Sever misiniz? Ben çok severim. Başımıza göktaşı düşecek ya da uzaylı istilasına uğrayacağız diye bir merakım olduğundan değil.
Mesela modern bir Nuh'un gemisi inşası da gündemde sanki ama bu da hiç dayanamayacağım bir şey.
O gemiye asla binemezdim... Düşünsenize, kimi ve neleri arkanızda bırakabilirdiniz? Hadi gözlerinizi kapatıp bir düşünün! Hayal etmesi bile ne kadar zor değil mi?
Ben, bilim kurgu filmlerinde; başımıza taş yağacak diye uyaran bilim insanına, önce hani, tu kaka yaparlar, sonra da onun tüm bilimsel verileri en az bizim Nebati kadar gülünç bulunur ve o da eyvallah! der, çeker gider ya!
Ta ki, başımıza dediği gibi taşlar yağana kadar kimse nerede olduğunu aklına bile getirmezken, günü gelince bu insana kurtarıcı olarak sarılırlar... İşte buna bayılıyorum.
Nasıl bir gelecek bizi bekliyor, bunun için yol gösterici bilimden başka ne olabilir?
Daha ilk duyduğum anda, sonra sevgili Doğan Akın beni davet ettiğinde ve konferans salonuna adımımı attığımda hâlâ içimi kıpır kıpır eden bir heyecana kapıldım.
Tam 10 sayfa not almışım. Çok anlatılacak, çok yazılacak ve hep gündemde kalacak bir konferanstı; 'Cumhuriyetin 100. yılında Türkiye ve Dünya nereye?'
Karşımdaki insan konuştukça, bir kitap okurken de öyleyim; kelimeler, edilen cümleler beni hep başka diyarlara götürür...
Konudan uzaklaştığım da görülür ve ben hep hülyalara dalar giderim; etkili konuşan biri olduğum tartışılır fakat çok etkilenen bir dinleyici ya da okuyucu olmam bundandır.
(Konferans sonrası Hasan Cemal ve Yalçın Doğan'ın yazılarını okuyunca konulardan kopmuş olsam da aldığım notların uyumunu görünce çok rahatladım.)
Bekir Ağırdır'la başlayan ve Orhan Pamuk'la biten konuşmalar ve oturumlar sırasında; bilginin ne kadar yalın ve çıplak, özgüvenli ve de ne kadar gösterişten alabildiğine uzak olduğunu bir kez daha anladım.
Bilgi, 'bir ayrıcalık ve saygınlık...'
Oscar Wilde'ın, "En büyük gösteriş, doğallıktır." sözleri bir bilgi ve görgü meselesidir.
Günümüz Türkiye'si ne kadar başka yerlere götürüldü oysa değil mi?
Prof. Daron Acemoğlu da tıpkı Orhan Pamuk gibi Amerika'dan online olarak katıldı konferansa.
İkisi de çalışma odalarından seslendiler bize ve hemen üst satırlardaki düşüncelerimi, (görgü, bilgi ve gösteriş ilişkisi) onların konuştukları kadar dikkat ettiğim, ekrana yansıyan çalışma odalarından edindiğim izlenimlerle yazdım.
(Salondaki konuşmacılarla ilgili izlenimlerim de bu düşüncelerimi pekiştiriciydi.)
En çok sevdiğim, Acemoğlu'nun birkaç soruya verdiği aynı cevaptı: "Çok güzel bir soru ama buna da verebilecek yanıtım yok!"
Bilim, özellikle bu iktidarın neden olduğu konularda artık çaresiz kalabiliyor. Dünyada en çok referans alınan iktisat profesörlerinden olan Daron Acemoğlu bile bunu söyleyebiliyorsa daha ne demek lazım bilemiyorum.
T24 konferansı, Cumhuriyet gibiydi...
Aklın, bilimin, bilginin, liyakatin ve erdemlerimizin ne kadar da hayati olduğunu bir kez daha hatırlattı ve tüm saydıklarımın üzerindeki tozu özenle, şefkatle, nezaketle fakat şöyle adamakıllı da diyeyim; güzelcene bir silkeledi.
Orhan Pamuk'un abisi, Profesör Osman Şevket Pamuk, ben cumhuriyet çocuğuyum dediğinde salondaki birçok insanın içten bir şekilde nasıl titrediğini inanın hissettim.
Önce Hasan Cemal'in şahane konferans analizini okudum. Solumda oturuyordu. Yalçın Doğan da yazdı.*
Onu kahve aralarında gördüm. O nedenle sık diyemeyeceğim. Çünkü konferansın moderatörleri, Şirin Payzın ve Murat Sabuncu aralarında anlaşmışlar; kahve molalarını teke indirdiler...
Neymiş efendim, zamanı verimli kullanacaklarmış!
Altılı masanın kurucusu Kemal Kılıçdaroğlu, hak, hukuk, adalet yürüyüşünü başlattığında attığı her adım, çok fark edilmemiş gibi görülse de iktidardan çok şey koparmıştı.
