İslamofobi'nin nedenleri ve çözümü üzerinde düşünmeye tartışmaya devam etmek gerekir. İslamofobi konusunda ilk bilinmesi gereken bu korkunun yanlış adlandırıldığıdır. İslam'ın ilkeleri bellidir. Çağın ilerlemesi ile oluşan yeni durumlar karşısındaki duruş, müslüman düşünürler tarafından kuş bakışı perspektiflerle, yorumlarla yapılabilir. Ayrıntıya ve şekle bağlı kalmadan ilahi mesajın özetle insanlara ne demek istediği üzerinde durulursa ufuklar aydınlanır ve doğru kararlar verilir. Eleştirilmesi nedeniyle düşmanlık düzeyine çıkan müslüman davranışları üzerinde konuşmak elbette önemli ve gereklidir. İslamın değil müslümanların değişmesi ihtimali vardır. Daha çok Müslümanofobi olarak tezahür eden düşmanlık batılı açıdan bazen haklı gibi görünse de çoğunlukla haksızlık üzerine bina edilmiştir. Dinlerin sadece bir teki değil genel olarak semavi dinler barış, kardeşlik kavramları üzerinden olumlu bir hayatı öğütler ancak bunu yorumlayan din mensupları çoğunlukla siyasi, iktisadi, etnik sorunlardan dolayı şiddete yönelmişlerdir. Zaman zaman oluşan kavga ortamının heyecanından günlük siyasi heyecan kokusu hissedilen fetvalar da yayınlanabilmiştir. Çoğunlukla haksızlık ve zulüm eden sultanların istediği yönde fetva veren din bilginleri olduğu kadar bağımsız din bilginleri azınlıkta kalsa da var olmuştur. Yönetime muhalif grupların ilham aldıkları din bilginleri de doğru veya yanlış yönde fetva verebilmiştir. Şiddet yönelişlerinin grupsal kabulü de böyle başlamıştır. "Kişi bilmediğinin düşmanıdır" denmiş bir atasözünde. Gerek halkında müslüman olan ülkelerin aydınları gerekse de batı ülkelerinin aydınları İslamı tanıma yönündeki eksikliklerini son yıllarda biraz da olsa görmeye başladılar. Uzaktan bakışla tedirginlik, korku ve hatta nefret oluşturacak görüntüler üzerinden hareket eden aydınlar çoğunlukla toplumlarını da yanılttılar. Günlük tartışma konuları veya ülkeler arasındaki gergin bakış açılarından kurtulamayan aydınlar bünyenin bütünlüğünü değerlendirmekten uzak kısır tartışma ve yanlı bakış açılarından halen kurtulamamaktadır. İslamofobi'nin önemli bir tehdit haline geldiği ülkelerdeki aydınlar vicdanlı ve hakkaniyetli bir duruş sergileyerek "ondan olmamanın düşman olma nedeni olmaması" gerektiği üzerinde sabit durabilmelidir. İslamofobik gelişmelere karşı demokrat bir duruşu korudukları oranda İslamofobi nedenlerini ortadan kaldırabileceklerini unutmamalıdırlar. İslamofobi batı ülkeleri için tehlikesini yeterince hissedemedikleri önemli bir sorun. Müslüman nüfus artışı 2050 yıllarında hissedilir bir çoğunluğa ulaştığında adil uygulamalarla çözülemeyen bu sorun batının karşısına dev bir tehlike olarak çıkacaktır. Artan gerginliğin daha fazla şeytanlaştırma, düşmanlaştırma, kutuplaşma ve katliamlar oluşturmasını engellemek uzak görüşlü aydınlara şimdiden düşmüştür. İslam ülkelerinin aydınlarına, din adamlarına ise daha büyük bir görev düşüyor. Önümüzdeki on yılların ana tartışma konusunun batı ve İslam arasındaki gerilim ve tartışma olacağı çok belirginse keskin önlemler almak gerektiği de ortaya çıkmaktadır. Derinliği olmayan yüzeysel bakış açılarını, içerden sorgulayan bir özeleştiri geleneğini elden bırakmamalıdırlar. İslamofobik davranışlar sergileyenler arasındaki sabit fikirli ve ön yargılı yaklaşanlar dışındakilerin fanatikleşmesindeki müslümanlar arası hataları tartıştırabilmelidirler. MAZLUMDER kocaeli şubesi başkanlığı yaptığım sıralarda İzmit Protestan kilisesine bombalı bir saldırı yapılmıştı ve bu olayı nefretle ilk kınayan ben olmuştum. Kilisenin Pastörü beni arayarak ilk kınama açıklamasının islami hassasiyeti olanların çoğunlukta bulunduğu bir dernekten yapılmasına şaşırdığını ama mutlu olduğunu söylemişti. Ona "bir müslümanın kiliseye karşı yapılan saldırıya ilk karşı çıkmamasının garipsenmesi gerekir" demiştim. Pastör'le daha sonra yüzyüze ayrıntılı konuşmuş ve kiliseye yönelik saldırılara karşı hukuki destek vermiştik. Pastör'le İslam hakkındaki bazı ön yargıları hakkında konuşmuş ve sanırım aydınlatıcı olmuştuk. Kötü niyetli ve farklı niyetli çoğunlukla ırkçı kişiler batı ülkelerinde din üzerinden bir kavgayı başlatma çabasındayken İslam ülkelerindeyse aynı zihniyettekiler Hristiyanofobi oluşturarak emellerine nail olmayı tercih ederler. İlkeli davranmaya çalışırsanız kimliklerinde kalan ama karşıdakini düşmanca ötekileştirmeyenleri oluşturabilirsiniz. Her insanın içinden bir canavar çıkarma yönelişi her zaman olasılık dahilindedir. Biriken kin, nefret ve öfke duyguları gün gelir en umulmadık kişinin en kötü bir fiili işlemesine yol açabilir. Bu birikimlerin din adına olması ve din adına karar verilen bir fiil ise en önüne geçilemeyecek olanıdır. Kesin inançlı olmanın afetleri hakikaten objektif bir değerlendirmeye tabi tutulacak büyük bir sorundur. Aydınlarımız ve din bilginleri şiddetin artışının şiddetten başka bir şey doğurmayacağını yoğun bir şekilde işlemelidir. Öfke, çatışma seçenekleri karşısında af, hoşgörü ve olgun tavırlar üzerinde konuşulmalıdır. Çatışmacı bir dili tercih eden Müslüman önderler rahatlıkla eleştirilebilmelidir. Şiddetin İslam medeniyetini inşa eden değil tahrip eden bir etken olduğu üzerinde konuşabilmeliyiz. İslam ülkelerinde son yıllarda yenme yenilme denklemi üzerinde çok konuşuldu ve çoğunlukla yanlış yargılara varıldı. Yenilen ve maalesef sömürülen her kişi veya grup bunun alternatifinin yenme olduğundan başkasını düşünemedi. Oysa yenilen, sakince düşünüp hatalarını anlama ve giderme konusunda çalışmalar yaparsa yenilgisini aşmanın basamaklarını tırmanmaya başlar. İslam dünyası yüzyıllar öncesinden önce duraklamaya sonra gerilemeye başladı. İslamofobi üzerinde düşünürken aslında bunların üzerinde düşünmek gerekir. Tabii bir sonuç olan yenilgilerden sonra ise neler yapabileceğimizi mantıklı bir şekilde düşünebilmeliyiz. İslam bilgisinin ayrıntıları üzerinde teferruat tartışmasından daha çok İslam düşüncesinin varabileceği ufuklar üzerinde düşünmeye devam edersek doğru sonuçları elde edebileceğiz.