Borsa İstanbul’da (BİST) işlem gören dört büyük kulübün Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) gönderdiği 31.03.2016 tarihli finansal tablolarına göre, kulüplerin kendi faaliyetlerinden yarattıkları gelirlerin giderlerini karşılamaması önemli tutarda borçlanmaya yöneldiklerini, bunun sonucu bu kulüplerin mali yapılarının ciddi bir borç baskısı altında kaldığını, yıllar itibariyle gelirlerinden daha fazlasını harcama alışkanlığının devam ediyor olması sonucu bu kulüplerin büyük tutarlarda zararlara katlanmak zorunda kaldıklarını, bu nedenle de özkaynak açıkları verdiklerini görüyoruz.
2016’nın ilk çeyrek sonuçları, BİST’te işlem gören dört büyük kulübün finansal yapılarında önemli mali sıkıntılar olduğunu bize gösteriyor. Derneklerin bilançoları da konsolide edildiğinde, bu borçluluk tutarlarının ve mali rasyolardaki olumsuzlukların daha da arttığını gözlemlemek mümkün olabilecek.
Süper Lig’deki toplam şampiyonluk sayısının yüzde seksenini kendi aralarında paylaşan, toplam havuz gelirlerinin yüzde 36’sını alan, dolayısıyla Türk futboluna yön veren ve lokomotifi durumundaki dört büyük kulübün KAP’taki finansallarından oluşturduğumuz aşağıdaki tabloya baktığımızda dört büyük kulübün özetle;
Kısa ve uzun vadeli yükümlülükleri (borçları) toplamının 3.443.271.903 TL’na ulaştığını;
Bu yükümlülüklerin % 64,7’sinin kısa vadeli, %35,3’nün de uzun vadeli borçlardan oluştuğunu,
Kısa vadeli yükümlülüklerinin 2.2 milyar TL, uzun vadeli borçları toplamının da 1.215.107.491 TL’sı olduğunu,
Kulüplerin kısa vadeli banka kredilerinin toplam da 968.5 milyon TL’na, uzun vadeli kredileri toplamının da 830.997.966 TL’na yükseldiğini,
Toplam yükümlülükler içinde banka kredileri payının %52’ye ulaşarak, 1.799.495.200 TL olarak gerçekleştiğini,
Banka kredilerinin %53,8’inin kısa vadeli banka kredilerinden, %46,2’lik kısmının da uzun vadeli banka kredilerinden oluştuğunu,
Dört kulübün geçmiş yıl zararları toplamının 2.171.987.242’na ulaştığını,
Kulüplerin geçmiş yıl zararlarının olağanüstü tutarlara ulaşması sonucu bu dört kulübün toplamda 1.504.637.570 TL özkaynak açığı verdiklerini,
Dört kulübün 2015 yılsonu itibariyle toplam gelirlerinin ise 1.136.175.865 TL olarak gerçekleştiğini görüyoruz.
Kısacası; Dört büyük kulübün toplam gelirleri giderlerini karşılamakta yetersiz kaldığı gibi, mevcut zararlarını gidermeye de yetmiyor. Bu kulüplerin gelirleriyle, mevcut zararları arasındaki negatif fark 1.035.811.377.-TL’na ulaşıyor. Yani, kulüpler gelirlerinin yaklaşık iki (1,91) katı daha fazla zarar etmiş durumdalar.
Uzun ve kısa vadeli borçlar toplamı dikkate alındığında, en borçlu kulüp olarak karşımıza 1.028.342.647.- TL’lık borçla Galatasaray çıkarken, en fazla zarara sahip kulüp olarak da 788.047.778.-TL ile Beşiktaş’ı görüyoruz.
İkinci en borçlu kulüp 977.353.082.-TL’lık tutarla Fenerbahçe olurken, en düşük borca sahip kulüp ise 453.165.061.-TL ile Trabzonspor.
Zarar sıralamasında ise Beşiktaş’ı, 665.354.607.-TL’lık zararla Galatasaray izlerken, Fenerbahçe 388.680.266.- TL’lık zararla üçüncü sırada yer alıyor. Trabzonspor ise 329.904.591.-TL’lık zarara dördüncü sırada görülüyor.
Bir kulübün özkaynakları/öz sermayesi denildiğinde, o kulübün sahip olduğu mevcut varlıkları ve alacakları toplamı ile borçları ve zararları toplamı arasındaki olumlu fark anlaşılır.
Buna göre, dört kulübün toplam özkaynak açıkları 1.504.637.570.-TL’na ulaşmış durumda. Yani, dört kulübün mevcut borçları ve kümule zararları toplamı, sahip oldukları mevcut varlıkları ve alacakları toplamından 1.5 milyar TL daha fazla. Kulüplerin zaman içinde artan kümule zararları ve yetersiz gelirleri, sahip oldukları özkaynaklarının tamamını erittiği gibi 1.5 milyar TL daha eksiye döndürmüş vaziyette.
Sahip olduğundan daha fazlasını harcamada ve yaptığı zararla özkaynaklarını negatife çevirmede Beşiktaş 507.8 milyon TL ile birinci sırada görülüyor. Yani, Beşiktaş kaybettiği sermayesini başa baş getirebilmek için yarım milyar TL nakit para bulmak zorunda. Diğer kulüplerin hepsi de özkaynak açığını kapatabilmek için ilave yeni para bulmak zorundalar. Ancak, sahip olduğu geliri itibariyle, özkaynak açığını kapatmakta yetersiz kalan tek kulüp olarak karşımıza Beşiktaş çıkıyor. Beşiktaş 2015 yıl sonunu 407.5 milyon TL’lık gelirle kapatırken, mevcut öz kaynak açığı ise -788 milyon TL. Buna göre, Beşiktaş’ta Zarar/Özkaynak oranına bakıldığında, birikimli zarar tutarının özkaynak tutarından %155 daha fazla olduğu görülüyor. Anlayacağınız, bu iktisadi ve mali yapısı ile Beşiktaş’ın özkaynak açığını kapatması mümkün değil.
