Seçime gidiyorum. Yani oy vereceğim. Bu oy kimin için ve hangi parti için kullanılmış olacak, ne amaçla ve hangi nedenlerle?
Eğer kişiler ve partiler gerçekten farklı, şeffaf ve ülkedeki bir sosyal sınıfla onun ideolojisini temsil ediyor olsalardı, bu da adları ve sembollerinde açıkça belirtilmiş bulunsaydı, bu iş benim için çok kolay ve hakikî olurdu. İç rahatlığı ile hallederdim, herkes gibi… Kendime bakardım, ait olduğum sosyal sınıfı gözetir, ona bağlı olarak ailemi, dostlarımı, sevdiklerimi ve kendi çıkarımı tartardım. Benim kendimin, seçeceğim partinin ve ülkenin menfaatlerinin aynı doğrultuda bulunduğunu bilmenin güveni içinde, gider oyumu gönül rahatlığı ile sandığa atardım. Sonucu da endişeyle değil yine merakla ama güven içinde beklerdim ve razı olurdum. Oysa, şu söylemler hiç eksik olmuyor, övünerek "ülkenin menfaatleri söz konusu olunca partimizin menfaatlerinden vazgeçebiliriz". Ne demek bu? Partimin amaçları ülkemin çıkarları doğrultusunda değil, aleyhinde demek!.. Şimdi ne yapacağım? En az yalan söyleyeni, en çok sözünde durma ihtimali olanını, en az kızdığımı, en çok umut vereni ve bunun gibi öznel nedenlerle, bana tepeden bakmayanı, daha sevecen görüneni bulmaya çalışarak, çevremdeki insanların tercihlerinin etkisi altında kalarak, tv ekranlarından, partililerin nutuklarından ve açık oturum konuşmalarından medet umarak, yakınlarım ve dostlarımla anlamsız ve boş tartışmalarla onları ikna etmeye ama ikna olmamaya gayret ederek, ya n'olursa olsun artık, diyerek ya da vatan görevi duygularıyla davrandığıma içimi inandırma gizli çabasıyla, belki söylemine gıcık olduğum mevcut iktidara duyduğum öfke ile karşı partiye, belki de sünepe muhalefete duyduğum iç sıkıntısıyla iktidara istemeye istemeye yada inatla ama tedirginlikle, belki de, kime vereceğimi değil de kime vermeyeceğimi bilmenin yeterli olacağını düşünerek oyumu kullanacağım. Bu mudur?.. Demokratik tavrımız, serbest seçim sistemimiz, kalkınma, barış ve güvenli gelecek umudumuz bu mu? Bütün partiler açık yada üstü örtülü biçimde, sermaye sınıfının çıkarlarının ülkenin genel menfaatleriyle eş olduğu esasına dayanarak, bunu savunarak ve bizleri yani oy verecek olanları da buna inandırarak propaganda yapıyorlar. Öyle mi?... Keşke öyle olsa. Olan ne? Seçmeni rakam boğuntusu içinde altın, faiz, döviz, borsa , enflasyon sarmalının korku ile umudu arasına sıkıştırmak. Parti sözcülerinin nezaketten yoksun bir biçimde diğerlerini kötüleme, küfür ve aşağılama ile kendilerini tek umut, tek kurtuluş yolu düzeyine çıkarmak. İşte bu tavırlarından medet umarak da oy beklemek!..Hepsi bu!..
Çocukluğumdan bu yana işitir dururum, İngiltere'nin demokrasinin beşiği olduğunu. Üstelik orası bir krallıktır da. İşte bu tuhaflık kafamda çözüm bekleyen bir gerilim yaratmıştı. Çünkü nasıl oluyor da insanlar bir Kral'ın her dediğini itirazsız yerine getiriyorlar? Bu iktidar gücü nedir sorusu, düşünce geriliminin de öncüsüydü. Bir de muhafazakârlığa akıl erdiremezdim. Öyle ya, bir yanda şikayetçiliğimiz öte yanda ilericilik ve devrimciliğimiz dururken değişmezliği savunmak da ne ola? Devamında partiler sökün ederdi, işçi partisi, liberal parti, muhafazakar parti gibi. Bu parti adları onların siyasal içeriklerini ve, temsil ettikleri sınıfları da ifade eder. Seçmenini kandırmak için konulmuş adlar değildir. Politik söylemleri de, en güzel biz yönetiriz, diğer hepiniz tukakasınız, bu biçimde değil de tam tersine, savunduğumuz ideoloji, içinden geçtiğimiz bu dönemde, ülkemiz için en işe yarayacak olanıdır, biçiminde olmalıydı. Öte yandan ABD nin iki partili düzeni ve onların, pek ortalıkta kullanılmasa da, amblemleri de ilgimi çekerdi, şaka gibi, biri Fil, biri Eşek!.. Bu konular okuduğum okullarda hiç söze gelmedi ama radyolardan hep duyardım. Amerika'da rekabetin itici gücüne duyulan güvenle aynı sınıfın aynı ideolojisini savunan partiler aynı kulvarda koşarlardı. Adları da eş anlamlıydı, cumhuriyetçi ve demokrat... Bu benzerliği ayırmak için de iki aykırı hayvanı sembol yapmış olmalılar. Bizim buralardaki siyasetçiler de iki partili bu düzene, oldum bittim hayrandırlar pek imrenirler. Kurdukları partilere de seçmenlerinin sevdiğini varsaydıkları hayvanların resimlerini simge yapmışlardır; at, kuş, güvercin, kartal, balık, deniz atı, aslan, jaguar, kurt, koç, koyun, arı, horoz ilk akla gelenler. Bu hayvanlara eşlik eden isimlendirmeler ise, herkesin, tüm yurttaşların ve ülkenin ortak değeri olan kavramları tekellerine alma uyanıklığının zengin örnekleriyle doludur. Türk, Türkiye, Anadolu, vatan, millet, halk, adalet, saadet, hürriyet, iyilik, birlik, barış, bayrak, demokrasi vb... Kimsenin hakkını yemeyelim, emek, işçi, komünist, liberal ve muhafazakâr gibi, bu adları içtenlikle kullanan partilerimizin varlığını da hatırlamış olalım. Pek gelişme fırsatı bulamamış olsalar da. Günümüz partilerinde daha ifadeli amblemler var. Altıok, ampul, güneş gibi. Ya da bayrağımızdaki ay ve yıldızı çoğaltıp, çoğaltıp paylaşanlar gibi... Şimdi efendim, iç gıcıklayan ve tatlı kaşıntılar yaratan siyaset dedikodularının ülkede seçim atmosferini lebaleb kapladığı şu sıralarda, işte bunları yazıp konuşmak varken sen tut da;
Kuvvetler ayrılığına dayalı güçlü bir demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerin evrensel kriterlerde uygulanması… Özgür medya…Liyakat, şeffaflık ve hesap verebilirlik kural ve ilkelerinin geçerli olduğu bir düzenin getirilmesine taalluk eden rey verme mecburiyetinin, mukaddes bir vazife addedildiğini makalende mevzu-u bahis et, Reis-i Cumhur hazretlerinin ve Meclis-i Mebusan'ın muhterem mensuplarının farklı fırkalarına istinaden intihabını evvel emirde kelâm buyur, badehu… ve saire, ve saire!..