ELİTLER
Her toplumda önemli ya da önemsiz fay hatları, bölünmeler, yarılmalar vardır. Türkiye bu bölünmelerin derin, keskin ve sayıca çok olduğu bir ülkedir.
AKP, seçmen desteğini sağlamlaştırmak için toplumsal bölünmeleri, çoğunluğu yanına alarak siyasallaştırmakta ve karşıtlıkları husumete çevirmektedir. Günümüzde AKP’nin yaptığı, vesayetçiler, üstünler, solcular, laikler, Aleviler, dinsizler gibi ötekileştirmelere, bunların hepsini içine alan bir yenisi eklenmektedir. Yerli olmayanlar, yabancılar, gayri-milliler… AKP’nin bakış açısını ifade eden ve seslendiren yorumcular, bütün bu bölünmelerin toplumsal tabanını ‘elitler’ ve ‘halk’ ikilemine oturtmaktadır. Bu ikilem, AKP tarafından toplumu kutuplaştırmanın başlıca aracı olarak kullanılmaktadır.
Kendisini doğrudan halk ve politikalarını halktan yana olarak sunan AKP, özgürlükçü ve demokrat görüşleri savunan her türlü muhalefeti ‘elitist’ diye yaftalamaktadır.
‘Elitistlik’; dinsizlik, darbecilik ve gayri-milliliği içine alan ve muhalefeti toplum nezdinde itibarsızlaştırmak için kullanılan başlıca kavramdır. Bu ikilem/karşıtlık sayesinde karşısındakileri hükmeden, ezen, zengin ve sömüren elit zümre; kendisini ise onların karşısındaki daima mağdur halk olarak göstermektedir.
AKP sözcüleri, ‘elitler’ ve ‘halk’ ikiliğini dünya ölçeğine taşımaktadır. Trump ve Avrupa’nın aşırı sağcı liderleri, elitlerin ‘yerleşik düzenini’ yıkan yeni siyasi hareketler olarak sunulmaktadır. Buna göre, elitlerin statükosunu yerle bir eden liderlerden birisi, hatta öncüsü Erdoğan’dır. Nihayet ‘Türk usulü’ başkanlık sistemine geçişin gerekçesi de statükoyu yıkmak ve ‘elitist’ düzene son vermek olarak takdim edilmektedir.
İslamcı yazarlar ve AKP sözcülerine göre Türkiye’de elitler, ‘kökü dışarıda’, ‘düşmanların piyonu’, ‘Batı taklitçisi’, ‘halka düşman’, ‘haksız servet edinmiş’, ‘tuzu kuru’ kimselerdir. Lüks içinde yaşadıkları için halkı anlamazlar, küçümserler, sorunlarına ve sıkıntılarına karşı ilgisizdirler. Dini ve milli değerlere saygıları yoktur. Halkla aralarına kalın duvarlar örülmüştür. İktidarlar değişir; ama onlar, gücü hep ellerinde tutarlar. Günümüzde yabancı işgal güçleri ile birlikte ‘büyük kurtarıcı’ Erdoğan’a karşı düzenlenen komploların da içinde yer alırlar. Darbecileri korurlar, teröristlere sahip çıkarlar… Türkiye’nin hızla ilerlemesinden ve güçlenmesinden korkan Batı dünyasının uşaklığını yaparlar. Taklitçi ve teslimiyetçi ‘koloni aydınları’ gibidirler.
Elitizm kavramı sürekli yeni içerikler yüklenerek iktidar söyleminin merkezine oturtulmaktadır. Bu nedenle kavram üzerinde önemle durulmalıdır.
Aslında, toplumumuzda elit kavramının birbirinden farklı, hatta birbirine zıt çağrışımları vardır. Toplumumuzda yaygın olan olumlu çağrışıma göre elitler bilge, yaratıcı, yüksek ahlaki değerlere ve estetik ölçütlere sahip kimselerdir.
