Birkaç hafta önce gazetelerde küçük bir resim dikkatimi çekti. Başında mavi tülbentiyle bir kadın, üzeri örtülmüş bir cesedin yanında, yolun ortasında ağlıyordu. Urfalı tarım işçilerini çalışmak üzere Eskişehir’e götüren araç, Aksaray yakınlarında kaza yapmış, 2 işçi ölmüş, 2 çocuk ağır olmak üzere 19 kişi de yaralanmıştı. Ağlayan kadın Ayşe, ölen kocası Ali Ataş’ın başında çaresizce ambulansın gelmesini bekliyor, haberin yanında da “En acı nöbet” yazıyordu. Kazada ağır yaralanan 2 çocuğa ne olduğunu daha sonra araştırdıysam da herhangi bir bilgiye ulaşamadım. Ne de olsa onlar tarım işçisi Kürtlerdi, ölümleri haber değeri taşımıyordu.
Türkiye’de 1 milyonun üzerinde mevsimlik tarım işçisi var ve bunların %30-35’i çocuk işçiler. Bu işçilerin çoğunluğu Kürt, son yıllarda Kürtlerin arasına Suriyeliler ve bazı yerlerde Roman ve Gürcüler de katılmış durumda. Bu insanlar en kötü koşullarda çalışıyorlar. Devletin de içinde bulunduğu bir sistemin parçası olarak birçoğu soframıza gelen gıdayı toplarken ölüyor ya da yaralanıyor. Her bahar tarım işçisi ihtiyacı olan illerin valiliklerinde buna ilişkin komisyon kuruluyor ve o yıl o il için kaç bin tarım işçisi ihtiyacı olduğu belirleniyor. Valilikler bu tarım işçileri için konaklayacakları bir yer ayarlamak durumunda, ancak çoğunda bu işlemiyor. O yıl illerinin ihtiyaç duyduğu işçi sayısını bu işin ticaretini yapan tarım aracılarına bildiren devlet kendince milyonlarca insanın sorumluluğunu da devretmiş oluyor! Bu aracılar ya da tarım işçilerin deyimi ile “elçi, dayıbaşı, çavuşlar” çalışacak işçileri Doğu’dan getirerek karşılığında bedel alıyorlar. Bedeniyle, sigortasız, en kötü işlerde çalışan bu işçiler devletin de içinde bulunduğu bu sistem tarafından beden güçleri için satılmış oluyorlar. Devlet kendi eliyle kayıt dışılığı meşrulaştırarak bu insanların ölümüne davet çıkarıyor.
Hiçbir hakları olmayan bu insanlar geldikleri yerlerde her türlü kötü muamele ve ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Bazı illerde bu işçiler şehrin merkezine alınmıyorlar. Bundan 6 yıl önce Ordu ziyaretimde Ordu’ya çalışmaya, fındık toplamaya gelen Kürt işçilerin “sorun çıkarabilirler” gerekçesi ile şehir merkezine Valilik kararıyla alınmadığını görmüştüm. Bu işçiler günde 12-14 saat güneş altında çalışıyor, çadırlarda en kötü koşullarda kalıyor, sık sık akrep-yılan zehirlenmesi yaşıyor ve çoğu zaman yıkanacak ve içecek su bulamıyorlar. Çocuklar okullardan erken alınarak, derslerden geri kalıyorlar. Birçok kadın ve çocuk konakladıkları bu çadırlarda cinsel istismara uğruyor. Sonra da bu korkunç koşullarda çıkarılan ürünü, fındığı, çayı, patatesi Türkiye “helalen” yiyor.
Bugün 26 Mayıs 2014. Diyarbakır güzel güneşli bir güne uyandı. İşe giderken tren garında duruyorum. Mevsimlik tarım işçileri çoluk çocuk gardalar, belli ki geceyi burada geçirmişler. Tüpleri, ekmekleri, kilimleri, battaniyeleri, tencereleri ile trene binmeye çalışmaktalar. Yarı aç yarı tok karınla yeni bir yolculuğa daha çıkmaktalar. Çocuklara alacakları bir bilet parası olmadığı için bu uzun yolculukta onlar yerde yatacaklar. Kaçı geri dönebilecek memleketlerine ve yuvalarına? Kaç aile umudunu yitirecek bu yolculukta?
Sadece geçen yıl ölen tarım işçisi sayısı 198 kişi. Bu yıl da kışa kadar gazetelerin 3. sayfalarını bu küçük haberler “süsleyecek”:
“Mersin'in Erdemli ilçesinde tarım işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu 2'si ağır 16 kişi yaralandı…”
“Yine tarım işçileri yine ölüm”
“Ölen tarım işçileri çocuk çıktı! Şanlıurfa merkeze bağlı Hancıağız köyünde yaşayan Yılmaztekin ailesinden Cuma (18), Ahmet (15) ve Casım Yılmaztekin (13) toprağa verildi. Cuma 10 bin YTL'lik çeyiz borcunu ödemek, kardeşleri de anne ve babasının borçlarını ödemek için tarım işçiliği yapmaya gitti. İlk kez gideceklerdi.”
“Kaza sonrası tarım işçilerinin cesetleri, karayolunu ceset tarlasına çevirdi…”
“Günlük yevmiye olarak 3-5 YTL olan mevsimlik tarım işçileri, yazın kavurucu sıcaklarına rağmen, en ucuz taşıma yöntemine seçerek çoğu kere topluca minibüslere, kamyonlara veya traktöre bindiriliyorlar. İşçilerin tamamı Bölgeden ve 1990’lı yıllarda yakılıp boşaltılan köylerden zorla göç ettirilen insanlar.”
“Tarım işçileri sandığa gidemedi…”
“Kazada ölen tarım işçileri, saat 05.30-.06.00 sıralarında evlerinden alınıp, değişik uzaklıklardaki ilçe veya köylerdeki tarlalara giderek saat 15.00-16.00’ya kadar çalışıp, bunun karşılığında 7-10 TL aldıkları öğrenildi…”
“Toprak Ağaları Ucuza Çalıştıkları İçin Kadınları Tercih Ediyor…”
“Fındık işçileri çadır kent kurdu: Güneydoğu'nun çeşitli illerinden yola çıkan tarım işçileri, bu yıl da fındık göçüne başladı. Karadeniz Bölgesi'nde fındık toplamak için yeterli işçi olmaması nedeniyle gelen 'fındık göçmenleri' kurdukları çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor…”
“Ölen tarım işçilerinin cenazeleri yoksulluktan memleketlerine götürülemedi…”
Sonra da tarım işçilerinin emekleri ile sofralarımıza ulaşan yemekleri yerken KADER diyeceğiz…
Aklıma kocasının cesedinin yanı başında çaresizce bekleyen Ayşe geliyor sürekli. Göz göre göre yıllardır hiçbir önlem almayan yetkililere sormak istiyorum:
Mevsimlik tarım işçilerinin fıtratında bu yıl da ölüm mü var?