"Basın mensupları... Alkış nerede?.. Yanlış bir şey mi yaptık?.."
Gazetecilik açısından skandallar dizisine bir yenisi daha ekleniyor.
Üç gün önce Tayyip Erdoğan kabine toplantısı sonrası...
Adına "basın toplantısı" denilen, gerçekte kendi kendini öven "icraatın içinden" programı...
Çalışanlar ve emeklilere ayırdığı toplam iki dakikalık süre dışında, bir saate yakın Karadeniz'de yeni bulunduğunu söylediği doğal gaz rezervine ilişkin tezlerini anlatıyor.
Arada çiftçileri ilgilendiren iki üründe yapılan indirimleri bildiriyor.
Bu açıklamalarının bir yerinde, Erdoğan müthiş işler başardığı inancıyla olsa gerek, gazetecilere dönerek, "alkış nerede" diye sorarak, gazetecilerin kendisini alkışlamasını istiyor, alkış bekliyor.
"1973 Ekim ayından bu yana, elli yıldır fiilen ve kesintisiz gazetecilik yapıyorum, hâlâ da yapıyorum. Dünyada yirmiye yakın ülkenin cumhurbaşkanı ve başbakanın basın toplantılarını izledim.
Türkiye'de beş cumhurbaşkanı, on bir başbakan, sayısız bakanın toplantılarını izledim.
Yurt dışında ve burada tek birisinin gazetecilerden alkış beklediğine, bunu dile getirdiğine elli yıldır tanık olmadım, yok böyle bir adet, yok!..
Olamaz da!.. Mesleğin etik kurallarına, evrensel ilkelerine aykırı."
Alkış bir yana, geçmişte o toplantılarda cumhurbaşkanı ya da başbakanlara çatır çatır en ters soruların, hiç çekinmeden özgürce yöneltildiğini biliyorum, yaşadım bunları.
Şimdi ise, Erdoğan kendisine soru sormaya korkan gazetecilerden alkış bekliyor.
Erdoğan neden alkış bekliyor?..
"Orada oturanları gazeteci olarak görmüyor, kendi takımından birileri olarak görüyor.
Daha da vahimi, onlar da Erdoğan'ı alkışlıyor!..
Gazetecilik açısından utanç verici sahneler!.."
Daha önce de, bir canlı yayında yine yeminli yandaşlardan birine, "bak o yazıyor, sen de yaz" diye verdiği nasihat bu dönemde, adı gazetecilik olarak anılan, gerçeklerden kopmuş, iktidar karşısında diz çökmüş faaliyetlerin kara sayfaları arasında yer alıyor.
Erdoğan alkış istiyor, gazeteci diye orada bulunanlar da alkışlıyor!..
Yandaşların tamamında aynı gün, emirle atılan aynı manşetlere, sorulamayan sorulara, "alo Fatih, bunu şöyle yap" emirlerine şimdi alkış skandalı ekleniyor.
Yine bir kabine toplantısı sonrasında, bir kaç ay önce, Erdoğan açıklama yaparken, bu kez Bakanlara dönüyor, canlı yayında:
"Alkış nerede?.."
Erdoğan anlaşılan alkışa çok meraklı.
Bu onun psikolojisini gösteriyor.
Belli ki, o psikolojiyi Ankara'da çok kişi biliyor.
"Çok sayıda savcı ve yargıcın resmi cüppeleriyle katıldığı adli yılın açılış töreninde, Erdoğan salona girince, hepsinin ayağa kalkması...
Konuşması bitince yine bütün yargıç ve savcıların Erdoğan'ı ayakta alkışlaması..."
Hiçbir demokratik ülkede görülmeyen o alkışlar nasıl ki, yargı bağımsızlığının cenaze töreni ise...
Gazetecilerin de alkışları, yüzde ona, yüzde beşe inmiş gerçek gazeteciler dışında, kendilerine hâlâ "gazeteciyim" diyenlerin son nefesinin fotoğrafı.
Sen kendine "gazeteciyim" diyorsan, sen nasıl alkışlarsın arkadaş?..
Kaldı ki, ne alkışı?..
Erdoğan kendi icraatını överken çiftçilerle ilgili iki ayrı indirimden söz ediyor:
"Çiftilere de müjdemiz var. Gübre fiyatlarında yüzde 13, yem fiyatlarında yüzde 5 indirime gidiyoruz."
Alkış, alkış, alkış!..
Ne alkışı?.. Hangi müjde?..
DEVA Partisi Başkanı Ali Babacan o alkışları yarıda kesecek tespitte bulunuyor:
"Bir yıl içinde gübreye yüzde 194 zam yaptı, şimdi yüzde 13 indirim yapacağını söylüyor. Yem fiyatlarına bir yıl içinde yüzde 140 zam yaptı, şimdi yüzde 5 indireceğini söylüyor. O dev zamların yanında, bu indirim ne işe yarar ki?.."
Çiftçiye destek için 2006 yılında kendi getirdiği bir yasa var.
Milli gelirin yüzde 1 (bir) oranı kadar çiftçiye destek verileceğine ilişkin bir yasa.
"O yasa çıktığından beri, o miktarda destek kör topal verilirken, son altı yılda çiftçiye hiç bir zaman yasada öngörülen miktarda destek verilmiyor, en fazla yarısı kadar!.."
Meclis'te bir ay süren bütçe maratonu sırasında komisyonda ve genel kurulda sık sık dile getirilen bir eleştiri bu.
Şimdi yüzde 13 ve yüzde 5 indirim...
Hangi iyileştirme?..
Hangi alkış?..
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |