Yazının asıl konusuna geçmeden önce, tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü'nü kutlarım.
Son yıllarda her gün hem de birden fazla trajedi ile karşılaşıyoruz. Günlük rutinimiz oldu ülkece.
Gerek aile içi şiddet, gerekse türlü türlü istismar, taciz, cinsel saldırı olaylarının mağduru olarak yaşamlarını yitiren, katledilen, yaralanan kadınların öyküleri sinir uçlarımıza dokunmaya başladı artık.
Özellikle kadınların ve çocukların haklarını koruyan İstanbul Sözleşmesi'ni ortadan kaldıran iktidarın, buna karşın yerine daha güçlü hukuk sistemini devreye sok(a)maması trajik olayların her geçen gün artan ivmeyle tekrarlanmasına neden oluyor.
Yıllar evvel gazetelerin üçüncü sayfalarında yer bulan benzer olaylar artık gazetelerin baş sayfa manşetlerinde, televizyon haber bültenlerinde ilk sıralarda ve sosyal medyanın asıl konuları arasında maalesef.
Bir toplumun gelişmişliği, sadece ekonomik, askeri, diplomatik parametrelerle değil, toplumsal dinamiklerin yansımasıyla ölçülüyor kuşkusuz. Günümüzdeki toplumsal dinamiklerde ise, kadın ve çocuk hakları elbette baş sırada.
Kadınların ve çocukların korunması, onlara karşı işlenen suçların önlenmesindeki başarı, rahatça nefes almalarının sağlanması, toplumsal dinamiklerin temelinde fazlasıyla etkin.
Uzun lafın kısası, kadınlarımızı ve çocuklarımızı korumak önümüzdeki dönemlerde de baş vazifemiz olmalı.
"Eli kulağında, gitti gidiyor… Yok, hayır, şimdilik kaldı..."
"Bu kez listeye girmiş, kesin gidiyor… O iş bitti, devreye girildi, yerinde…" türünden kulislerin odağındaki kabine üyesi Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, hakkındaki iddialar çerçevesinde geçen perşembe gece yarısından sonra nihayet görevden alındı.
İsmi üzerinden en çok "kabine – toto" oynanan bakanların başında gelen Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin biletinin kesilmesine, kendi partisi ya da iktidar ortaklarından ziyade muhalefet üzüldü!
Zira Pakdemirli, iktidardaki Cumhur İttifakı'nın muhalefete karşı "yumuşak karnı" olan bakanlardan birisiydi.
İktidar, Pakdemirli'nin siyaseti ve bakanlıktaki uygulamalarından dolayı sık aralıklarla muhalefetin hedefine giriyor ve kendi tabanında da rahatsızlık veren darbeler aldı.
Artık pervasızlık mı dersiniz? İş bilmezlik mi dersiniz, ya da yanlış yöneltilme mi dersiniz? Adını siz koyun!
Sonuçta, kabinedeki profesyonellerden birisi daha "AKP iktidarında affını isteyen bakan" sıfatıyla siyaset tarihindeki yerini aldı.
Takipçileri, geçen ekimde Büyüteç'te Cumhurbaşkanlığı'na bağlı Devlet Denetleme Kurulu'nca (DDK) Pakdemirli'nin yönetimindeki Tarım ve Orman Bakanlığı'nda "rüşvet " iddiasını araştırmaya başladıkları konulu yazıyı anımsayacaklardır.
DDK; kesintisiz 20. yılına giren AKP iktidarlarında ilk kez bir bakanlıkla ilgili rüşvet soruşturmasına başlamıştı.
Soruşturmanın konusu o dönem belliydi:
Türkiye'ye yurt dışından getirtilen canlı hayvanların ithalinin tamamlanması ve canlı hayvanların limana indirilmesi karşılığında rüşvet istendiği iddiasıydı.
Ancak, sonrasından söz konusu iddiadan hareketle çalışmalarını yoğunlaştıran DDK, aynı bakanlıkla ilgili farklı konularda yeni bulgulara ulaştı.
Doğruyu söylemek gerekirse, DDK raporunun tamamına ulaşabilmiş değilim şimdilik.
Fakat bürokrasideki kaynaklar aracılığıyla bazı yeni bilgilere ulaştım.
Edindiğim bilgilere göre, yeni tespitler iki konu üzerinde yoğunlaşıyor.
İlki, bakanlık bünyesindeki Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün (DSİ) ülke genelindeki ihtiyaçların karşılanması amacıyla yaptığı bazı ihalelerde usulsüzlük yapılması.
İkincisi ise, orman izinlerinin verilmesi karşılığında para alınması.
DSİ'nin gerçekleştirdiği ve "sorun" tespit edilen ihalelerde para karşılığında ihalelerin verildiği iddiası mevcut.
Orman arazileri konusundaki iddialar ise, madencilik faaliyeti gösteren firmaların zorlaştırılan izin işlemlerinin menfaat karşılığında kolaylaştırılması ve sorunların çözülmesinde yoğunlaşıyor. Bu konuda DDK'ya şikâyetler gittiğini öğrendim.
DDK'ca mercek altına alınan konuda mağdur olanlar arasında Cumhur İttifakı'nın küçük ortağı MHP'nin yönetimindeki bir isim de var. Ancak bu isim resmi bir şikâyette bulunmadı. İlerleyen süreçte şikâyet başvurusu yapar mı bilemiyorum.
Orman alanları konusunda DDK'nın radarına takılan bir başka konunun, orman vasfını yitiren araziler üzerindeki kiralama uygulamaları olduğu ifade ediliyor.
Orman vasfını kaybetmiş arazilerin uzun süreli kiralama işlemleri sırasında usulsüzlükler yapılarak kiralanan arazilerin yeniden tanıdık isimlere devirlerinin yapıldığı bilgilerine ulaşan DDK uzmanları somut bilgilere erişmiş durumda.
Geçen ekimdeki yazıda, bakanlıktaki rüşvet iddialarıyla ilgili ses kaydının DDK'ya ulaşmasından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla soruşturmaya başlandığını aktarmıştım.
Soruşturmada bakanlık yönetiminde görev alan bazı üst düzey yöneticilerin ifadelerine başvuruldu.
Aynı kapsamda, halen görevdeki bir bakan yardımcısı da "bilgi sahibi" konumunda DDK uzmanlarına bildiklerini anlattı. Uzmanların sorularını yanıtladı.
DDK uzmanlarının iddialarla ilgili somut verilere ulaşmasıyla beraber hazırlanan taslak raporun ana başlıkları Cumhurbaşkanı Erdoğan'a iletildi.
Böylece Pakdemirli'nin bakanlık koltuğunu kaybetmesinin asıl sebeplerinden birisi ortaya çıkmış oldu.
DDK raporu son şeklini aldı.
Ancak burada önemli bir nokta daha var. DDK'nın yaptığı çalışmalar sonucunda hazırlanan araştırma / soruşturma raporu savcılığa gönderilecek mi?
Normalde, içeriğindeki adli suç / suçlar iddiaları nedeniyle adliyeye gönderilmesi gerekiyor.
İddialarda adı geçen, resmi belgelerde imzaları olan siyasi ve bürokratların yargılanmasının önünün açılması söz konusu.
Eğer, adliyeye gönderilmeyip, sadece Pakdemirli'nin görevden alınmasına araç olması amacıyla böyle bir süreç yaşandıysa, ona da diyecek bir şey yok maalesef!
Yakın zamanda sürecin nasıl sonuçlanacağını göreceğiz.