Siyaset bilimcilerin yaygın olarak kullandıkları tanıma göre ise elitler en genel anlamda siyasi kararları alan kimselerdir. Burada kasıt, toplumsal yaşamımızı biçimlendiren nitelikteki kararlardır. Daha özlü bir ifadeyle, elitler siyasi iktidarı paylaşan ve etkileyen kimselerdir. Bu kapsamda aklımıza ilk gelenler Meclis, yürütme ve siyasi partilerde yer alan kişiler ve gruplardır. Siyaset bilimciler, ülkenin siyasi yapılanmasına bağlı olarak yargıyı, bürokrasinin üst kesimlerini ve hatta iş ve medya dünyası ile sendikaları bu kapsamda değerlendirebilir. O halde, AKP, CHP, MHP, HDP gibi özellikle Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin temsilcilerini, doğrudan Türkiye’nin siyasi elitlerinin bir parçası olarak görmemiz gerekir.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde siyasi güç çoğuldur ve farklı odaklar arasında paylaşılır. Otoriter rejimlerde ise güç tek odakta, bir diktatörün elinde ya da bir iktidar oligarşisinde toplanmıştır. Bu durumda yönetenler ve yönetilenler, yani elit ve halk arasındaki fark belirginleşir ve keskinleşir. Türkiye’de siyasi güç Meclis, komisyonlar, yerel yönetimler ve özerk kurumlar arasında paylaşılmaktadır. Siyasi partiler, bu kurumlarda farklı düzeylerde güce ve etkiye sahiptir. Örneğin, muhalefet partileri Meclis temsilinin yanı sıra yerel yönetimlerde küçümsenmeyecek bir ağırlığa sahiptir. Ne var ki, AKP iktidarı zaman içerisinde tüm siyasi karar alanlarındaki gücünü ve etkisini sürekli olarak genişletmiş, diğer siyasi partilerin alanını alabildiğine daraltmıştır. O halde, Türkiye’de siyasi gücü neredeyse tek başına elinde bulunduran AKP’nin, kendisini halktan yana gösterirken, başta CHP olmak üzere sol ve laik kesimleri ‘elitlikle’ karalaması ne ölçüde doğrudur? AKP elit parti değil midir?
Birçok kimse için elit kavramının AKP ile bir arada düşünülmesi olanaksızdır. Çünkü elit denilince kelimenin yaygın olan olumlu anlamı referans alınmaktadır. Böyle düşününler için AKP, elit olmak bir yana; elitleri, yani ‘en iyileri’, yok etmek isteyen, ‘elit kıyımı’ yapan bir siyasi partidir. Bunun en iyi kanıtı, baskı altına alınan, işten atılan ve tutuklanan akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar, yazarlardır. Üstelik AKP kültür sermayesi zayıf ve üst kültür üretmekte yetersiz bir parti olarak görülmektedir. Tersine AKP, ‘onlarda vardı şimdi bizde de oldu’ anlayışıyla, sürekli eleştirdikleri ‘Batıcı elitleri’ taklit etmekten öteye gidememektedir. Sonuçta AKP kültür, sanat, bilim, teknik ve yönetim alanlarının hiçbirinde ‘en iyiler’ anlamında ‘elit’ denilmeyi hak etmemektedir.
Öte yandan siyaset bilimcilerin kullandığı elit tanımı esas alındığında, yani ‘toplumsal yaşamımızı biçimlendiren kararları kimler alıyor?’ diye sorulduğunda, cevap son derece açıktır. Bu yönü itibarıyla AKP’nin, Türkiye’nin elit partisi olmadığını iddia etmek adeta olanaksızdır. Birincisi, AKP siyasi iktidar üzerinde büyük bir hâkimiyet sağlamış durumdadır. İkincisi, siyasi güç çok büyük ölçüde bir iktidar oligarşisinin, hatta tek kişinin elinde toplanmaktadır.
AKP’nin neden ve hangi anlamda elitist bir parti olduğunu değerlendirmek için üç önemli soruya yanıt arayabiliriz. Birincisi, toplumuzdaki yönetenler ve yönetilenler ayırımı çerçevesinde iktidar kimin elinde toplanmaktadır? İkincisi, sosyo-ekonomik karakteristikleri bakımından iktidar sahipleri halkı ne oranda temsil etmektedir? Üçüncüsü, bu iktidar sahiplerinin belli başlı davranış özellikleri nelerdir?
