2-4 Kasım 2013 tarihlerinde, İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’nde Hrant Dink Vakfı ile Malatya (Hay-Der) Ermenileri Derneği’nin düzenledikleri İslamlaş(tırıl)mış Ermeniler toplantısı, içerik, zamanlaması itibariyle Türkiye’de bir tabunun daha kırılmasına vesile oldu!
Bu kolokyum, bir dönemeçti, yol ayırımıydı, milattı. Fısıltılar, önü geçilemeyecek denli – Dersim, Karadeniz, Diyarbakır, Mardin, İstanbul, Antalya ve nice şehirlerden – Anadolu’dan fışkırıp tüm Dünya’ya yayılan bir çığlığa dönüştü: Çoktan vardık, varız ama artık sesimizi kısmayacağız, ister duyun, ister duymayın ama bundan böyle susmayacağız! diyorlardı.
Evet, Türkiye ve dünyada İslamlaş(tırıl)mış Ermeniler vardır ve bu bir vakıadır…
Türk dendi mi (genelde İslam ama önemli oranda) İslam dışı, ör: Hıristiyanların da rahatça olabileceği gibi; Ermeni dendi mi (genelde Hıristiyan ama önemli oranda) Hıristiyan dışı ör: İslamlaş(tırıl)mışların da olabileceğini, feriştahı da gelse bunu dile getirmeye kimsenin artık engel olamayacağı belli oldu.
7 Şubat 2013’te Müslüman Rum-Müslüman Ermeni İfadesine Alışmalıyız diye yazımızda http://t24.com.tr/yazi/musluman-rum-musluman-ermeni-ifadesine-alismaliyiz/6206 bahsetmiştik...
1994 Aralık-2005 Eylül arası, Paris, Centre de Recherches sur la Diaspora Arméniens (CRDA) yani Ermeni Diyasporası üstüne Araştırmalar Merkezi (EDAM) adına, Marsilya, Grenoble, Lyon, Mülhelm, Frankfurt, Berlin, Venedik, Hoktemperyan, Erivan, İstanbul çalışmalarımızda sürekli dem vurmuştuk. Les Nouvelles d’Armenie, La Letrre de l’UGAB, AZG Armenian Daily, Zartonk, Nor Or, Özgür Gündem, Özgür Bakış, Yeni Gündem vd basın organlarında ise sürekli yazmıştık Müslüman Ermeniler hakkında…
Kuşkusuz, çokları da, yıllarca dem vurmuş, yazıp çizmişlerdir bu konuda; asla onların hakkını reddedemeyiz… Bu toplantıya davet edilmiş / edilmemiş nicelerine (Baret Manok vd) selam!
Ermeni Soykırımı denen Büyük Felâket, Türkiye’de on yıl öncesine kadar bir tabu iken; ne ilginçtir, Müslüman Ermeniler konusu hem Ermeni hem de Türkiyelilerce sanki telaffuz edilmemesi doğrultusunda, adı konmamış bir mutabakata varılmıştı karşılıklı olarak…
Ermeni realitesinde tabuydu; zira (sanki ölmek - yaşamak arasında seçim yapmak kolaymış gibi) inancı uğruna ölmektense İslam dinini seçmiş olmak gerçeğiyle yüzleşmeyi nafile istemiyorlardı... Diğer yandan Gâzi Mustafa Kemal’in bile kabul etmiş olduğu (Bkn. İletişim Yayınları’ndan, İnsan Hakları Sorunu Olarak Ermeni Soykırımı, Prof. Dr. Taner Akçam) Ermenilerin 1,5 milyon değil de ör: 850 bin kurbanın olduğu (böyle olunca işlenmiş suçun, SUÇ olma özelliği eksiliyordu sanki) ortaya çıkmış olacaktı.
İslam Türkiyeli realitesinde tabuydu; zira arkasında namaz kıldıkları birçok imamın, emir aldıkları birçok idarecinin, nice milli kahramanın aslında Ermeni olduğu ortaya çıkabilecekti.