Kemal Kılıçdaroğlu bahsini şu nedenle açtım; hak, hukuk ve adalet yürüyüşü önemliydi ve devam ediyor; ne olursa olsun bu yürüyüşle başlayan Kılıçdaroğlu değişimini, etkin ve kararlı tutumunu yerinde buluyor ve umutla izliyorum.
Her yönüyle bir Türkiye ve dünya durum raporu diyebileceğim konferansın notlarını, Kılıçdaroğlu ve altılı masa liderleri hamasete yer bırakmaksızın aynı ciddiyetle ve özenle gündemlerine almalılar.
Bir düşünce kuruluşu gibi adlandırılabilecek, yılda bir de yapılsa tüm sene etkileri çok şeyi yeniden düşünmemize sebebiyet verecek olağan dışı bir durum yaratan T24 Konferansı, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılının eşiğinde Türkiye'ye çok önemli bir pratik kazandırdı.
Bildiğimiz göç sorunundan aynı konuda aslında neyi bilmediklerimize, derin yoksulluktan, çocuk-kadın-yaşlı-engelli yoksulluğuna ve bunları ortadan kaldırabilecek hak temelli sosyal politikalara, kuralların kurumlaşması gereğinden popülist iktidarların dünyayı bilgi toplumundan uzaklaştırmasına, belirsizliklerin kaygıları artırmasından olumsuz, negatif düşüncelerin artışına, açık görüşlü bir muhalefetin gerekliliğinden aktif yurttaş olma sorumluluğuna ve mutlak olarak bir toplumsal uzlaşının sağlanmasının ülkemiz için ne kadar yaşamsal olduğuna kadar çok şey, çok net ve en anlaşılır şekilde anlatıldı, yorumlandı...
Bir tek sanat konuşmadık gibi geldi bana. Sanatın protest yanını çok önemsiyorum, seneye bunu da konuşuruz ve belki seneye daha özgür daha umutlu bir yüzüncü yılında cumhuriyeti de konuşma fırsatımız olur.
Bilim kurgu demişken asıl konuyu sona ayırdım; İKLİM KRİZİ...
Farklı konularda birbirinden uzman, akademisyen ve bilim insanı olan konuşmacılar, konuyu bir şekilde iklim krizine getirdi.
Çok yakın bir zamanda Türkiye ve dünya tartışmalarının bugünden çok farklı ele alınıp daha hayati zorunlulukların kapımızda olduğundan söz ettiler.
Yani yumurta kapıda...
Sevgili eşim, bahçemizin hemen arkasında bulunan araziye meyve ve sebze atıklarımızı atıyor, doğal yaşam alanı kalmayan ve her akşam gelip hasbihal ettiğimiz yaban domuzları ailesi için.
Komşularımız kızıyor olabilir, fakat kabaca iklim krizinin sonuçlarını bu şekilde tasvir etmek istiyorum.
Göç sorunu konusunu nazikçe ve ciddiyetle ele alan Doç. Dr. Deniz Şenol Sert ve krizin çok yakın zamanda olağan sonuçlarını bütün açıklığı ile yüzümüze vuran Prof. Levent Kurnaz hocalarımız, insanların her şeylerini geride bırakıp doğal yaşam alanlarından ayrılarak yeni bir hayat bulmak zorunda kalacaklarını söylüyorlar.
İster inanın ister inanmayın, verdikleri sayılar şu ana kadar ülkemizde bulunan Suriyeli, Afganlı mültecilerin çok ama çok üstünde.
Dediklerine göre iklim krizinin etkileri o kadar hızlı gelişecekmiş ki; bir gece ansızın bir de bakmışız, sınırlarımız da on milyonlarca göçmen olacakmış.
Emin olun bu kriz çok ciddi.
Anladığım şu ki, artık kısa bir zaman sonra Nebati aklımıza gelse bile gülemeyecek duruma geleceğiz.
Bu nedenle bilim insanlarını, akademik ve liyakatlı insanları daha çok dinlememiz konusunda inisiyatif alan değerli moderatörlerimiz Payzın ve Sabuncu çok haklı; zamanı verimli kullanmaktan başka bir şansımız yok.
İşte, bilim kurgu filmlerini bu yüzden seviyorum ve Cumhuriyeti de.
İkisinde de fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller tüm insanlığa yol gösteriyor...
Eyvallah
* Hasan Cemal ve Yalçın Doğan'ın konferansla ilgili yazılarında çok güzel notlar ve değerlendirmeler bulacaksınız. Okumanızı önemle tavsiye ediyorum.
Serdar Gündoğ kimdir? Serdar Gündoğ, Pınarbaşı / Kayseri doğumlu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi. Türkiye'nin ilk haber portallarından Bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı. 2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı. Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına da katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığına devam ediyor. Marka ve siyasi danışmanlıkları bulunan Serdar Gündoğ, Frame Bodrum Kültür ve Sanat Merkezi yöneticiliği yapmaktadır. |