Bundan iki ay kadar önce, her zamanki gibi odamda hastalarıma bakarken ve tabii tip 1 diyabetli çocuklar/aileleri ile dolu bir gün geçirirken, uzak bir şehirde yaşayan ve Güneydoğu Anadolu Diyabet Projesi (GAPDİAP) yıllarından (20 yıldan fazla zamandır) tanıdığım bir tip 1 diyabetli anne aradı. Kendisinin yanı sıra uzunca bir süre önce kaybettiği eşinin ve kızının da tip 1 diyabetli olduğunu (şimdi 10 yaşında ve 1,5 yaşından beri tip 1 diyabetli) biliyordum. Telefonu açtığımda bana, uzun cümleler ile kızının İstanbul’da yatılı bir okulu kazandığını, bu okulun yatılı öğrenci kabul etmek için ayrıntılı rapor istediğini, bulunduğu şehirdeki hekimin kızı için, bir tip 1 diyabetlinin nadiren başına gelebilecek bir çok şeyi sıralayarak “tek başına yurtta kalamaz” şeklinde rapor vermekten yana olduğunu, bu durumda kızının sınavını kazandığı ve kaderinin değiştirebilecek bu okula kabul edilmesinin imkansız olduğunu ve benden yardım istediğini söyledi. Çok uzun yıllardır tip 1 diyabetli çocukların yaşıtları gibi normal ve başarılı bir ömür sürdürebileceğine inanan ve bunun için Okulda Diyabet Programı kapsamında ayrıntılı çalışmalar yapan, bu tür konularda okulların sorumluluklarını ayrıntılı ve dünya standartlarında tanımlayan bir yönergenin çıkmasına ön ayak olmuş bir hekim olarak sarsıldığımı ve o andan itibaren bu konuya odaklandığımı söyleyebilirim.
İşlerimi bitirdikten sonra, biraz üzgün, belki biraz hayal kırıklığı içinde daha önce tanışmadığım genç meslektaşımı aradım ve ülkemizdeki diyabetle ilgili çalışmalardan bahsederek, tip 1 diyabetli çocukların insülin pompası gibi teknolojileri kullansalar da yatılı okulda okumaya hakları olduğunu, okulların bu konudaki sorunları çözmeye yardımcı olması gerektiğini, ilgili öğrenciye olumlu bir rapor vermesinin daha doğru olacağını, kıdemli bir hoca olarak gerekirse raporda bizleri de referans gösterebileceğini, belki biraz kızgınca bir dille ama zaman zaman da sorun çözülsün diye “alttan alarak” anlatmaya çalıştım. Onun konuşmalarından, hekimlerin hasta sahiplerinin “şiddetine maruz kaldığını”, ileride bir şey olursa kendini güvenceye almak için bu şekilde rapor yazmak zorunda olduğunu, öncelikle kendilerini korumaları gerektiğini, başka türlü bir rapor yazamayacağını anladım. Telefonu ciddi bir üzüntü, başarısızlık (belki bu duygu ile iletişim hataları yaparak) ve hayal kırıklığı ile kapattığımı hatırlıyorum. Uzatmayayım, daha sonra başka bir ilde tip 1 diyabetli yavrumuza “Tip 1 diyabet tanısı ile izlenmektedir ve insülin pompası kullanmaktadır. Toplu yaşam koşullarında ve yatılı okullarda eğitim görmesi ve yaşamasında bir sakınca yoktur” şeklinde rapor alındı ve okula başvuru işlemleri yapıldı. Bu arada ben de okulun sağlıkla ilgili yetkililerine ulaştım ve bu rapor ile bir sorun çıkmadan kabulünün olacağını, zaten kendisinin tip 1 diyabetli çocukların okula kabulü yolunda görüş verdiğini öğrendim. Bu bilgiler beni rahatlattı ve artık biraz da bir sorunu çözmüş olmanın duygusu ile beklemeye başladık.
Tip 1 diyabetli bu öğrencimiz daha sonra Uludağ’da düzenlediğimiz Arkadaşım Diyabet Aile Kampı’na geldi ve onun kamp boyunca arkadaşları ile uyumlu ve kendi diyabetini yönetme konusunda becerikli bir yaşam sürdürdüğünü gördüm. Hiç kuşku yok ki baba kaybı gibi yaşadığı ağır travmalar nedeniyle “tutuklukları” da vardı ama bunlar yeni bir okulda sorun olacak türden değildi. Her şeyin yolunda olduğunu sanırken, bir ara annesinin çok üzgün bir şekilde yanıma geldiğini ve okulun kızını “tip 1 diyabetli olduğu” için kabul etmediğini söyledi. Kamp çok iyi geçiyordu ama bu haberin beni zorladığını söylemem gerekiyor; annesini “Bence bu mümkün değil, ayrıntılarını öğrenelim, başka bir nedeni vardır, elimizden geleni yaparız” sözleri ile teselli etmeye çalıştım ama bir taraftan da işimiz zor diye düşündüm.
