Ya AKP eski milletvekilinin oğlu ya AKP Belediye Başkan adayı ya AKP Belediye Başkanının kardeşi ya AKP Meclis eski üyesi ya AKP yönetimindeki Sağlık Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı ya AKP'li birinin kayınpederi ya...
Tamamı birebir AKP bağlantılı kişiler... Hepsi Kızılay yönetiminde... Kızılay sanki AKP'nin arka bahçesi, yan şubelerinden biri... İşsizlik yüzde 14'lere vuruyor ama, açıkta kalan bir AKP'li evvel Allah yok, hepsi de 10 bin lira ile 31 bin lira arasında değişen dolgun ücretlerle...
Elazığ - Malatya depremiyle birlikte, deprem kadar konuşulan iki konudan biri Kızılay ve onun Başkanı Kerem Kınık, diğeri deprem için toplanan paralar, deprem vergisi gelirleri.
Kerem Kınık depremin ilk günü tweet atıyor, "yurttaşlardan on lira yardım" istiyor. Tepkiler üzerine o tweeti geri çekiyor.
Daha sonra bir başka skandal patlıyor, bir şirket Kızılay'a sekiz milyon dolar bağış yapıyor, Kızılay 75 bin doları kendisinde tutuyor, kalan 7 milyon 925 bin doları yine AKP'nin arka bahçelerinden Ensar Vakfı'na bağışlıyor.
Ensar Vakfı... Tam tamına AKP antetli, Arapça eğitim veriyor, İslami temel bilgiler semineri düzenliyor, din ve ahlak eğitimi veriyor ama, Karaman'da vakfa ait bir yurtta görevli bir öğretmen çocuklara cinsel istismar suçundan tutuklanıyor, sonra da öğretmenlikten ihraç ediliyor.
Ensar Vakfı'na bağışlanan para sorulduğunda, Kızılay Başkanı Kınık "vergi kaçırmak suçtur, vergiden kaçınmak suç değildir" diyor.
Aslında doğru. Bir vergi yükümlüsü Kızılay'a ya da benzeri bir kuruluşa yardım yaparsa, bunu kazancından düşebiliyor.
Ama, Ensar Vakfı gibi bir kuruma bağış yapıldığında, bağışı yapan firma kazancının ancak yüzde beşini vergiden düşebiliyor. Firma vakfa doğrudan sekiz milyon dolarlık bağışta bulunsa, bunun ancak kırk bin dolarını vergiden düşebiliyor. Ama, bağışı Kızılay'a yapıyorsa, sekiz milyon dolarlık bağışta bu miktarı vergiden düşebiliyor.
Burada yapılan ne?.. Bağışı doğrudan Ensar Vakfı yerine, Kızılay üzerinden yapmak... Bu işleme Kızılay Başkanı, "vergi kaçırmak değil, vergiden kaçınmak var" diyor. Soru şu:
"Burada vergiden kaçınmak mı var yoksa vergi kaçırmak mı?.. Kızılay üzerinden Ensar Vakfı'na bağış yapan firma bağışı Kızılay üzerinden yaptığı için o miktarın tamamını vergiden düşüyor mu?.. Dolayısıyla vergi mi kaçırıyor?.. Bir vergi hilesi mi var?.."
Maliye Bakanlığı vergi denetim elemanlarının vergi kaçırılıp kaçırılmadığını incelemesi gerek. İnceler mi?.. Sanmıyorum, adı geçenlerin hepsi "bizden", Kızılay, Ensar Vakfı ve kim bilir o şirket!..
Ve de deprem için toplanan vergiler... 1999 depreminden 2019 yılına kadar 65 milyar lira toplanıyor. Elazığ depreminden bu yana, bir haftadır her gün "deprem için toplanan paralar nerede?" diye soruluyor.
Bir tarihte Maliye Bakanı olan Mehmet Şimşek bir kaç yıl önce "o paralar yol, sağlık için kullanıldı" diyor.
O paralar yol için, sağlık için toplanmıyor ki!.. Deprem için toplanıyor. Demek ki, o paralar yasaya aykırı biçimde harcanıyor.
Yasaya mı?.. Keyfi yönetimin her alana yayıldığı bir ülkede yasa mı kalmış?..
Cumhurbaşkanlığı Bütçe Yönetimi Başkanı, eski Maliye Bakanı Naci Ağbal da benzer, hemen hemen aynı içerikte açıklama yapıyor:
"Deprem paraları bütçe genel geliri olmuş, alnımız ak".
Nasıl ak?.. Deprem için toplanan paralar bütçe içinde eridiyse, her türlü yere harcanmış anlamı çıkar. "Bütçe geliri olmuş" demek, yasada belirtilen amaçla toplanan paraların yasaya aykırı biçimde harcandığı anlamına geliyor. Bir kez daha yasaya aykırılığın itirafı.
Ama, yasa mı var?.. "Ben istediğim yere harcarım, kime ne" demek gibi bir şey...
Bu vergi... Vergi... Orta Çağ'dan bu yana devletler halktan topladıkları vergileri nereye harcadıklarının hesabını yine halka veriyor. Bir devleti devlet yapan temel ögelerden biri bu.
Bu tartışmalar arasında atılan bir adım kimden geliyor?.. Bildiniz, Tayip Erdoğan'dan. O bir tweet atıyor:
"Deprem paralarını harcanması gereken yerlere harcadık, bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok."
Yani, "beni seçen halka ben hesap vermem" diyor. Keyfi yönetimin, keyfiliğin, umursamazlığın son örneği...