AKP toplumsal yaşamı etkileyen siyasi kararları giderek artan ölçüde diğerleriyle paylaşmaksızın tek başına alan bir partiye dönüşmektedir. Bu itibarla, AKP tam bir elit partisi özelliği göstermektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, AKP iktidarı tüm toplumu baskı altına almıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesini işlemez hâle getirmiştir. Meclis çok dar bir çevre tarafından hazırlanan yasaların onay makamı konumuna indirgenmiştir. Vatandaşların verdiği vergiler keyfi ve sorumsuzca harcanmış, Sayıştay ve Meclis denetimi devre dışı bırakılmıştır. Hükümet, yargılama sürecine ve çıkacak kararlara müdahale etmiş, yargı bağımsızlığını hiçe saymıştır. Hukuk çiğnenmiş, hukuk devleti ortadan kaldırılmıştır. Bürokrasi iktidar partisinin hizmetkârı haline getirilmiştir. Özerk kurumlar siyasi iktidarın güdümü altına alınmıştır. Siyasi partiler üzerindeki baskılar artmış, seçim adaletsizlikleri ve usulsüzlükleriyle özgür ve adil seçim ortamı yok edilmiştir. Düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar sistemli biçimde artırılmış, sivil toplum sindirilmiştir. İnsan hakları, bedeli ağır ve erişilemez haklar hâline getirilmiştir. Otoriter rejim, korku ve şüphe kültürünü tüm topluma yaymıştır.
AKP’nin günümüzdeki ve geçmişteki siyasi partilerden en önemli farkı siyasi ve ekonomik elitlerin kaynaşması, iç içe geçmesidir. AKP iktidarının yarattığı imtiyazlı ekonomik zümre devlet ve yerel yönetim kaynaklarından en üst düzeyde yararlandırılmaktadır. Özelleştirmeler, doğal kaynakların ticarileşmesi, kentsel dönüşümden sağlanan rantlar, kamu ihaleleri AKP’ye bağlı iş dünyasının zenginleştirilmesi için seferber edilmiştir. Siyaset ve ekonomi kaynaşması Türkiye’de yaşanan otoriterleşme sürecinin itici gücü hâline gelmiştir. Açıkça görüldüğü gibi AKP yönetici elitleri toplumda kendisinden başka bir güç odağının nefes almasına dahi izin vermemektedir. Açıkça görüldüğü gibi AKP yönetilen değil yöneten, güçsüz değil güçlü, mağdur değil mağdur yaratan taraftır.
AKP yöneticileri sosyo-ekonomik profillerinin halkla birebir örtüştüğünü, bu bakımdan AKP’nin başta CHP olmak üzere diğer partilerden tamamen farklı olduğunu iddia etmektedir. Bu iddianın ne ölçüde doğru olduğunu anlamak için AKP’nin Meclis grubuna bakabiliriz. AKP milletvekillerinin eğitim durumu diğer partilerden farklı değildir. Nitekim Meclis’in tamamına yakını yüksekokul mezunlarından oluşmaktadır. Meslek bakımından da benzer bir durum söz konusudur. İşçiler, köylüler, ev kadınları, işsizler, esnaf ve sanatkârlar toplumun neredeyse yüzde doksanını oluştururken, bu kesimler AKP’de hemen hiç temsil edilmemektedir. Kaldı ki AKP vekilleri arasında kentli orta alt sınıf diye adlandırdığımız sekreter, memur, satış elemanı, polis, öğretmen gibi grupların temsilcileri de birkaç kişi ile sınırlıdır. Buna karşılık çoğunluk işverenlerden, profesyonellerden ve bürokratlardan oluşmaktadır. Üstelik AKP milletvekilleri arasında varlıklı işveren oranı diğer partilere kıyasla daha geniş yer tutmaktadır. Açıkça görüldüğü gibi AKP’nin Meclis’te doğrudan temsil ettiği gruplar toplumun orta, orta-üst ve üst gelir gruplarıdır. Toplumun en üst kesimlerini temsil eden bir partiye ‘halkın partisi’ demek mümkün değildir. Yeni iktidar sınıfı güç, makam ve servet bakımından halktan, toplumsal çoğunluktan kopmuştur. Bu sınıfsal kopuşun, yani halkla arasının açılmasının davranış ve politikalara yansıyan çok önemli sonuçları vardır.
