Dijitalleşen dünya yeni dinamiklerini de beraberinde getirirken, ‘her güne bir yenilik’ tadındaki son sürat değişim rüzgarına ayak uyduramayanların hedefinde hep aynı kitle var: Z kuşağı. Çokça yerilen dijitalin bu yeni kuşağı, artık söz sahibi olduğu için, pek çoklarının tavlamayı gerekli gördüğü bir jenerasyon ayrıca. Kimi zaman markaların gerçekten hedefindeki bir tüketici, kimi zaman da ikna edilmesi gereken bir seçmen… Öfke, merak veya şaşkınlık; kendilerine yönelik duygular oradan oraya savrulsa da her şeyin ardında, bu ‘çocukları’ anla(ya)mamanın verdiği o kafa karışıklığı var. Sahiden, kimdir bu Z kuşağı?
Baştan söyleyeyim, ben de çok anlıyormuşum gibi davranmayacağım (hele ki TikTok gibi popülerliği katlanarak artan sosyal medya uygulamaları söz konusu olduğunda), ki yaş gruplarına bakarsak aramızda büyük mesafeler yok. Benim kuşağım, bizzat onlar gibi internetin içine doğmamış olabilir ama biz de küçük yaştan itibaren internetin elinde büyüdük sayılır. Neticede sosyal medyayı ilk biz yükseltmedik mi?
Başa saralım…
90’lı yılların ortasından itibaren doğanlara Z kuşağı deniyor. Hemen öncesinde de Y kuşağı yani o meşhur milenyaller var. (Benim jenerasyonum dediğim de bu oluyor, 80’li yıllarda ve 90’ların başında doğanlar olarak bu gruba dahil ediliyoruz. Eh biz de az laf işitmedik son yıllarda ‘milenyaller, milenyaller’ diye.) ‘X, Y, Z derken alfabe bitti’ diyenler için: Z kuşağının ardından geleceklerin Generation Alpha yani Alfa kuşağı olarak tanımlanacağına dair makaleler dolaşmaya başladı. 2011-2025 arası doğumluları kapsayacağı söyleniyor Alfa kuşağının. Yani çoğu daha portakalda vitamin; söz almaya başlamalarına çok var.
Yaş gruplarına göre kategorize etmek, işin en kolay kısmı zira kriterler ve sınırlar belli (aslında çoğu zaman o da tartışmalı, Z kuşağını 2000 sonrası doğumlular olarak kabul edenler de var) ama sadece internetin değil, krizler çağının tam orta yerine doğmuş Z kuşağını hayattaki motivasyonlarından yola çıkarak tanımlamaya çalışmış epey meşakkatli. Zira büyüklerinin sessizce izlediği kimi krizler karşısında onlar artık sesini yükseltiyor, düzeni değiştirmek adına aktif rol üstleniyorlar.
Henüz 16 yaşında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen çevre aktivisti, İsveçli Greta Thunberg’in yaptıkları, durumu anlamaya yardımcı olabilir sanki: Greta’nın röportajlarında söylediğine göre zihnindeki ilk kıvılcım 12 yaşındayken çakmış. İklim değişikliğini tüm ciddiyetiyle kavramış olsa da bu krizin medyada bu kadar az yer alması şaşırtmış onu; ‘‘televizyonlarda görmüyorsak gerçek değildir o zaman diye düşündüm önce’’ diyor. Sonra korkutucu gerçekliğine rağmen politikacıların iklim değişikliği konusunda ne kadar kayıtsız davrandığını fark ediyor ve geçtiğimiz yıl, bu konuda bir şeyler yapmak adına görevi devralıyor.
Okula gitmeyerek İsveç parlamentosu önünde başlattığı eylemle binlerce genci peşine taktı. Kısa zamanda eylemleriyle tüm dünyada ses getiren Greta, Mart 2019’da Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi, Mayıs 2019’da da Time dergisinin kapağına çıktı. Geleceği belli ki yaşı geçkin politikacılar değil, Greta gibi gençler şekillendirecek.
