Bu kişi, Sibel Oral ilginç bir kişi. Kapılıp gidiyor kim karşısına gelmişse.
Dün Gündüz Vassaf'tı, bugün Cüneyt Arkın. Belli ki iyi niyetli. Uğraşıp çabalayıp kendine bir yer arıyor. Ne var ki, gazeteci amma, soru yok, sorgulama yok. Sorduysa niçin yayınlamıyor? Sormadıysa niçin sormuyor? Çünkü bazen gazetecinin sorusuna yanıt gelmez. Bazen de gelen yanıtı gazeteci yayımlamaz. Belki öyledir. Ne var ki, konuştuğu insanların kötüledikleri hep göçüp gidenler. Buna itirazı yok. Dolayısıyla, konuşanın söyledikleri söylenmiş kalıyor…
Yok… O kadar ucuz değil giydiğin papuç. Cüneyt Arkın'ın sözünü ettiği Maden filmini git bi gör, seyret Sibel Hanım. O film, 35 yıl sonra, hâlâ gündemde, işi, işlevi sürüyor. Filmi gör, örnekse Soma'yı aklına getir. O filmin Arkın'ın kötülediği yönetmenini tanı, tanımaya çalış.
Göçüp giden, kendisine yanıt veremeyecek bir yönetmen hakkında Arkın'ın söyledikleri, bakarsın, filmin anlattıkları, o yönetmenin başardığı, başardıkları yanında laf-ı güzaftan ibaret kalır. Hadi Arkın, bunca zaman sonra, Yavuz Özkan yaşarken söylemediklerini, söyleyemediklerini şimdi niçin, hangi amaçla, nereden kaynaklandığı belirsiz öyle bir hınçla söylüyor. "Filmi o finanse etmiş…" Hiçbir şey yapmasan, adı geçen Arif Keskiner'e ulaş, ona da sor. Aynı Cüneyt Arkın bir başka röportajında, "En çok parayı Maden filminden aldım" demiş.
Bir düşün. Değerlendir.
Ama bu Sibel Hanım saf ve iyi niyetli. Ve yüzeysel. Karşısında böyle biri oldu mu, Gündüz Vassaf veya Cüneyt Arkın, araştırmaya, sorgulamaya gerek duymuyor…
Gelelim Cüneyt Arkın'a… Filmle ilgili dişe dokunur tek söz yok. Kocca artist. Filmin önemi, sinematografi içindeki yeri, toplumsal mücadeledeki işlevi… Bunların hiçbiri yok. Varsa yoksa, artık kimsenin aksini söyleyemeyeceği, çünkü Yavuz, Tarık göçüp gitmiş, "Ben para verdim, adım yer almadı" teranesi. Bu da hem yalan hem yanlış. İşin içindeki Arif Keskiner, çok şükür hayatta. O bilir, biliyor.
Ayıp! Oysa film, Maden, her gittiği festivalden övgüyle dönmüş. Antalya'da 7 ödül birden almış. Uluslararası yarışmada en iyi film. Ulusal yarışmada en iyi film. En iyi erkek oyuncu (Tarık Akan), en iyi kadın oyuncu (Hale Soygazi) ve 3 ödül daha. Sen de, Cüneyt Arkın, bu başarının, bu sinema veriminin içindesin. "Kamerayı benim dediğim yere koymadılar…" mı senin bırakacağın miras?
Ama bu örnekte, hakkını teslim etmek gerekir, Sibel Oral bir işe yarıyor. Asla ilgi duymayacağım bir kitaba ilgimi çekiyor, hele o kitabın birkaç sayfasına, Yavuz Özkan'la ilgili Cüneyt Arkın'ın yazdıklarına, söylediklerine.
Cüneyt Arkın'ı tanıyoruz, Malkoçoğlu falan. Maden dışında dişe dokunur bir filmi var mı, hakkını yemeyeyim, herkes bilir belki, ben bilmiyorum. Ünlü bir oyuncu. Yakışmamış. Yoksa yakışmış mı…
Bir de Yavuz Özkan var. Ömrünü, bütün ömrünü, ünlü olmaya değil, sinemacı olmaya, sinemaya adamış. Hemen bütün senaryoları kendisi yazmış. Laf olsun diye değil, tutkuyla sarılmış işine. Yaptığı, yönettiği filmlerin hemen hepsinin sinemada özel bir yeri var.