AKP, siyasal ve toplumsal davranış bakımından da halktan çok farklı özellikler gösteren bir partidir. Bu kapsamda, gösteriş ve ihtişam düşkünlüğü, sömürücülük ve imparatorluk özentisinin altını çizebiliriz.
Rant düzeni ve gösterişçi tüketim
AKP iktidarının yarattığı rant ekonomisi, iktidar elitlerinin zenginleştirilmesi amacıyla kullanılmıştır. AKP siyasi kadroları ve bürokratları içinde bir kesim, iş takibi, ihale, kota, gizli ve açık ortaklıklar vasıtasıyla, kamu kaynaklarını kullanarak zenginleşen bir sınıfa dönüşmüştür. Bu sınıf, artık sarayları andıran konutlar, özel korumalı siteler, pahalı eşyalar, mobilyalar, şatafatlı düğünler, ‘cipler’ ile de anılır hâle gelmiştir. Günümüzde eski ‘jet-sosyetenin’ karşısında bir ‘cip-sosyetenin’ varlığından söz edilmektedir. Sosyal statü kazanmak için yapılan ‘gösterişçi tüketim’, en yukarıdan başlayarak, bu yeni zengin sınıf içinde hızla yaygınlaşmaktadır. Gösterişçi tüketim, statü edinmek ve güç gösterisinde bulunmak için yapılır. Aynı amaçla yapılan kalabalık iftar yemekleri, TIR’larla yapılan yiyecek yardımları, yoksullara törenlerle eşya dağıtılması, gösterişçi tüketimin özelliklerinden biri olan gösterişçi yardımdır. Gösterişçi tüketim, AKP kadrolarının ve yandaşlarının, halkın yaşamından ne ölçüde uzaklaştığını açıkça ortaya koymaktadır.
Sömürücülük
AKP elitizminin en belirgin yüzü, emek dünyasına yönelik sömürücü politikaları ve uygulamalarıdır. AKP, emek dünyasının siyasete ağırlığını koymasını büyük ölçüde engellemiştir. AKP iktidarında ILO ve AB standartlarından uzaklaşılmış, çalışanların hakları uluslararası standartlara göre geriletilmiştir. Sendikalar üzerindeki baskılar artmış, sendika üyeliği yasal düzenlemelerle zorlaştırılmıştır. İşçilerin eylem hakları kısıtlanmıştır.
İşsizlik yüksek seviyelerde seyretmiş, İşsizlik Fonu dahi yandaşlara rant yaratma amacıyla kullanılmıştır. AKP iktidarında çalışanların sosyal güvencesi gerilemiş, kayıt dışılık önlenememiştir. İş gücü, bir taşeron işçileri ordusuna dönüşmüştür. İstihdam büroları uygulaması kiralık işçiliğin önünü açmıştır. Türkiye, can kaybı yaşanan iş kazaları sıralamasında dünya ikincisi olmuştur.
AKP iktidarında, reel ücret artışları büyümenin altında kalmıştır. Asgari ücretten dahi yüksek vergi alınmış, ücret adaletsizliği giderek artmıştır. Dolaylı vergilerin ağırlığı, vergi yükünü çalışanların sırtına bindirmiştir. Hanelerin borçlanmaları sürekli artış göstermiştir. Kadınlar çalışma yaşamının dışına itilmiş, çocuk işçiliği artmış, başta engellilere karşı olmak üzere çalışma yaşamında ayrımcılıklar yapılmıştır.
AKP modern, güçlü ve kapsayıcı bir sosyal devlet kurmaktan ısrarla kaçınmıştır. Hak temelli bir sosyal adalet sistemi kurmak yerine az miktarlarda, keyfi, düzensiz, bölük pörçük yardımlar yapılması yoluna gidilmiştir. Yardımlar, yoksulluğu ortadan kaldıracak şekilde değil; seçmenlerin partiye oy vermesini sağlamak amacıyla yapılmaktadır.
