Demokratik Gelişim Enstitüsü'nün düzenlediği "Süreci Yeniden Rayına Oturtmak: Uluslararası Tecrübeler' konulu toplantıdan izlenimlerimi kaldığım yerden aktarmaya devam ediyorum.
Ahern'i dinledikçe aslında Türkiye'de ortamın İrlanda'dan daha iyi olduğunu düşünüyoruz. Ahern aslında şu an bile toplumsal olayların oluşabileceği bir zeminin İrlanda'da olduğunu söylüyor. Türkiye'de ne kadar acı olaylar yaşasak da şu an ırklar arası ciddi bir toplumsal kemikleşme olmadığını görüyoruz. Ahern eğer böyleyse 1 Kasım seçimlerinden sonra barış için umutlu olmamızı ve bizim işimizin daha kolay olduğunu vurguluyor.
Bir diğer önemli husus da silahların gömülmesi tartışmasının diğer çatışma bölgelerinde nasıl yaşandığıydı. İrlanda, Filipin ve Kolombiya örneklerini incelediğimiz zaman görünen şu ki bırakın ateşkes yapılmadan görüşmemeyi, çatışmalar sürerken yürüyen görüşmeleri ve tedrici bırakma anlaşmalarını görüyoruz. Silahları gömme dayatmasının aslında şu an için barışa yanaşmama olduğu apaçık ortadadır. Şu an çok kişiye mantıklı görünen silahları gömerek görüşmeler başlatmanın aslında hiçbir yerde uygulanmamış bir yokuşa sürme taktiği olduğu bellidir. Zira Ahern "onlar silahları bıraksa da yeniden temin edebiliyorlardı" diyor.
Ahern "aslında görüşmeler bitip anlaşmaya vardığımızda bayrak ve amblem meselesini görüşmemiştik ama bu genel anlaşma sonrası halledildi, yeter ki karşılıklı iyi niyet ve sürecin devamını koruyan bir irade olsun" diyordu. Ahern aslında günün çarpıcı tespitini yoğun bir şekilde tartıştığımız 3. göz konusunda yapıyordu. Süreç içinde 3. göz ülkelerin yardımını almalarına rağmen " asıl iş bizdeydi, kesin irademizle başardık, sizin için de öyle, 3. gözün olması yardımcıdır ama başaracak, irade ortaya koyup barışı gerçekleştirecek siz iki tarafsınız" diyordu.
Medyanın sorumluluğu konusunun altını çiziyor Ahern. "İnişli çıkışlı bu uzun yolda, süreçte medyamız son derece sorumluydu, manşetlik, çarpıcı ama barışı bozabilecek sözler, olaylar konusunda sorumluluklarını korudular" diyor. Biz ise 24 Temmuz'da süreç bozulunca medyanın dilinin bir anda ne kadar bozulduğunu acı bir tebessümle hatırlıyoruz.
Tartıştığımız tüm çatışmalarının genel özelliği sürecin son derece profesyonelce yürütüldüğü, gerektiği anda 3. göz ülkelerin devreye girdiği, ABD ve Britanya'nın başkan ve başbakan düzeyinde katıldığını, süreç aşamalarının basamaklandırıldığı, iğne ucu kadar farklı bir sorunun titizlikle irdelendiği süreçler olduğuydu. Sürecin 10 yıl gizli yürüdüğünü söyledi ama bu kabul edilebilir gizliliğin 3. göz katılımına engel olmadığını yine de düşünüyorum. Örneğin Filipinler'de 3. gözün yaptığı iki taraflı kabul edilmiş bir gizlilik dairesinde yürümüş. Zor konuların basit bir şeffaflıkla çözülemeyeceği itirazına karşın 3. gözsüz de zor konuların aşılamadığı deneyiminin açık olduğunu vurgulamak isterim. Türkiye çözüm sürecinin şu an niye kesintiye uğradığı aslında apaçık ortada, 2 liderin yönetiminde amatör denilecek bir usulde ve 3. gözsüz yürümüşse bu sürecin profesyonel bir sistem yürüyüşü kazanamayacağı zaten ortadaymış.
Ahern barış sağlandıktan sonra yaşanan tek tük olaylarda son derece hassas davrandıklarının altını çiziyor ve "geriye dönüşün engellenmesi konusundaki titizliğimiz çok kesindi" diyor. Diğer çözüm süreçlerine baktığımız zaman bizim emekleme döneminde olduğumuzu anlıyorum. Masaya oturulduğunda karşı tarafı tasfiye veya kandırma düşünceniz varsa barışa fayda değil zarar verirsiniz.
Toplantı sonucu ortaya çıkan deneyimler aslında çözümün çok zor olmadığını gösteriyor. Çözüm süreci eşitliği arzulamışsa anlamlı olacaktır, tek tip vatandaştan çok kültürcülüğe geçemediğimiz müddetçe sürecin başarı şansı düşüyor. Bunu sağlayacak olan da insan haklarını esas alan farklı ırkları anmaktan çekinmeyen bir anayasa olacaktır. Filipinler'de 40 yılda 120 bin ölü, Kolombiya'da 51 yılda 220 bin ölü sonrası barışa ulaşılmış. Biz 31 yılda 50 bin ölü vermişiz. Marifet bu örneklerden ders alarak oturmaya mecbur ve mahkum olduğumuz bir barış masasını daha çok can yanmadan ve toplumsal yarıklar derinleşmeden kalıcı olarak kurabilmeyi başarmaktır.
Toplantıda oluşan genel hava takdire şayandı. Farklı kesimlerden gelen katılımcılar konuşmayla yürütülebilecek bir süreç tavsiyesini dinlerken bunu toplantıda genellikle gerçekleştirdiler. Yeni fikirler, çözüm önerileri, yaklaşım tarzları doğdu bu olumlu havadan. Konuşacağız, konuşacağız, konuşacağız. Sorunları çatışmaya, çözümsüzlüğe sürmeyle bitiremezsiniz. Barış konusunda sönmek bitmeyen bir umut ateşini koruduğumuz müddetçe kontra gelişmelerin zorluğunu aşmamız kolay olacaktır.
@gergerliogluof www.omerfarukgergerlioglu.com