Kurtuluş Savaşı yılları, 1921... 1922... Ülke işgal altında... Ölüm kalım savaşı veriliyor...
Yine de, 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlanıyor bu ülkede... Daha yeni bir devlet bile yok ortada... Yine de, Osmanlı’da ilk kez 1912 yılında başlayan İşçi Bayramı kutlamaları o koşullarda bile, devam ediyor...
Dün 1 Mayıs... Toplam yirmi beş işçi temsilcisi... Başlarında DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu...
Öyle büyük bir kutlama filan yok, malum Koronavirüs günleri... Yirmi beş işçi temsilcisi sonuçta Taksim Atatürk Anıtına simgesel bir çelenk bırakmak istiyor...
Ne var bunda? Neresi kötü? Neresi aykırı? Topluluğun hepsi, Koronavirüs'e karşı gereken önlemleri alıyor, maskeli, eldivenli... Temsili olarak bir çelenk bırakacak ve dağılacak... Masum ve asgari bir kutlama...
Hayır, olmaz!.. Gelsin gözaltılar!.. Polisin müdahalesi!.. Zaten 1 Mayıs'larda polis ne zaman müdahale etmiyor ki!.. Son yıllarda hangi bir 1 Mayıs’ta gözaltı ve tutuklama yok ki!..
Gerekçe, "kamu düzenini bozmak". Bir çelenk bırakmakla "kamu düzeni" ne zamandan beri bozuluyor?
Konu "sokağa çıkma yasağının delinmesi" ise, dün Türkiye’de on binlerce işçi çalışıyor. TV’ler dün şakır şakır çalışan işçileri gösteriyor. Parçalanan ve yasaklanan o çelenk, o işçileri temsil ediyor.
Dünkü gözaltılar aslında, kendilerinden olmayan medyaya son zamanlarda artan baskının uzantısı, devamı.
İşçilerin gözaltına alındığı saatlerde dolar 7.03 TL. Son haftalarda 6.94’ün altına indiği görülmüyor. Masum işçilerin peşinde koşacağına, sen asıl o rakama bak!.. Acil ve çok acil dövize ihtiyaç var.
Yurt dışında kaynak var. Ama, kapılar Türkiye’ye kapalı. Açık olan IMF kapısını da, Türkiye çalmıyor. Neymiş? Hep eleştirmiş, "gitmem" diye tutturmuş!..
Oysa gitse, durumun aciliyeti ortada iken, kimse bir şey söylemez.
Başka bir kurumdan alabilir, örneğin, Amerikan Merkez Bankası'ndan (FED). Ancak, orada da sorun var.
FED kendisinden kredi alacak ülkenin elinde Amerikan Tahvilleri olması koşulunu ileri sürüyor.
Türkiye’nin elinde 77 milyar dolarlık ABD Tahvili varken, İdlib, PKK, S- 400’ler derken, Türk - Amerikan ilişkilerinin gerilmesi sonucu, elindeki tahvili 77 milyardan 2.8 milyar dolara düşürüyor.
Yaklaşık bir ay önce Türkiye FED’e kredi için başvurmuş olmasına rağmen, FED Türkiye’yi listesine almıyor. Benzer ekonomik durumdaki Brezilya’yı, Meksika’yı alıyor, Türkiye’yi dışarıda bırakıyor.
İşte, geçen hafta korona ile mücadele çerçevesinde Türkiye’den Amerika’ya gönderilen maske ve diğer yardım paketleri, tam bu zamana rastlıyor.
Yardım paketleriyle birlikte Tayyip Erdoğan ABD Başkanı Trump’a bir de mektup gönderiyor. Yardımın hikmeti o mektupta ortaya çıkıyor. Öyle açıktan değil. Nazik, karşıya bol çicek atan mektuba Erdoğan şöyle başlıyor:
"Salgını kontrol altına almak amacıyla verdiğiniz kararlı mücadeleyi takdirle izliyor, aldığınız tedbirler sayesinde, vaka sayılarında aşağı yönlü eğilim elde ederek, normalleşme yolunda ilk adımları atmaya başlamanızdan büyük memnuniyet duyuyorum."
Hangi kontrol? Hangi normalleşme?
Dünyada 3 milyon vaka var, onun 1 milyon yüz bini Amerika’da, ölenlerin sayısı ise, 63 bini geçiyor. Bunun neresi "vaka sayılarının aşağı inmesi"? Nesi "kararlı mücadele"?
Mektubun devamında, "güvenilir ve güçlü ortak, her türlü dayanışma, sağlık dileklerinden" söz ederek, üstü örtülü dille asıl konuya geliyor.
Konu şu, Erdoğan mektupta:
"Uluslararası ekonominin yeniden sağlığına kavuşturulması konusunda yakın eşgüdüm ve ortaklık içinde hareket etmenin son derece yararlı olduğuna inanıyorum."
Bu cümlenin Türkçesi, Trump’tan "FED’in Türkiye’ye kapılarını açmasına yardımcı olması"...
Trump yardımcı olsun da, Erdoğan’ın unuttuğu bir nokta var.
Amerika’da FED, yani Amerikan Merkez Bankası dünyanın en bağımsız kuruluşlarından biri, buradaki Merkez Bankası gibi, iktidarın emir - komutası altında değil!..
Yani, FED Trump’a bakmaz, ekonomik verilere, ekonomik ilişkilerin niteliğine bakar.
Mektubun sonlarına doğru, Erdoğan bin dereden su getiriyor:
"Suriye ve Libya başta olmak üzere, bölgemizdeki son gelişmeler, Türk - ABD ittifakının ve işbirliğinin en güçlü biçimde sürdürülmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir."
Suriye’de Türk - Amerikan işbirliği mi? Sayısını bile hatırlamıyorum, Erdoğan kaç kez "ortak devriye ve diğer mutabakatlar" çerçevesinde Amerika’nın verdiği sözü tutmadığını söylemiyor mu?
Libya’da Türk - Amerikan işbirliği mi? Türkiye Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümetini desteklerken, Amerika, Rusya ve Fransa karşı taraftaki Hafter’i destekliyor. Hatta, bu nedenle Erdoğan Amerika ve Rusya’yı suçluyor.
Şimdi aniden Suriye ve Libya "işbirliğine" örnek gösteriliyor!..
İzlenen tutarsız dış politika ve oradaki zikzaklar, yüksek perdeden konuşmalar, ani tepkiler... Sonucu işte bu mektup.
Koronavirüs için yardım malzemesi göndermek derken, bunun hikmeti belli oluyor: Döviz ve döviz ve döviz!..