Eski medya patronu ve iş insanı Cem Uzan, Paris’ten, gazeteci Saygı Öztürk’ün sorularını cevaplandırırken, “Bu yıl içinde medyaya geri dönüyorum. Bununla ilgili çalışmalarımızı yürütüyorum. Hem siyasette hem de özgür medyada olacağım,” demiş. Görünen o ki, kesinleşmiş hapis ve tazminat cezalarına rağmen Uzan kendisinden son derece emin. Kişisel Twitter hesabından olmasa da sahte oluğu söylenen (ama bana hiç öyle gelmiyor) @uzancc adresinden son derece iddialı tweetler paylaşılıyor. İşin siyasi kısmı ayrı, Türkiye’de olmaz denilen o kadar çok şeye tanık olduk ki, buna da neden olmasın denebilir.
Siyasi kısmı hariç tutarsak, medya kısmı gerçekten olabilir. 1990’da daha özel televizyon yayıncılığı yasakken dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal’la birlikte Magic Box adıyla ilk özel televizyonu kuran Uzan, ardından 1999’da kurduğu Star gazetesiyle geçmişi pek de temiz olmayan Türkiye basın tarihine damga vurmuş bir medya patronu. Malum, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra pıtrak gibi, ekonomik faaliyetlerini koruma altına alıp yeni iş kollarına yelken açmak isteyen pek çok iş insanı (içlerinde mafya bağlantılı olanlar bile vardı) medyada boy göstermeye başlamıştı.
Uzan’ın medya tarihi, siyasetle yakın ilişkiye giren medya patronlarının da kısa bir özeti gibi. Malum, çok partili hayata geçişle birlikte her partinin sesi olup temsil ettikleri görüşün bayraktarlığını yapmış ve bu yolla da avantajlar elde etmiş pek çok gazete ve gazeteci örneği var. Siyaset ve medyaya bir yıl içinde yeniden döneceğini açıklayan Cem Uzan’ı düşününce akla hemen Hürriyet’in eski sahibi Sedat Simavi, sonraki sahibi Aydın Doğan, Sabah’ın eski sahibi Dinç Bilgin, Show TV’nin eski sahibi Erol Aksoy’la girdiği savaşlar geliyor.
1980 ve 90’lardaki promosyon savaşlarında birbirlerine girmelerine herkesin çok alıştığı gazetelerin bir sonraki seviyeye geçişini Sedat Simavi ve Cem Uzan’ın başlattığını söylemek abartı olmaz. “Uzan ve düşmanları” bahsine geçmeden önce promosyon konusunda bir parantez açmak lazım. Birincisi, ikincisi ve üçüncüsü olan “ansiklopedi promosyon savaşları”nın ilki 1992’de çıkmıştı. Savaşın devamında işin içine siyasiler de girmiş, hangi ansiklopedinin daha iyi olduğu konusunda görüş bile belirtmişlerdi (bkz. Turgut Özal). İlk savaşta Sabah, Meydan Larousse kuponları dağıtmaya başlayınca, yirmi gün sonra Hürriyet, Ana Britannica, bir gün sonra da Milliyet Büyük Larousse kuponlarıyla bu saldırıya karşılık vermişti. Evet, parantezi kapatıp devam edelim şimdi Uzan ve savaşları meselesine.
Uzan’ın taraf olduğu ilk kavga Hürriyet ve Show TV ile girdiği reklam pastası savaşı. Bu savaşta Hürriyet’in ve dolayısıyla Erol Simavi’nin durumu gerçekten zordur çünkü 1993 Eylül’ünde aynı zamanda o sırada Sabah’la da İkinci Ansiklopedi Savaşı’nı sürdürmekteydi.
Yeni yeni yayına başlayan Magic Box’a bağlı Interstar televizyonunu “Medya Cücesine Hodri Meydan” manşetiyle savaşa davet eden Hürriyet ertesi günlerde de yayınlarını sürdürdü: “Uzan’lar Vergi Sülüğü”, “Şantajcı Köşeye Sıkıştı” vb. Ee, Uzan da boş durmadı. 93 Eylül ayında Interstar ekranlarından doğrudan Simavi’yi hedef alan “Alkolik İhtiyar” ve Erol Aksoy’u hedef alan “Rum Çocuğu” (“r” harfi vurgulu okunacak) “haberlerini” yayınlandı. Eylül ayından 94 Ocak ayına kadar süren savaşa Basın Konseyi el koydu da iş kısa süreli sulh oldu.
1999’da Uzan’ın Star gazetesini çıkarmaya başlamasıyla, Hürriyet ve Sabah’la yeni bir reklam-tiraj savaş daha çıktı. Bu sırada artık Hürriyet el değiştirmiş, Aydın Doğan patron koltuğuna oturmuştu. Star’ın Sütaş ile ilgili “Rezalet” başlıklı haberine Hürriyet, “İş Dünyasında Şantaj Şoku” manşetiyle karşılık verdi. Hürriyet’e göre, Star’ın bu haberi “basın tarihinin ilk medya şantajı”dır! Sabah da Hürriyet’le nane molla ilişkisine rağmen habere destek verdi. Atışmalar sürerken Aydın Doğan ve Dinç Bilgin, piyasada tekel olan ve ortak kurdukları dağıtım şirketiyle Star’ın bayilere ulaşmasını engelledi. Cem Uzan’ın Rekabet Kurulu’na yaptığı başvuru sonucu, Doğan ve Bilgin’e bir trilyon 133 milyar 760 milyon 689 bin TL para cezası verildi.
