ocak ve Şubat için ayda 195 Euro nakit desteği veriliyor.
7 Eylül 2021'de Meclis, korumasız tüketicileri enerji fiyatlarındaki artışlardan korumak için bir yasa çıkardı. Konut ısıtma yardımı ve enerji tüketiminde kullanılabilecek sübvansiyonlar veriliyor. Hem elektrik, hem de gaz faturaları tazmin ediliyor. Tedbirlerin 1 Kasım 2021'den- 31 Mart 2022'ye kadar sürmesi ve yaklaşık 6 milyon aileyi veya toplam nüfusun yüzde 85'ini kapsaması bekleniyor. Ayrıca Ocak başında yüzde 5'e varan KDV indirimi de dâhil olmak üzere aylık 300 kilovatsaat elektrik tüketen haneler için yeni bir destek-koruma planı açıklandı. Hükümet ayrıca doğal gaz için bir destek programı geliştiriyor. Bu yeni önlemler Nisan ayı başında uygulamaya konulacak.
Ekim 2021'de elektrik düzenleme kurulu 2022 için Şebeke tarifelerinde haneler için yüzde 50'den fazla, sanayiler için ise yüzde 94'ten fazla indirim yapacağını açıkladı.
Ekim 2021'de hanelerin en savunmasız yüzde 20'sini enerji fiyatlarındaki son artıştan korumayı amaçlayan bir önlem paketi açıklandı. Bu önlemler enerji faturası desteklerinden yararlananların sayısının ve desteğin miktarının artırılmasıyla sürdürülüyor. Benzer bir önlem tarım sektörü için de tasarlandı. Kasım 2021'in sonunda ayrıca korumasız kişiler için 2 milyar Euroyu aşan bir vergi indirimi ve katkı paketi açıklandı. Ocak 2022'de açıklanan ikinci "enflasyon kalkanı" ile 6 aylığına olmak üzere, gıda, gaz ve gübrelerdeki KDV yüzde 0'a, benzin ve dizeldeki KDV yüzde 8'e ve ısıtmadaki KDV yüzde 5'e çekildi.
Yüksek enerji faturası olan ve/veya kötü yalıtılmış evlerde oturan korumasız haneleri, yalıtımı iyileştiren önlemler almaları için desteklemeye yönelik olarak 150 milyon Euroluk bir destek açıklandı. Bu mali destek yerel yönetimler tarafından yönetiliyor.
Bu uygulama örneklerinden de görülebileceği gibi, Avrupa devletleri vergi ve tarife indirimlerinden, doğrudan nakit desteğine ve tek seferlik hibelere, enerji tasarrufu sağlayan projelere maddi destekten, fiyat artış sınırı konulmasına kadar çeşitli önlemlerle enerji krizinin halkın yaşam-geçim maliyetlerini artırma biçimindeki etkilerini hafifletmeye çalışıyor.
Avrupa ülkelerinde alınan bu önlemler halkın sıkıntısını azaltmaya yardımcı olabilirse de, enerji sorununun derininde yatan sisteme içkin nedenleri ortadan kaldırmaz. Bunlar uzun vadeli çözümler olmaktan ziyade, pansuman niteliğinde önlemler. Enerji alanındaki özelleştirmelere son verilmesi ve mevcutların yeniden kamulaştırılması uzun vadeli çözümlerin başında geliyor.
Diğer taraftan, geçen yılki COP26 zirvesinde alınan kararlar gereğince, karbondan arındırmanın fosil yakıt fiyatlarında neden olacağı uzun vadeli artışlar göz önüne alındığında, daha etkili ve verimli önlemlere ihtiyacın olduğu çok açık.
Kısaca, enerji fiyatlarındaki artışların etkisinden uzun vadede kurtulmanın yolu üretim, tüketim ve ekonomik büyüme başta olmak üzere, temel iktisadi konulardaki düşüncelerimizde ve paradigmada değişiklik yapmaktan geçiyor. Yani emek ve doğa sömürüsü üzerinden temellenen kâr-sermaye birikimi sürümlü bir ekonomik büyüme hedefinden, dolayısıyla da gereğinden fazla enerji kullanmaktan vazgeçmek, bunun yerine örneğin doğa ile uyumlu sıfır karbon emisyonlu ısıtma sistemlerini inşa etmek gerekiyor. Bunların kapitalizm altında gerçekleştirilmesi ise mümkün değil.
Türkiye'de ise iktidar bloku enerji krizindeki sorumluluğunu kabul etmediği için, halkın ıstırabını dindirmeye dönük önlemleri almaya da yanaşmıyor. Oysa özellikle de açıklanan aylık bütçe gerçekleşme raporlarından, halka enerji fiyatlarındaki artışı telafi etmeye dönük destek verilebilmesine imkân sağlayacak yeterlilikte mali kaynağın olduğu görülüyor.
Bir başka anlatımla, iktidar blokunun, devlet bütçesi de dâhil olmak üzere, ülkenin tüm maddi kaynaklarının ve doğal zenginliklerinin büyük sermayeyi desteklemek, otoriterliği ve militarizmi daha da güçlendirmek ve israf olarak nitelendirilebilecek harcamalar için kullanmayı seçtiğini gösteriyor. Böyle olunca da halk ısınma ile beslenme arasında seçim yapmaya zorlanıyor.
Son olarak, "enerji krizi" olarak adlandırılan olgunun aslında "kapitalizmin krizi" olduğunu bilmeliyiz. Üretim ve tüketim faaliyetlerinin özünde kârlı bir sermaye birikimini gerçekleştirmek, sermayeyi ve serveti büyütmek için yapıldığı bu sistemde enerji krizi bugün Kovid-19 salgınının tetiklemesiyle çıktı. Yarın bunun kaynağı büyük savaşlar ya da fosil yakıt çıkarımının neden olduğu ekolojik yıkımlar olacaktır.
Kriz sırasında alınan önlemlerinse, asıl olarak halkın yükselen tepkisini yumuşatmaya ve müesses nizamın devamını sağlamaya dönük önlemler olduğu unutulmamalı.
Bu yüzden bu tür krizlerden kurtulabilmek için kapitalizmden kurtulmak gerekiyor. Bunu yapmak için de krizin görünen yüzündense, bunun asıl nedeni olan sermayeyi ve kapitalist devleti sorumlu tutmak lazım.
Özcesi, sorunun asıl kaynağının kâr için üretimiyle, adaletsiz bölüşümüyle ve otoriter yönetimiyle kapitalizm ve onun egemenleri olduğunu bilmeliyiz. Aksi halde bugün yapıldığı gibi bu ve benzeri sorunlar önümüze, "ekonomik kriz" ya da "enerji krizi" biçiminde konulur. Ardından da bizlerden fedakârlık yapmamız, özellikle de sermayeyi ve onun siyasal iktidarını zora sokacak eylemlerden uzak durmamız istenir. Bu aldatmacaya kapılmamak gerekir.