Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, perşembe akşamı televizyon söyleşisinde, seçim kampanyası yorgunluğundan olacak, CHP’nin iki liderini karıştırdı; Bülent Ecevit ile ilgili olabilecek bir iddiasını, Sayın Erdal İnönü’ye bağladı: “İnönü bunların en yakın arkadaşıydı. Erdal İnönü’nün bunların okullarını ziyaret ettiğini iyi bilirim. Onların davetlerine katıldıklarını iyi bilirim. Gelsinler konuşalım”.
”Gelsinler” diye davet ettiği CHP’liler.
90’lı yıllarda çeşitli partilerin liderleri ve siyaset adamları, Gülen ile ilgilenmişler, ilgi kurmuşlardır. O yılların koşullarında eski partisini bırakıp yeni parti kurmuş Ecevit ve Demirel’in akademik çevreden Meclis’e taşıdığı Çiller, farklı zamanlarda, “Gülen’den yararlanmak” istemişlerdir.
Dini siyasal hayata bulaştırmak isteyenler hep kaybetmişlerdir. Bu heves ve çıkarcılık, kısa dönemli kazanç sağlıyor görünmüş ise de, dini kullananlar da, inançlarını kullandıranlar da bu yolun sonuçta başarı getirmeyeceğini görmüşlerdir.
Sayın Erdoğan’ın, Erdal Bey’in Gülen ile “yakın arkadaşlığı” gafletinin nedeni, CHP’yi “terör” ile birlikte konuşma ihtiyacıdır. Bu ihtiyacın zorlamasıyla. “Fetö terör örgütü” deyimiyle eski “CHP Başkanı” deyimini birlikte söyleyebilmek için, Ecevit” yerine, adı saygıyla anılan “Erdal İnönü …” demiştir.
Sayın Erdoğan son yıllarda muhalif kişi ve partileri çoğunlukla, “terör yardımcısı” ve “terör propagandacısı” olarak anmayı ısrarla sürdürmektedir.
Önce, 2014 yılında, terör olaylarının analizi bile suç haline getirilmişti.
Sonra terörle HDP birleştirildi.
Ak Partili bakanların ve parti yöneticilerinin resmi beyanlarında HDP hep terörist hatırlatması yapılarak anılmakta veya adı anılmadan “terör yardakçısı parti” denmektedir.
Sonra HDP’ye “Fetöcüler” katıldı.
Başlangıçta “Fetöcü” deyimiyle, 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne katılanlar kapsanıyordu; sonra iş genişledikçe genişledi.
OHAL Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’lerinde bir tanım vardı:
“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti (bağlılığı) veya iltisakı (bitişik halde) yahut bunlarla irtibatı (ilgili) olan… kişiler, dernekler ve kurumlar.” (693 Nolu KHK 1. Madde)
“Terör örgütleri” kavramının, Terörle Mücadele Kanunu’nda anlaşılmaz bir tanımı vardır. O tanımın içine girenle girmeyenin ayırt edilmesi cidden zordur.
90’lı yılların başında çıkmış Terörle Mücadele Kanunu’nun, çıktığı zamanda da anlaşılmaz maddeleri vardı. O yıldan bu güne 44 kanun ve 8 KHK ile, 52 kez değiştirilmiş bu Kanunu anlamak çok zorlaşmıştır. Her yıl 2 veya üç kez değiştirilen Avukatların ve yargıçların çektiklerine ne kadar acısak yeridir.
KHK’deki, “MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen” tanımı da açık sayılmaz. İlan edilmeden “milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilmiş olanlar” bir belirsizlik değil mi? Ya özel kurumlar?
Asıl tuhaf olan, “yapı, oluşum veya gruplar” deyimidir. Resmi veya özel kurumlar, sanayi ve ticari kurumlar, kurumların kurduğu birlikler, kamu kurumu niteliğindeki odalar ve birlikler, resmi ve özel dernekler, dernek halinde kurulmamış zaman zaman toplanan gruplar, dernek kurma girişimleri gibi bütün oluşumları kavrayan belirsiz bir deyimle yola çıkıldı. Bu tanımın içine girmeyen özel ve tüzel kişi olamaz. Demek ki bütün Türkiye kapsanmaktadır.
Bu belirsiz ve karışık biçimde tanımlanan oluşum ve gruplara “üyeliği, mensubiyeti (bağlılığı) veya iltisakı (bitişik halde) yahut bunlarla irtibatı (ilgili) olan kişiler” tanımı da ayrıca belirsizdir.
Örneğin, söz konusu bir dernek ise, derneğin merkezinin veya şubesinin kiraladığı bir dairenin bulunduğu iş merkezinin veya apartmanın kapıcısı ve yöneticisi, o derneğin üyesi değildir ama, o dernekle iltisakı ve irtibatı vardır. Bu nedenle soruşturma sırasında kapıcı ve yönetici gözaltına alınmalı mıdır?
Bu örnekte olduğu gibi, gözaltına alınıp iddianamesiz aylarca tutulan terörle ilgisiz kişiler vardır.
Soruşturma açılmamış binlerce kişi KHK ile işinden çıkarıldı, okuyarak kazandığı mesleğini icra edemez hale geldi, bazılarının emeklilik hakkı ve işten atılma tazminatı kaldırıldı.
“Fetöcü” tanımlanmamıştı ama, Fetöcü sayılanlarla darbeciler de aynı görülmeye ve aynı işleme tabi olmaya başlamıştı.
Asıl amaç da budur!
2014’ten beri, Ak Parti ve hükümetin resmi politika ve çabasıyla yerleştirilmek istenen; “HDP’li” ve giderek “CHP’li”, “İyi Partili”, “Saadet Partili” ile, “Fetö darbecisi” ve “terörist” arasında algı farkı kalmamasıdır. Bu yolun büyük kısmı geçilmiştir.
Bu seçim öncesinde de iktidar, “CHP” adının “terörist” deyimiyle birlikte söylenmesine halkı alıştırmaya çalışmıştır.
Son “Erdal İnönü, Ecevit, Çiller" karışıklığı da, aynı algı oluşturma çabasının bir parçası ve asıl niyetin bir sonucudur.