Siyasal bilgileri tam değil, kültür eksik, daha önemli olan, yabancı dil bilmiyorlar. Yabancı dilleri yok, buna rağmen diplomat olmak istiyorlar. Dışişleri Bakanlığı’nda sınava giriyorlar.
O sırada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, şimdi Başbakan. O sırada Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, şimdi geçici hükümette Dışişleri Bakanı.
Diplomat olmak isteyen gençlerin çoğu belli bir geleneğin temsilcisi, belli bir ekibin üyeleri, “cemaate yakın”, 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarından bu yana “paralel yapıdan”. Malum, 17-25 Aralık öncesinde bu gençler çok muteber.
Yabancı dilleri mi yok, hiç fark etmez, “biz onları yabancı dil eğitimine göndeririz”. Bilgileri mi eksik, kültürleri bir diplomat olmaya mı yetmiyor, hiç fark etmez, “biz onların bu eksikliklerini tamamlatmak için, gerekli eğitimi aldırırız”. Ne de olsa, onlar cemaat üyesi, “bizim evlatlar”.
Dört-beş yıl içinde Dışişlerine “sınavla”, dikkat edin, “sınavla” bir sürü yeni memur alınıyor. O tarihteki ilk ve değişmez ölçü, “cemaat üyesi” olmak. AKP-cemaat içli, dışlı, Dışişleri bu yakınlığı ihmal etmiyor, cemaatten gelenlerin hakkını veriyor.
Buna karşılık, çağdaş, modern, bilgili, şakır şakır yabancı dil bilen gençler Dışişleri Bakanlığı kapısından geri dönüyor.
Daha önceki yıllarda Dışişleri memuru olan cemaat üyeleri var, tesadüfen Bakanlığa girmişler, cemaat öyle gözde ki, onların arasında 37 yaşında büyükelçi atananlar var. 37 yaşında büyükelçilik öyle kolay değil. Ancak, o sırada liyakat, kıdem, yetenek geride, cemaat önde.
Gel zaman, git zaman, cemaat oluyor sana “paralel”, en büyük düşman. Poliste, askerde, yargıda, iş dünyasında, medyada tam bir cemaat avı başlıyor. Gün olmuyor ki, Türkiye’nin herhangi bir ilinden ya da aynı anda birkaç ilinden “cemaat operasyonu” haberi gelmesin. Gözaltılar, tutuklamalar, şirket basmalar, kayyum atamalar, TV karartmalar, gazetelere el koymalar, cemaate inanılmaz bir öfke, tam bir kan davası. Sık sık iddianameler yayınlanıyor, şunlar şunlar bir numaralı, bunlar iki, ötekiler üç numaralı sanık, yurt dışında ise, kırmızı bülten, v.s.
Ya el bebek, gül bebek Dışişlerine alınan genç memurlar ne olacak? Onlar gibi, devletin başka dairelerinde çalışan, başka birimlerine alınan cemaat üyesi olduğu tespit edilen memurlar ne olacak? Kısaca, “cemaate yakın memurların” kaderi ne olacak?
Onlar devlet memur, atsan atamazsın, satsan satamazsın, onlara formül bulunuyor. İster Dışişleri, ister başka devlet dairesi, onlara işten el çektiriliyor, atılamadıkları için de, onları aynı yerde toplamak üzere, Başbakanlıkta bir havuz oluşturuluyor, yani işlevsiz bir daire.
Daha sonra başka bir formül bulunmaz ise, onlar bu havuzda toplanacak. Bir zamanlar baş tacı, şimdi tu-kaka.
İşin ironisi ise, örneğin Dışişlerinde bu ayıklamayı yapan, geçmişte müsteşar olarak bu insanları Dışişlerine alan Feridun Sinirlioğlu. Alan ve atan aynı imza. Bir zamanlar güle oynaya yabancı dil öğrenimine gönderdiklerini, şimdi havuza gönderiyor. Çok tutarlı, zaman neyi emrediyorsa, ona ayak uydurmak tam bir beceri. Herkese nasip olmaz, Sinirlioğlu da bu beceriye sahip.
Bir zamanlar Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Sinirlioğlu Demirel’in danışmanı. Şimdi AKP’nin gözdesi, bakan olacak kadar. Cemaatçileri al, alıyor, at, atıyor.
Havuz hızla doluyor. Yakında taşacak.