Yavuz Özkan ölümüne kadar hem arkadaşım, hem komşum, hem dostumdu. '80'lerde Paris'te yaşadı. Costa Gavras'la televizyon programlarına davet edildi. Orada da sık sık onunlaydım. Öyle sıradan bakmazdı hayata, dostluklara. Hele sinemaya. Filmlerine bir bakın. Hepsinin ayrı bir özelliği, 'yeni'liği var.
Ben nereden konuşuyorum…
1977-78. Ajans Ada'nın ortaklığıyla bir film yapım şirketi kuruldu, ADAF. Ortakları Ajans Ada, Ömer Kavur, Yavuz Özkan, Atıf Yılmaz. Bu şirket tek bir film yaptı, Demiryol. Senaryo yazarı ve yönetmen Yavuz Özkan. Film Berlin Festivali'nde yarışma dışı kategoride gösterildi. Ben de oradaydım, Yavuz'la birlikte. İzlenimim, yarışmadaki filmler ölçeğinde, hatta daha çok ilgi gördü.
Onun Maden, Demiryol dışında pek çok "yeni" diyebileceğimiz filmi var. Yengeç Sepeti onlardan biri. Bulun, seyredin. Bir Kadının Anatomisi, Büyük Yalnızlık, Hayal Kurma Oyunları, Yağmur Kaçakları, Bir Sonbahar Hikâyesi, Ateş Üstünde Yürümek. Daha niceleri…
Filmi sormadan, bu insanı sormadan, "Parayı ben verdim, adım çıkmadı" diyen birini dinlemek, bu sözleri ciddiye almak, bu sözleri yazmak nasıl bir gazetecilik? "Ne yapayım? O söyledi ben yazdım!" mı diyeceksin? Öyle mi? O kadar mı?
Tamam, zamana uygun. Hele bu Sibel Oral'a çok uygun. Sibel Oral'ı tanımam ama kendisi sabıkalı…
Cüneyt Arkın ise konuşmaya, cevap vermeye değmez bir adammış meğer.
Neymiş, parayı basmış, adı finansör olarak anılmamış… Parayı basmış da değil. Filmin Almanya'ya satışı dahil, bütün parasını, oyunculuk falan, paraları tıkır tıkır almış. Adı da afişte ilk sırada kocaman yazılı. Okumamış mı? Bakın orada: Cüneyt Arkın.
Yeşilçam'da bin türlü katakullinin döndüğünü duyuyor, biliyoruz. Belli ki Arkın da onların ya içinde ya arasında. Ama Yavuz değil, Yavuz Özkan değil. Bunu da biliyoruz.
Onu, Yavuz Özkan'ı böyle yüzsüzce anan kişiyi biz işçi yürüyüşlerinde de görmüş, sonra pişmanlıklarını duymuş işitmiştik. Sonra çık, Halil Ergün'e "Yavuz Özkan'ın emir eri" de. Devrime, devrimci sinemaya adanmış Yavuz Özkan için;"Yavuz Özkan insan kandırma ustasıydı. Solcu ve devrimciydi. Bu malzemeleri çok iyi kullanıyordu." "Yavuz Özkan ilerici, devrimci pozlarıyla insanları etrafında topladı. Herkes bir şey söylüyor da Maden filminin maliyetini kim karşıladı?" de.‘Siz mi?' sorusuna "Yani…" de. Etrafta hâlâ yaşayan, bunun böyle olmadığını bilen, filmin Almanya satışından payına düşeni Deutsche Mark olarak sana ödeyen insanlar var. Öylesi bir filmin, sinemaya ve hatta sana onur kazandıran bir filmin, böyle yalan yanlış dedikodularla anılması…
İnsanın yüzünden beyaz perde düşünce ne karartılar çıkıyor…
Yavuz Özkan bu ülkede sinemanın yüz aklarından biridir. Biraz saygı, biraz değer bilme, biraz insaf.Yazık.