Türkiye yaşadığı büyük deprem felaketinin şokunu atlatamadan, ülkenin geleceğini belirleme açısından büyük önem taşıyan bir genel seçime gidiyor. Seçim eğer hukuku hiçe sayan tepeden inme bir kararla bir başka bahara ertelenmezse, Türkiye'nin dünyadaki yerini belirleyebilecek ve geleceğine damga vuracak bir seçim olmaya aday görünüyor.
Türkiye'nin dünyadaki yerinden söz edebilmek için önce dünyanın bugünkü manzarasına bir göz atmamız gerekiyor. Çok ilginç bir tablo var karşımızda. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle gündeme gelen barış içinde ekonomik kalkınma senaryosu, küreselleşme süreciyle dünya ekonomisinin dengelerini değiştirdikten sonra şimdi gelinen noktada yerini çok boyutlu bir cepheleşme ve çatışma senaryosuna bırakmış görünüyor. Soğuk Savaş'ın sona ermesi sonrasında savaşlar çağının artık kapandığını ve küreselleşme sürecinin insanlığın geleceğini belirleyeceğini savunmuş olanların bile, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırması sonrasında bu yeni gerçeği kabul etmek zorunda kaldığı anlaşılıyor.
Bir yıldan beri Avrupa'nın yanıbaşında Rusya ile Ukrayna arasında yaşanmakta olan vahşi savaş, Soğuk Savaş sonrasında dünyada söz sahibi olmaktan uzaklaşan Rusya'nın ihtiraslı lideri Putin'in göze aldığı bir macera olarak görünse de aslında Batı'nın küresel hegemonyasına darbe vurmayı amaçlayan birçok ülkede destek gören bir girişim. Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler genel kurulunda yapılan oylamanın yanı sıra, uluslararası medyaya yansıyan bazı kamuoyu araştırmaları da bunu gösteriyor bize. Rusya ve Çin'in yanı sıra Türkiye ve Hindistan gibi önemli ülkelerde de Rusya'nın saldırısını haklı bulanların çoğunlukta olduğu anlaşılıyor.
Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasının Batı dünyasında yarattığı tepki ise Putin'i şaşırtacak kadar güçlü oldu. Putin'in 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmesine adeta seyirci kalan Batı ülkelerinin bu kez Ukrayna'yı Rusya'ya yedirmemek için adeta seferber olması, "Birleşmiş Batı ülkeleri dünyanın geri kalanına karşı" yorumuna bile yol açtı. ABD Başkanı Joe Biden'ın büyük bir gizlilik içinde planlanan geçen haftaki Kiev çıkartması sonrasında yaptığı açıklamalar da ABD'nin bu konuda ne kadar kararlı olduğunu gösterdi. Batı'nın, kendi değerlerini saldırgan Rusya'ya karşı savunmak için bu yola girdiği anlaşılıyor.
Küreselleşme sürecinin öncülüğünü yapan Batı'nın küresel şirketlerinin bu sayede Çin dahil bütün dünyayı kapitalizmin kapsama alanına almaları onlara hem muazzam bir ucuz işgücü ordusu, hem de muazzam bir pazar kazandırdı ama bu süreç kendi ülkelerindeki sosyal dengeleri bozdu ve geniş bir kitlenin rahatını kaçırdı. ABD'de Donald Trump'ın, İngiltere'de Boris Johnson'un yükselişi de bu ortamda gündeme geldi ama hevesleri yarıda kaldı.
Popülist 'tek adam' rejimleri Macaristan, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerde ise seçimli demokrasinin sağladığı olanağı kullanarak iktidara geldikten sonra, başta hukuk düzeni olmak üzere demokrasinin ayrılmaz parçası olan kurumları tahrip ederek iktidarlarını ebedileştirme hevesine kapıldılar. Son olarak İsrail'de yeniden başbakan olan Benjamin Netenyahu'nun aynı yola girmesi bölgede yeni felaketlere yol açacak gibi görünüyor.
Türkiye ise farklı bir deneyim yaşıyor. Temsili demokrasinin nimetlerini daha geniş bir kesime yaygınlaştırma ve ifade özgürlünün sınırlarını genişletme vaadiyle iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, ekonomiyi de kapsayan başarılı bir başlangıçtan sonra kendine özgü bir 'Tek Adam' rejimine yönelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da Batı'nın hedefi haline gelen liderler arasında yer almasına yol açtı. Türkiye'de yapılması beklenen seçimi Erdoğan'ın kazanması halinde bunun Batı dünyasında nasıl karşılanacağını tahmin etmek hiç zor değil.
Türkiye bu seçime ülke ekonomisini derin bir çıkmaza sürükledikten sonra, ülkenin büyük bir deprem felaketiyle karşılaştığı ortamda bir kez daha sınıfta kalan bir iktidarın moral bozukluğuyla girecek. Depremin Türkiye ekonomisinde yaratacağı tahribatla ilgili tahminlere çok güvenmemek lazım ama telaffuz edilen rakamlar 50-75 milyar dolar dolayında. Seçim öncesinde zaten bozulmuş olan bütçe dengesinin deprem nedeniyle daha da bozulması kaçınılmaz görünüyor. Bu ortamda ekonominin seyrini tahmin etmek zor.
Türkiye ekonomisi ancak büyük miktarda dış kaynak girişiyle ciddi bir çöküş yaşamaktan kurtulabilir. Bu boyutta bir dış kaynağı ise ancak dış dünyaya ve özellikle Batı dünyasına çok yönlü güven verebilecek yeni bir iktidar sağlayabilir. Doğru seçim yapmamız bu nedenle büyük önem taşıyor.
Osman Ulagay kimdir?Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi. İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı. Kitapları - Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi- 24 Ocak Deneyimi Üzerine- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?- Özal'ı Aşmak İçin- Enflasyonu Aşmak İçin- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet- Aklınla Uçur Beni - Küreselleşme Korkusu- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü - Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak - Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap- Dünya Trump'a mı Kalacak? |