Yakın zaman önce, Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen bir Z kuşağı mensubu daha var. Pakistanlı insan hakları aktivisti Malala Yousafzai, 2014 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazanarak, bu ödüle layık görülen en genç isim olarak tarihe geçmişti. 1997 doğumlu Malala, Pakistan’da kızların okula gidebilmesi için kampanyalar başlatmış, ses getirmeyi başarınca da Taliban’ın öfkesini üzerine çekmişti; 2012 yılında bir sınav dönüşü okuldan eve dönerken Taliban üyeleri tarafından yolda durdurulmuş ve başından vurulmuştu. Yine de bu, hareketinin önünde bir engel olmuyor: Malala iyileştikten sonra da kızların eğitim hakkını savunmak için mücadeleye devam etti. Yazdığı kitaplarla tüm dünyaya ulaşan genç aktivist, Malala Fonu ile desteğini her yere taşımaya devam ediyor.
Binlerce kilometre ötede ABD’de de durum farklı değildi. 2018’in Şubat ayında ABD tarihinin en kanlı okul katliamını yaşamıştı: Florida’daki Marjory Stoneman Douglas Lisesi’nde gerçekleşen silahlı saldırıda 17 kişi hayatını yitirmiş, 14 kişi de yaralanmıştı. Lisenin öğrencilerinin, saldırı sonrası ABD’deki bireysel silahlanmaya karşı başlattıkları hareket sadece ABD’de değil, dünya çapında ses getirdi. 1999 doğumlu Emma González’in basın önündeki konuşması sosyal medyayı sağlam sallamıştı. Hem söyledikleriyle empati kurmak için ABD vatandaşı olmaya da gerek yoktu. Kanunlar ve durumlar değişse de mücadele aynı hisler ve isyanlarla ortaya çıkıyordu bir noktada.
Dünya çapında değişim yaratan isimlerden bahsettikten sonra, memleket sınırları içerisine girmekte de fayda var. 31 Mart seçimlerinde 2000 sonrası doğumlu ve ilk kez oy verecek yaklaşık 1 milyon 200 bin seçmenin sandığa gitme hakkı bulunduğu biliniyor. Yani Z kuşağı milyondan fazla bir sayıyla (2000 öncesinde doğmuş bir grubu da sayarsak) sandık başındaydı. Siyasi farkındalığın etkisi (özellikle Trump sonrasındaki dönemde ABD’yi ve o semalardan yayılan popüler kültürü şekillendirmeye başlamışken) dijital platformlar sayesinde global olarak yayılırken ve gündem bu kadar kaynarken Z kuşağı gençlerinin de sessiz kalması pek mümkün değildi tabii. Memleketteki politik dil de bir taraftan dijital platformların sözel ve görsel zenginliğiyle şekilleniyor ve gelişiyor, baskın olanın karşılığında cazip alternatifler geliştiriyor. Y kuşağı zaten birkaç senedir seçimde vardı; olanı biteni gözlemleyip (son yıllarda neler olup bitmedi ki?!) karar vereceği günü bekleyen Z kuşağının da işin içine girince neler olacağı büyük bir merak konusuydu. Yerel seçimler öncesi ve sonrasında (23 Haziran’da gerçekleşen ikinci İstanbul seçimi de dahil) Z kuşağının belirleyici rolünün bu kadar çok zikredilmesi boşuna değildi o yüzden. Z kuşağının dilini yakalayabilen parti ve liderlerin kazanan taraf olacağını söyleyen çok.
Dominant dil hep aynı şeyleri söylerken, çeşitliliğe ve mücadeleye dair geliştirilen alternatif dil, son yıllarda dünyanın dört bir yanında kendini duyurmaya başladı. Hem bunda telefon başında vakit öldürdüğü için eleştirilen Z kuşağının payı büyük. Peş peşe paylaşılan ve atılan tweet’lerin hemen arkasında her şeyi gören gözleyen ve pek farkında olan bir nesil var zira.