AKP mağdurun yanında olma iddiasının tersine haksız kazancı ve eşitsizliği teşvik eden, emeği mağdurlaştıran bir partidir.
İmparatorluk özentisi
AKP, meşruiyet iddiasını ve gelecek hayallerini ‘Büyük Osmanlı İmparatorluğu’ nostaljisi ve ütopyasına dayandırmaktadır. Parti için ilham kaynağı, ordu ve devletin ülke topraklarını genişlettiği fetihler dönemidir. AKP iktidarının Osmanlı fetihler dönemine öykünen hayalleri ve uygulamaları, dış politikadan ekonomiye, eğitim sisteminden devlet örgütlenmesine uzanan tüm alanlarda büyük bir çöküntü yaratmıştır. AKP iktidarı, 21. yüzyılda, monarşi kokan şahsi ve keyfi bir tek adam yönetimini yeniden diriltmek istemektedir. Topluma, biat etmesi gereken tebaa gözüyle bakmaktadır. Komşu ülkelere hamilik taslamakta, Orta Doğu coğrafyasına mezhepçi bir anlayışla yaklaşmakta, Batı’ya karşı adeta cihat çağrıları yapmaktadır.
İmparatorluk fantezisi kibir, böbürlenme ve ihtişam özentisinde kendisini açıkça göstermektedir. İmparatorluk özentisi şatafatlı saraylara, ortaçağ usulü ziyafetlere, göz boyama törenlerine, tantanalı seyahatlere yansımaktadır. Tıpkı imparatorluklardaki gibi üst yönetim ile halk arasına aşılmaz güvenlik duvarları örülmüştür.
AKP, yönetici kadrolarının halk kökenli ailelerden geldiğini vurgulayarak kendisini doğrudan halkın partisi olarak sunmaktadır. Oysa araştırmalar açıkça göstermektedir ki; CHP, MHP, HDP de dâhil siyasi parti kadroları köken olarak ağırlıkla çiftçi, esnaf, küçük memur çocuklarından oluşmaktadır. Öte yandan, AKP’nin elit olarak nitelediği ve eleştirdiği Cumhuriyet kadroları da çoğunlukla okumuş halk çocuklardır. Bu kadrolar, eşit yurttaşlık ve evrensel seçme ve seçilme hakkı gibi köklü değişiklikler yaparak, yeteneğe ve çabaya açık bir siyasi sistem kurmuşlardır. Bu şekilde, halk çocuklarının en üst konumlara gelebilmelerini sağlamışlardır. AKP, halk ortalamalarının çok üstündeki eğitim, meslek ve gelir düzeyindeki yönetim kadrolarıyla halktan tamamen farklı bir elitler partisidir. Hatta bu kadrolar diğer siyasi parti elitlerinden farklı olarak daha zengin, daha fazla makam ve güç sahibidir.
AKP halkçı bir parti mi?
AKP, halkçı bir parti olduğunu, sandıktan birinci parti olarak çıkmasıyla kanıtlamaya çalışmaktadır. Oysa tarih, sandıktan çıkıp, halkçılık bir yana otoriterliğe, faşizme yönelen çok sayıda parti örnekleriyle doludur. Daha önemlisi, AKP halkçı değil elitisttir. Mağdurun yanında olan değil, sürekli yeni mağdurlar yaratan bir partidir. Çünkü AKP; çalışanları ve emek dünyasını baskı altında tutan ve sömüren politikalar izlemektedir. Rant temelli ekonomi sayesinde zenginleşen AKP yöneticileri, sergiledikleri gösterişçi tüketim kalıplarıyla halktan tamamen kopmuştur. Bir imparatorluk hayaline kapılan AKP elitleri, monarşilerde olduğu gibi kendilerini üstün, sınırsız güce sahip, halkı ise koşulsuz itaat etmesi gereken tebaa olarak görmektedir.