Putin’in şemsiyesi altında Soçi’de gerçekleştirilen üçlü zirve konusunda çok şey yazıldı, söylendi. Kimisi bardağın dolu yanını, kimisi boş yanını gördü. Tarafsız gözlemciler, varılan noktada Putin’in bölgede en önemli, hattâ tek oyun kurucu durumuna geldiği konusunda birleşiyorlar. Soçi sürecinde Moskova-Washington arasında da belli bir diyalog, hatta taktik bir anlaşma olduğu yaygın bir kanı.
Dengelerin ve ittifakların hızla değiştiği, dramatik gelişmelerin birbirini izlediği Orta Doğu’da, Soçi zirvesi küçük ve kırılgan da olsa bir ışık yakmış görünüyor. Önümüzdeki günlerde bu umut ışığının aldatıcı olup olmadığını yaşayarak göreceğiz. Böylesine karmaşık siyasal/sosyolojik ilişkilerin, kördüğüm olmuş yüzyıllık çelişkilerin derinleşerek ve kangrenleşerek sürdüğü bölgede, barışın bu günden yarına sağlanabileceği konusunda iyimser olmak güç, ama her umut ışığına sıkı sıkıya sarılmak gerek.
Biz bu dışkıyı neden yedik Reis, demeyeceğim
En az on kere anlattığım fıkrayı yinelemeyeceğim. Hani şu Ağa ile maraba fıkrasını… İçimden geçse de, Sayın Erdoğan’a, madem “kanlı diktatör Esed” yine “Esad” olacaktı, o zaman biz altı yıldır bu kadar pisliği neden yedik Reis, demeyeceğim. Sizleri Suriye politikasının a’dan z’ye yanlışlığı konusunda uyarmayan kalmadı; yüz binlerce yaşamın yitirilmesine, milyonlarca insanın yerlerinden yurtlarından edilmesine, çoluk çocuk milyonların tarifsiz acılarına, ülkelerin yıkımına, IŞİD belasının dünyaya yayılmasına neden olan Suriye politikanızın trajik sonuçları için halklardan, hepimizden özür dileyecek misiniz, diye de sormayacağım. Geç kalınsa da, yanlıştan dönmek yanlışta ısrardan iyidir.
ABD ile, NATO ile, Batı ile papaz olup Putin’e mecbur kalmaktan da olsa, Esad’ın zaferini kabul edip Esad’lı çözüme kerhen yanaşmanız, bu anlamsız savaş siyasetini sürdürmekten iyidir. Tükürdüğünü yalamak tükürene zor gelse de çevre temizlenmiş olur.
Soçi’de mutabakata varılamayan başlıca konu Suriye Kürtlerinin, PYD’nin çözüm masasında yer alıp almayacağıydı. Rusya’nın, Kürtleri ABD’ye yem etmeyeceği, PYD’den açık veya örtük desteğini en azından şimdilik esirgemeyeceği biliniyor. Bu konuda Trump’la açıklanmayan ama hissedilen bir uzlaşma içindeler, Kürt kartına ikisinin de ihtiyacı var. Nedeni: ABD’nin de Rusya’nın da, Suriye ve Irak’da Kürtleri hesaba katmayan bir çözümün artık mümkün olamayacağını bilmeleri.
Bildikleri için de, şimdilik kimseyi (özellikle Türkiye’yi ve Erdoğan’ı) ürkütmemek için dile getirmedikleri, zamana bıraktıkları bir konu var: Eninde sonunda Kuzey Suriye’de bir Kürt özerk bölgesinin kurulacağı gerçeği...
Bu konuda korkunun ecele faydası yok. Gerek Putin gerekse Trump Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduklarını yemin billah dile getirseler de, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması özerk bölgeleri, federatif yapıları dışlamıyor. ABD’den Almanya’ya, Rusya Cumhuriyeti’ne kadar pek çok ülkede özerk bölgeler, federatif yapılar var. Çeşitli mezheplerin, etnik grupların, farklı kültürlerin kaynaştığı Ortadoğu’da görece barış ve halklara özgürlük getirebilecek başka bir çözümün mümkün olmadığı apaçık. Farklı halklara, inançlara, kültürlere göz açtırmayan merkezî, ceberrut ulus-devletlerin günümüz dünyasında varlıklarını ancak savaş ve diktatörlüklerle, baskıcı totaliter rejimlerle sürdürebilecekleri görülüyor. “Diktatör Esed”i devirmeyi bu yüzden istemiyor muydunuz yoksa!