Kısa bir sessizlik olsa da tabii ki savaş burada bitmedi. Doğan Grubu bu kez Uzan grubunun ortak olduğu Motorola ve Nokia firmalarına iki milyar dolar borcu olduğunu,
Çukurova Elektrik ve Kepez şirketlerini “hortumladıklarını”, kanunsuz olarak telefon dinlediklerini yazdı. Uzan ve Doğan’ın atışmalarında gazetelerin birinci sayfalarında şu sıfatlar kimseleri şaşırtmıyordu artık: Tecavüzcü, medya eşkıyası, şantajcı, borsa spekülatörü, banka hortumcusu, vergi kaçakçısı, papyonlu eşkıya… Çekirdek çitle, seyret tadında bir dönem kısacası.
Gazete patronlarının medya dışı işleri ne kadar sarpa sardıysa gazete ve televizyon üzerinden yürüyen savaş da o kadar sertleşti, çirkefleşti. 2001 krizi ile tepetaklak olan ekonomi, el konulan bankalar, şirket yolsuzlukları derken 2002 3 Kasım seçimleri medya patronları için tüm dengeleri değiştirdi. AK Parti’nin iktidara gelmesiyle, daha öncesinde kim daha laik yarışındaki medya patronları, yeni dönemin sahibi Erdoğan’ın çevresinde saf tutmaya başladı. Erdoğan, ilk hesaplaşmasını kendine 2002 seçimlerinde rakip olan Uzan Grubu’nu tasfiye ederek gerçekleştirdi. Grubun girdiği ekonomik çemberi Genç Parti Genel Başkanlığı ile kırmaya çalışan Cem Uzan, tüm çabalarına rağmen denklemden ilk çıkarılan isim oldu.
2002 seçimleri öncesi AK Parti ve Erdoğan karşıtı olan Aydın Doğan’ın seçimlerden hemen sonra Uzan Grubu ile girdiği savaşta ilk yardım istediği kişinin de Erdoğan olması tarihin garip cilvelerinden. Eylül 2003’te Aydın Doğan'ın memleketi Gümüşhane'de yaptırdığı Kelkit Organik Süt Sığırcılığı Tesisleri ile Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu’nun açılışında şeref konuğu dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Dilek ve temenni konuşmalarının arasında Doğan şöyle diyordu: “… Biz bunları daima teşhir eder, halkın ve yetkililerin dikkatini çekmek için haber yaparız. Biz böyle yapınca, halkın paralarını Avrupa bankalarına kaçırdıklarını ifşa edince, sıkılmadan, utanmadan dönüp bana ve grubuma iftira atıyorlar. Akılları sıra beni korkutup, susturacaklarını zannediyorlar. (…) Temiz ve şeffaf bir Türkiye için hortumcularla mücadele eden ve edeceklere elimden gelen desteği sağlayacağımı ifade ediyorum. Bu konudaki desteğimi hangi hükümet, siyasetçi, bürokrat, memur olursa olsun, sonuna kadar sürdüreceğim. Çünkü yolsuzluklarla mücadeleyi çocuklarıma ve torunlarıma bir şeref belgesi olarak bırakmaya kararlıyım. (…) Gelin temiz bir Türkiye için namusluyla namussuzu, iyiyle kötüyü birbirinden ayırt edelim. Namussuzun ve kötünün üzerine hep beraber gidelim.”
Gittiler… Nisan 2002’de AK Parti Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, “iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla meclis araştırması açılması” isteğiyle yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Bu araştırma istemimiz, bir gruba husumet, bir gruba muhabbet için değildir. Hiçbir basın kuruluşuyla kişisel hesabımız olamaz. Zaten, iki medya kuruluşu da devletin yetkili organlarını durmadan göreve çağırmışlardır. Her ikisi de devletin ilgili kuruluşlarının hesap sormadığından şikâyet etmektedirler. Burada görevini yapmayan, devlet kuruluşlarıdır. Belge ve bilgiler ile dosyaların Başbakanlığa iki medya kuruluşunca ulaştırıldığı bilinmektedir. Bu konuda gazete kupürleri tetkik edildiğinde, ihbarların Başbakanlıkça değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Biz, sadece, Meclis başta olmak üzere, devletin bütün kuruluşlarının görevini yapmasını istiyoruz. Medya kuruluşlarının bu çağrısına ilk elden Meclis cevap vermelidir.”
Havuz medyası oluşturma yolunda Erdoğan en büyük tehlikeyi Cem Uzan olarak tespit etmiş olmalı ki ilk olarak onun hesabı kesildi. Ancak Aydın Doğan ve Hürriyet grubu da bu savaştan karlı çıkamadı. 2018’de Hürriyet Grubu’nu satmak zorunda bırakılan Aydın Doğan için Cem Uzan, Türkiye’den kaçarak yerleştiği Paris’ten şu tweeti gönderiyordu: “Türkiye karaborsacı sahtekâr iftiracı bir mikroptan kurtuldu. Emeği geçen herkese teşekkürler.”
12 Eylül darbesinden sonra her siyasi görüşten iş insanının elinde bir o yana bir bu yana savrulan medya 20 yıllık Recep Tayyip Erdoğan döneminde sıkıca elden geçirilerek tek sesli iş insanlarının elinde yeniden şekillendirildi. Filler tepindi, ses çıkarmayan çimenler ezildi.