Hafta başında hemen okuldan tanıdığım birisini aradım ve annenin verdiği bilgilerin doğru olduğunu öğrendim. Bu bilgi ile içimde bir isyan duygusu oluştuğunu, olan bitenin tam anlamıyla “kanıma dokunduğunu” söyleyebilirim. Konuştuğum arkadaşın verdiği bilgilerden tip 1 diyabetli kızını takip ettiğim bir meslektaşımın o okuldan mezun olduğunu öğrendim ve bu kez onu arayarak durumu anlattım. Meslektaşım gereken herkesi arayacağını ve bu kararın değişmesi için elinden geleni yapacağını söyledi. Daha sonra, ona önerilenleri (annenin noterden kararın yeniden gözden geçirilmesi için yazdığı bildirim, benim durum bildirir ayrıntılı bilgi notum) yerine getirdik. Bu arada meslektaşımın çocuğun İstanbul’daki velisi olmayı önerdiğini de çok duygulanarak öğrendim.
Okula gönderdiğim değerlendirme notunda şunları yazdım: “Daha önce sözünü ettiğimiz Millî Eğitim Bakanlığı Yönergesi’nin ikinci bölüm ilk maddesinde ‘Tip 1 diyabetli öğrenciler, özel ve resmi okul/kurumlara kabul edilme/kayıt yaptırma, bu okulların taşıma servislerinden yararlanma bakımından yaşıtları ile aynı haklara sahiptir’ şeklinde açık bir belirleme yapılmıştır. Ülkemizde ve dünyada binlerce tip 1 diyabetli öğrenci, yatılı okullarda okumakta, yalnız başına seyahat etmekte, üniversitede okurken evlerinde yalnız kalmaktadır. Tip 1 diyabetli öğrencilerin okul ve yurt gibi toplu yaşam yerlerinde karşılabilecekleri en önemli sorun, zaman zaman kan şekerlerinin düşmesi ve nadiren bunun tedavisi için başkalarının yardımına ihtiyaç duymasıdır. Tip 1 diyabetli öğrenciler, kan şekeri düşüklüğünü kendileri çok iyi bir şekilde yönetebildikleri gibi, diyabetli olduklarını arkadaşlarına söyledikleri için, onlardan da her zaman destek alabilmektedir. Benzer destek okullarda öğretmenler ve varsa okul hemşireleri tarafından sağlanmaktadır. Bunca yıldır tip 1 diyabetle uğraşan bir hekim olarak, ülkemizde okullarda veya yurtlarda diyabete bağlı bir sorun nedeniyle yaşamsal risk yaşayan bir çocuğa rast gelmedim. Kaldi ki okulunuz gibi, zorluk içindeki çocuklara eğitim desteği sağlamayı bir sanat haline getirmiş bir kurumun tip 1 diyabetli bir çocuğun okul hayatında yaşayacağı küçük çaplı sorunlardan hiçbir şekilde yüksünmeyeceği aşikardır”. Ayrıca onlara, ihtimal vermemekle birlikte ilgili öğrenciyi okula kabul etmemeleri durumunda, bunun çocuğu, annesini ve bizleri derinden üzeceğini, diyabetli çocukların hakları için verdiğimiz mücadeleye zarar vereceğini, böyle bir gerekçe ile okula kabul etmemenin kabul edilemez olduğunu, kişi ve Koç Üniversitesi Çocuk Diyabet Ekibi olarak gereken her türlü desteği sağlayacağımızı belirttim.
Geçen haftanın sonunda, değerli meslektaşımızın girişimleri ve bütün bu çabalar sonucunda öğrencimizin okula kabul edildiğini, okuldaki sağlık personelinin eğitimi için bizden destek istediklerini, kızı tip 1 diyabetli olan meslektaşımızın çocuğun velisi olacağını öğrendik. Okulun yöneticilerinin, ilk kararlarına dayanak olan yönetmeliklerindeki bazı maddeleri okuyunca onları anladığımı ama yine de hak vermediğimi, bununla birlikte attıkları bu yeni adımın okulları ve bizler için çok olumlu olduğunu ve kendilerini tebrik ettiğimi söylemek isterim.
Şimdi tek düşüncemiz tip 1 diyabetli öğrencimizin, bütün bu zorlukları geride bırakarak, yaşamda her zaman bir çıkış yolu olduğu inanması ve kendine güzel, başarılı bir yaşam kurması. Dilerim bunu başarabilir; yolu açık olsun! Destek olan herkese teşekkürler.
Şükrü Hatun kimdir? Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şükrü Hatun, 1959 yılında Kütahya Domaniç’te doğdu. 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Mezuniyet sonrası Adıyaman’da mecburi hizmetini yerine getirdi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini Ankara Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde 1990’da, Çocuk Endokrinoloji Yan Dal Uzmanlık Eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1993’de tamamladı. 1994 yılında doçent, 1999 yılında profesör oldu. 1995-2016 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda çalıştı. İki dönem anabilim dalı başkanlığı, 2012-2015 yılları arasında tıp fakültesi dekanlığı yaptı. 2015 yılında bir süre North Carolina Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü’nde ziyaretçi profesör olarak bulundu. Mesleki yaşamında en önemli yeri diyabetli çocukların sağlığının geliştirilmesi, eğitimi ve sosyal haklarına ayıran Hatun, 1996 yılından beri diyabetli çocuklar için kamp düzenleyen ekibin sorumlusudur; ayrıca diyabetli çocuklar ve aileler için çeşitli eğitim kitapları yazmış veya çevirmiştir. İletişim Yayınlarından çıkan “Hekim Kendisini Tedavinin Bir Parçası Olarak Sunar” ve “ İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar” isimli kitapları vardır. Son olarak ise Diyabetli Çocuklar Vakfı’nı kurmuştur. Prof. Hatun, 1 Haziran 2016’den beri Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışmaktadır.
|