AKP’nin Kürt fobisi ve asimilasyonist Türk milliyetçiliğinin/ ulusalcılığının Kürt düşmanlığı Kürt sorununu içerde ve dışarda çözümsüzlük noktasına vardırdı. Bölgede Kürtlerin hâmisi bir barış gücü, ülkede kendi Kürtleriyle barışık huzurlu, demokratik bir toplum imkânı yok edildi. Savaş, kin ve nefret diline dayalı algı operasyonlarıyla, kafalara kazınan PKK=PYD=terör denklemiyle (PKK’yi bilmem ama PYD’den YPG’den Türkiye’ye atılmış tek bir kurşun, tehdit ve saldırı olmadığını biliyoruz. Bu denklem de bu yüzden kuruldu zaten), Suriye Kürtlerine sürekli tehdit ve operasyonlarla, Güneydoğu’da sadece PKK’yi değil sivil halkı da hedef kılan, derinden mağdur eden, kentleri yakıp yıkan son iki yılın çatışmalarıyla Kürt sorununda çözüm imkânsız hâle getirildi.
Soçi’de Esad konusundaki U dönüş ne kadar iyiyse, sezdiğim başka bir plan o kadar kötü, yanlış ve tehlikeli: Suriye Kürtlerini Esad’la birlikte ezme, tepeleme planı…
Bunu nereden çıkardığımı soracak olursanız, Erdoğan’ın ve kurmaylarının dillerinin altındaki baklalardan; ama asıl şu sıralarda derin devletin ve AKP iktidarının iplerini tuttukları görüntüsü vermeye çalışan Avrasyacı ulusalcıların yazıp çizdiklerinden…
D. Perinçek’in 25 Kasım tarihli Aydınlık gazetesindeki yazısı son derece açık. Perinçek, “Çözüm Türkiye-Suriye işbirliğinde, DERHAL AMA DERHAL” diye başlık atmış yazısına. Putin’in PYD’yi (siz Suriye Kürtlerini diye anlayın) yok etmeye niyeti olmadığından, Kürtleri sürece dahil etmek istediğinden kuşkulanan Perinçek çok telaşlanmış:
“Tayyip Erdoğan’ın vurgularından Putin’in bu konuda yeteri kadar duyarlı olmadığı yorumları yapılmaktadır……Ancak onlar ne yaparsa yapsın, Türkiye’nin yapacakları bellidir…….Çok basit! Türkiye hükümeti Esad yönetimine şu öneride bulunmalıdır: Gel arkadaş, iki komşu ülke olarak toprak bütünlüğümüzü sağlamak için bölücü ve yobaz terörünü temizleme sorunlarımızı birlikte çözelim…..Bu öneri çok acil…”
Yazı böyle uzayıp gidiyor. Özetle; Esad’la Erdoğan’ın bir olup kimseyi iplemeden Kürtlerin üstüne yürümesini ve bunu acilen yapmasını öneriyor birileri. Bu konuda Esad’dan çok Esad’cı, Reis’ten çok Reis’ci, Putin’den çok Putin’ciler. Ciddiye almaya değmez denilebilir. Ama derin devletin içinde böyle bir eğilimin varlığı ve Erdoğan’ı büyük ölçüde etkilediği de su götürmez.
Kürt sorunu bölgede ve ülkede barışçı bir çözüme kavuşmadan “yurtta sulh, cihanda sulh” olmayacak. Kırılgan barış umudunu yıkmaya yönelen kışkırtmalar, çözümü “vur kurtul”da gören, başarıyı ve zaferi ölü sayısıyla ölçen zihniyet iktidar kadar muhalefetin içinde de etkili oluyor. Bu zihniyet Türkiye’yi kendi sınırları ötesinde, komşu ve kardeş halklara karşı kıyama teşvik etmekte sakınca görmüyor.
Suriye politikasındaki olumlu U dönüşü desteklerken, bunun hin oğlu hin Ergenekoncu hesaplara, Esad’la birleşip halkların üstüne yürümeye, bölgeyi tarumar etmeye, kendi Kürtlerimizi daha fazla ezerek, “ ortak vatanda ortak yaşam” umudunu yıkmaya yol açmaması için sağduyulu, barışçı adımların atılması gerek. Bir süre sonra Esad kendi Kürtleriyle şu veya bu şekilde ve de mecburen uzlaştığında (ki olacağına bakın) iyod gibi açıkta kalacak ve olumsuz gelişmelerin vebalini taşıyacak yine Türkiye olacak.
Sakalım olsa sözüm dinlenir. Boşa gideceğini bilsem de, en azından kendi etik tarihime not düşmek için, benden uyarması…