Fethiye Çetin – Nebahat Akkoç – Sibel Asna’nın yaptıkları Açılış Sohbeti’yle, üç gün boyu yoğun bir duygu birikiminin dışa vuracağı ama bir o kadar da akılıcı bir fikir teatisine tanık olacağımızın müjdesi veriliyordu daha ilk günün ilk dakikalarında…
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı, Osman Baydemir’in (…)Bir dedem bir Ermeni’ye (veya başka bir halka) soykırım uğratanlardan olmuşsa, o dedemi asla sahiplenmem. Onu savunarak suç ortağı olmam; ama eğer soykırıma karşı mücadele etmiş veya o insanları kurtarmış biri varsa dedelerim arasında, işte ben o dedemi sahiplenirim; neyin mirasçısı olacağını bilmeliler insanlar sözü kolokyuma damga vuran ifadelerdendi…
Üç gün süren bu kolokyumun metinleri Türkçe yayımlandığında, basın-medya da gereken desteği verirse tabi (hadi birileri harekete geçsin, bunların yayımlanmasına engel olsun ama artık nafile) bu tabunun da şakır-şakır konuşularak nasıl kırılmış olduğuna şahit olacağız…
Sadece Osman Baydemir’in değil, üç gün boyunca müthiş-çarpıcı tanıklıklar; güne damga vuracak bolca ifade ve birer manşet niteliği taşıyan sözler sarf edildi ki, anlatılır gibi değildi…
Sevgili sütundaşım, mesleki kardeşim, Aris Nalcı’nın yazısında sizlere paylaştığı mesela…
Ona da bir katkıda bulunalım; Dünyanın en tanınmış Ermeni’si olma unvanına sahip, ünlü Charles Aznavour aslında Ermeni Diyasporası’nın (sevgili Aris bağışlasın) şahinlerinden olmayıp, tersine en diyalog yanlısı, en makul kesimlerindendir.
90.cı baharını yakında görecek olan ünlü sanatçı, yaşı-konumu itibariyle her zaman konuşmaz ama konuştuğu zaman da Ermeni Diyasporası’nın şahin kanadı her ne kadar kızsa ve eleştirse de fazla dil uzatamazlar, zira o Charles Aznavour’dur.
Yıllar önce, konser öncesi Palais des Congres kulisine, dostum Jean Claude Kebapçıyan ile yaptığımız ziyarette, çalışmalarımızı anlattıktan sonra bize dönmüş ve Bir Türk kardeşime mektup adlı muhteşem bir şiirini göstermişti; AGOS’ta bunu yayınlamıştık… Aynı Charles Aznavour, vermiş olduğu sözü tutmuş ve (on yıl önce konuyu avaz-avaz bağırmama rağmen, o zaman duymak istememişlerdi) Lyon konserinde İslam Ermenilerden söz etmiş, onların bir zenginlik olduğunu, Ermenilerin bunu kabullenmeleri gerektiğini söylemişti.
Altı ay önce de, Ermenistan Cumhurbaşkanı, Sergey Sarkisyan (…) Hangi mezhep, dinden olursa olsunlar, Dünya’daki Ermenileri bağrımıza basmaya hazırız demişti; yine bunu zamanında söylemişsek de, daha şimdi yeni duyuluyormuş gibi tepki alıyoruz…
Üç gün boyunca, yüz veya bin değil yüz binlerce Hıristiyan Ermeninin nasıl resmen zorla, cebren ve hile ile Müslümanlaştırılmış oldukları hikâyelerinin havada raks etmiş olmasına rağmen; sanki bunlar hiç konuşulmamış gibi, Cemal Uşşak’ın Ben Müslümanlaştırılmak diye bir şeyi kabul etmiyorum, zira İslam’da zorlama yoktur (!!!) gibi sözleri, önceleri olsaydı kızdırabilirdi, şimdi ise söyleyene karşı acıca güldürüyordu sadece...
İslam, Hıristiyanlık veya Yahudilik adına suç işlemenin başka; o dinlerin kendilerinin başka olduğunu; eleştirilenin şu veya bu dinin değil asıl o din adına suç işlemiş olan bireylerin olduğunu, kaç defa söyleyecektik acaba?
Aksi takdirde, en azılı cinayeti işlemiş bir suçlu veya basit bir hırsız karşısında Bu zata suçlu denmesini kabul etmiyorum, zira ülkemizdeki Ceza Yasası’nda bu suçları işlemek yasak gibi bir söz sarf etmeye benzer…
Adama Kardeş, kitapta ne yazılmış olduğundan söz etmiyoruz, tatbikattan bahsediyoruz tatbikattan, yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır, ondan bahset lütfen, derler…
Neyse ki moderatör Rober Koptaş, kime söz hakkı verip vermeyeceğini iyi bilerek, ustaca bir manevrayla bir taşkınlığın çıkmasına engel oldu; insanlar dolu- dolu üç gün yaşamış, yeni bir tabunun daha kırılmasına şahit olmuş olmanın ayrıcalığını hissederek salondan ayrıldılar...