Normalinde özkaynağın zararı karşılama oranı olarak değerlendirebileceğimiz Zarar/Özkaynak oranı, bu kulüplerimizde “zararı karşılayamama oranına” dönüşmüş vaziyette. Bu rasyo Galatasaray’da %155, Trabzonspor’da %190, Fenerbahçe’de ise %98 düzeyinde.
Türk futbolunun son on beş yılda gelirleri yaklaşık 4 kat artarken, birikimli zararları tam 5 kat bir artış göstermiş. 2000 yılında toplam 150 milyon Euro gelir ve yaklaşık 75 milyon Euro zarara sahip futbolumuzda, bugün gelirlerimiz 700 Milyon Euro’ya ulaşırken, toplam kulüp zararları da 900 milyon Euro’ya yaklaşmış durumda. Yıllar itibariyle giderek artan birikimli zarar tutarları, bugün öyle bir duruma gelmiş vaziyetteki, hiç bir kulübümüz mevcut gelirleriyle bu zararlarını tasfiye edebilecek durumda değil.
Zarar/Toplam Gelir rasyosuna, yani gelirin zararı karşılama rasyosuna baktığımızda, ilk sırada Beşiktaş’ı görüyoruz. Beşiktaş’ın birikimli zararları toplamı, toplam gelirinden %183 daha fazla. Bu durumda Beşiktaş’ın mevcut zarar ve özkaynak açığını kapatması, bu gelir seviyesi ile mümkün görünmüyor. Beşiktaş’ı %150’lik oranla Trabzonspor izliyor. Galatasaray’da bu oran %130 olurken, Fenerbahçe’de %71 seviyesinde.
Buradan çıkan sonuç şu: Son on beş yılda hızla parasallaşıp ticarileşen futbolumuzda, gelirlerimiz geometrik hızda artarken, zararlarımız da astronomik bir artış gösterdi. Bu süreçte parasal gelişmenin, yönetsel gelişimin önüne geçmesi, yani Türk futbolunun parasal gelirleri artarken, bu parasal büyüklüğü yönetebilecek gerekli yönetsel transformasyonu gerçekleştirememesi, kulüplerde kurumsal yönetişimin egemen örgüt modeli haline getirilememesi, kulüplerimizi bugünkü içinden çıkamayacakları kısır döngüye getirdi.
Futbol ekonomisi kitabımızda Kutlu Merih ile birlikte saptadığımız “Futbolda Gelirler arttıkça, zararlar da artar” paradoksu son on beş yılda Türk futbolunda fena derecede çalışmış durumda. Bu paradoks, Türk futbolunun mali yapısını derinden etkilemiş ve kulüpleri sarsmış durumda.
Türk futbolunun lokomotifi durumunda olan ve en fazla şampiyonluğa sahip dört büyük kulübün futbol gelirlerinden aldıkları pay yüzde 36’ya ulaşıyor. Aynı zamanda en fazla gidere sahip bu kulüplerin özkaynak açıkları bugün 1.5 Milyar TL seviyesine ulaşmış durumda. Yani, dört büyük takım sahip oldukları varlık ve gelirlerinin üzerinde harcama ve zarar yaparak, kendilerine haksız rekabet üstünlüğü sağlamış durumdalar.
Bu durum, bir yandan bu kulüplere haksız rekabet üstünlüğü sağlayıp takımlar arasında finansal dengesizliğe yol açarken, diğer taraftan bu kulüpler üzerinde finansal baskının artmasına neden oluyor. Bunun kaçınılmaz sonucu ise: sürdürülemez bir mali yapı ve içinden çıkılamaz borç batağıdır. Bu ise, uzun vadede kulüplerimizin (dolayısıyla Türk futbolunun) sportif rekabet gücünün zayıflaması anlamına geliyor. Bugüne kadarki çalışmalarımız sağlıklı bir mali yapıya sahip olmayan kulübün rekabet gücünün süreç içinde giderek düştüğünü bize gösteriyor. Bu nedenle, kulüplerimizin mali yapılarını hızla düzeltmeleri kaçınılmaz bir zorunluluk olarak onların önünde duruyor. Ancak, bugüne kadar ki uygulamalar da göstermiştir ki, kulüplerin bu konuda kendi dinamikleriyle harekete geçmeleri çok da mümkün olamıyor. Bu sebeple futbol otoritesinin bu konuyu zaman geçirmeden denetimi ve yönetimi altına alması gerekir.
Sadece dört kulübe bakarak bir genellemeyi doğru bulmayabilirsiniz. Ancak, bu dört kulüp Türk futbolunu sportif, iktisadi ve mali olarak domine ediyorsa, bu genellemeyi önemsemek ve dikkate almak zorundayız. Bu dört kulübün mali portresi, Türk futbolunun genel görünümünü belirliyor. Bu mali yapılarla sürdürülebilir bir sportif performansı yakalama şansımız ne yazık ki mümkün görünmüyor. Bunun için kulüplerimizin ve futbol otoritesinin acilen yapması gerekenler var. Mali yapının sağlam ve sürdürülebilir bir sportif performansı destekleyecek niteliğe ulaştırılması Türk futbolunun önünde duran tarihsel bir görevdir.
Neler mi yapılmalı? Bu konuda o kadar çok yazıp raporlar düzenledim ki, bunları burada teker teker anlatmak için ayrı bir yazıyı daha kaleme almak gerekir. Ama Türk Futbolunun bu konuda izleyeceği yol haritası çok net olarak makalelerimizde ortaya konmuştur.