Sorunlarını çözemeyen ve üstüne hukuksuzluğu pervasızca yapan hükümet, ihraç ettiği KHK'lıların oluşturacağı bir büyük sosyal felaketi de topluma kazandırmış oluyor.
Ülkenin her yerinden çözülmemiş sorunların kokusu yükseliyor. Sur'da çocukların tahliyesi sırasında ortaya yeni çıkan görüntüler yürek paralayıcıydı. Sorunun çatışma yöntemleriyle çözümünün toplumsal hafızada ne oluşturduğu o görüntülerde ortaya çıkıyordu. Yöneticilere diyeceğimiz şudur. "Kürt meselesini hallettik" diyordunuz, Sur'daki çocuklarda derin yarıklar açarak halledemediniz!.. ‘Barış’ diyenin dışlandığı bir yerde ölen insanların vebalinin çok ağır olacağını yöneticiler düşünmüyorlar mı acaba? Sorunu çözdüğünü sanan ama aslında sorunları büyütenden daha gafil kim vardır?
Bu ortam içinde TBMM'de anayasa değişikliği yapılmaya çalışılıyor. Toplumu sürükleyecekleri ortamın örnek görüntülerini sergileyerek ilerliyorlar. Utanç verici kavga, gürültü görüntüleri toplumda tansiyonu yükseltiyor. Anayasa değişikliğinin toplumsal sözleşme yerine toplumsal çekişmeyi gerçekleştirdiği belli oluyor. Milletin değil liderinin vekili olanlar oyunu gösterme telaşında utanç verici görüntüler sergiliyor. Vekil oyunu gösteriyor ama "Türkiye'de demokrasi yoktur" diye gösteriyor aslında, "Birey değilim, liderimin neferiyim" diyor. Gerçek bir toplumsal sözleşme olmayacağı kavga gürültü ortamıyla da belli olan anayasa değişikliği inadı toplumun başına daha büyük dertler açacaktır, vebal büyük. Olgun yaşta, saygınlığıyla tanınan, akil AK Partilerle konuştuğumuzda Erdoğan'ın başkanlık ısrarının ülkeyi parçalanmaya götüreceğini ve en başta Erdoğan'a zararı olacağını söylüyorlar.
Bu açık gerçeği sadece olgun insanlar görmüyor. Saygın hukukçular da çok önemli uyarılar yapıyor. Sami Selçuk saygın bir hukukçu, her devirde kriteri temel insan hakları, evrensel hukuk ve hukuki metinlerdi. Bir İslamcı da değildir. Başörtüsü yasağının en şiddetli ve bizim en umutsuz olduğumuz zamanlarda demokrat duruşuyla tüm dindarların gönlünü ferahlatmıştı. Ak Parti kapatma davasının kapatma kararı günlerinde, çoğu dindarın "Nefesimin sesi duyulmasın" dediği günlerde çıkıp net bir şekilde kararın keyfiliğini eleştirmişti. Tarafsız ve saygın bir hukukçu kimliğiyle eskiden Ak parti seçmeninin cumhurbaşkanlığına layık bulduğu adamdı, o zaman da onun kriteri hukuktu, şimdi de. Ama şimdi ‘başkanlık sistemine taraf olan bile kabul edilirse bin pişman olur` diyor ve Erdoğan düşmanı sınıfına konuyor. Şimdi "OHAL'i eleştirdi" diye bu hukuk adamını şeytanlaştıranların biraz bilgi sahibi olup, yüzünün kızarması için bunları aktardım. Vefa en yüce insani özelliklerdendir.
Mazeret üreterek yanlışları görmüyorlar. Aslında insanın genel karakteridir bu, özel olaylara da aynı şekilde yansır. Bazı Ak Partililer "milli kurtuluş bayramına az kaldı" mazeretiyle yanlışları görmezden geliyorlar, bu kafayla felakete giden ülkede kendinizi ateş çukurunun dibinde bulduğunuzda uyanırsınız..! Yanlışı eleştirmedikçe yanlışın kendisi ve sorumlusu olursun, hem dünyanız hem ahiretiniz batar, unutmayınız!..
Ey her türlü hukuksuzluğa göz yumanlar!.. Sizi uyandıracak kriter nedir, bir mucize mi, bir ilahi azap mı?.. Öyle hale düşersiniz ki öyle hale düşersiniz ki azapla karşılaşıp ne olduğunu bile anlamayan kavimler derecesine düşersiniz!..
Muhalefeti baskı, sindirme, dışlama yöntemiyle büyütmeye çalışanlar aslında sorunu büyütüyor. Bir insan hakları savunucusu olarak bu, ikinci ihraç edilmem. İlki 2012'de Milat gazetesinde köşe yazarıyken olmuştu. Oradaki yazılarımda Akit denen yayın organının (gazete demiyorum) gayri ahlaki yayıncılığını eleştirdim diye Akit'le ticari ilişkileri olan gazete patronu "Seninle çalışamayacağız, Akit hakkında yazdıkların bizi rahatsız ediyor" demişti, sonrasında Akit'i "yalancılık ve hakaretten" 3 ayrı davada mahkum etmiştim, şimdi de "adalet ve barış" dedik memurluktan ihraç edildik, 10. köye kadar yolu var, önemli değil. Yeter ki yanlışın sözcüsü olmamaya çalışalım. Allah, yolunda yürüyenlere yolları açacağını vaad ediyor, tüm kalbimle buna inanıyorum.
Yıllardır devletin uygulamalarını eleştirdim, Kenan Evren ve sonrası cumhurbaşkanlarını, başbakanları sivil toplumcu kimliğimle meydanlarda çok eleştirdim, yazılar yazdım. Bir keresinde başörtüsü için Adana Valisini eleştirmiştim, Vali telefon açıp 2 saat izahat verip olayı açıklamaya çalışmıştı. O zaman hiç kimse eleştirdik diye bizi işimizden etmedi, şimdi yanlış bulduğumuzu eleştirdik diye binlerce kişi gibi "terörist" damgası vurularak işimizden ihraç edildik. Dini görüntülü insafsızlık, görmezlikten gelme, sessiz kalma, tevil etme, kulakları kapama da bir başkaymış!..
İstanbul milletvekili Hüda Kaya TBMM'deki konuşmasında insan hakları raporu yayınladı diye soruşturma açılan MAZLUMDER'den ve ihraç edilmemden bahsetmiş. AK Parti sıraları büyük itiraz halinde. Halbuki çoğuyla dün birlikte başörtüsü mücadelesi veriyorduk. Haksızlık değişmez ki, bir gün "başörtüsü yasağı" olur adı, bir gün "Alevi'ye haksızlık", diğer gün "Ermeni'ye haksızlık", daha öbür gün "Kürde haksızlık" ve diğerlerine olsa da adı hep "haksızlıktır, zulümdür". Hüda Kaya haksızlık yapanı gündeme getiriyor da diğerleri niye sesini kısmaya çalışıyor, başarılı olamazlar. Biliniz ki Zulmün alevi gürdür ama sönmeye mahkumdur.
Onca sorun, ama yöneticilerin bunca yanlış çözümü!.. Söz olsun, bundan sonrasında adaleti ve barışı daha çok gündem edeceğim, araştıracağım, konuşacağım. Bizi cezalandırmaya çalışanları ıslah etmenin tek yolu bu.