-Evdeki sabit telefon arızalı. Bir yurttaş arızayı bildirmek üzere “121” numarayı arıyor. “Arıza kaydı” yaptırmak amacıyla.
Karşısına telesekreter çıkıyor:
“Burada şu anda arıza olduğu için sizin arıza kaydınızı alamıyoruz. Aradığınız için teşekkür ederiz.”
Fıkra gibi ama, gerçek ve bu gerçek bir kaç gündür devam ediyor. “Arıza, arıza kaydını bir türlü alamıyor.”
Başka gerçekler de var, ancak bu kadar eğlenceli değil. Örneğin, Bodrum’da.
Bodrum...
Torba’dan Yalıkavak’a giden yolda ormanlık bir arazi var. Denize nazır bir koy. Ağaçlar denize kadar iniyor, sonra geniş bir koy, billur gibi bir deniz.
Manzara nefis, koy harika, orman ve deniz iç içe.
Bırakırlar mı hiç öyle bir yeri?.. Buram buram “rant”, ver inşaat iznini, gerisine karışma sen.
Çevre halkı bir sabah kalkıyor ve bakıyor ki, ormanın içinden geçerek denize inen yol kapalı, orada koca bir tabela, “yol kapalı.” Önünde de bekçi, kimseye geçiş izni vermiyor. Oysa, orası herkese açık bir alan.
“Herkese açık” lafın gelişi, açık maçık yok, büyük bir inşaat firması koyu kapatıyor.
Bodrum’da bunlar artık çok normal.
Çevre Bakanlığı, AKP iktidarı filan demeye gerek yok.
Bodrum’da belediye başkanı CHP’den.
Neredeyse, deşilmedik koy yok. Çoğu imara açılıyor.
Bu hikâye hiç eğlenceli değil, tersine çok tatsız. Tatsızlık Bodrum’da başka alanlarda da var.
Ormanın ortasında “balya balya içi kağıt dolu çöp tobaları.”
“Torba” diyorsak, öyle küçük bir şey sanmak yanlış, insan boyunu aşan koca koca balyalar, her biri şöyle yetmiş, seksen kiloluk filan, içinde kağıt, mukavva ve o türde benzer yanıcı maddeler var.
O balyaları birileri getirip, ormanın tam içine bırakıyor, ormanı çöp biriktirme alanı olarak kullanmak üzere.
Oysa, öyle tehlikeli ki, şöyle bir kibrit çaksan, bir kıvılcım sıçrasa, balyalar alev alev, ardından orman alev alev ve çevredeki evler alev alev, açıkça orada oturan insanların hayatları tehlikede.
Birileri çöp ticareti yapıyor, olabilir. Orada topladığı çöpleri başka yere satıyor olabilir. Ama, yaptığı yer tehlikeli.
Sanki başka yer yok!..
Çevre halkı bu tehlikeyi haber vermek üzere, Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’u arıyor. Ihhh, başkandan ses yok. Bir, üç, beş, ıııhh ses yok.
Yurttaş başkanı arıyor, başkan dönmüyor.
Üstelik arayanlar, umur görmüş, devleti bilen, ehliyet sahibi insanlar.
Oysa, arayanın kimliği ne fark eder, madem bir yurttaş ve yurttaşlar ısrarla arıyor, demek ki, bir dertleri var ki, arıyorlar.
Bu macera bir ay sürüyor, bir ay görüşemiyorlar. Sonunda halk araya CHP’den birilerini sokuyor ve Başkan Hazretleri o yurttaşları nihayet kabul etmek zahmetine katlanıyor.
Lütfediyor.
Dert anlatılıyor, “o balyaların oradan kaldırılması” talebi iletiliyor.
Başkan derhal sağa sola telefon, emirler filan, şikayet edenlere pek inandırıcı gelmese de...
Doğru, haklılar...
Gerçi, arada bir zabıta memur gelip, ceza filan kesiyor ama...
Şikayete rağmen, çöp balyalarının orada toplanmasına devam...
İnanmak güç ama, bu macera tam altı ay sürüyor.
İnsanlar, artık randevu filan almadan, doğrudan Belediye Başkanı’nın odasından içeri dalıyor. Aynen öyle. Tam üç kez.
Nasıl dalmasınlar, canları ve malları tehlikede.
Altı ayın sonunda, yine inanmak güç ama, çöp balyaları oradan kaldırılıyor.
Artık ne olduysa...
Altı ay...
“Orada toplama kardeşim” diyecek, olup bitecek!...
Ama, demiyor nedense... Neden demiyor?.. Kim bilir neden?..
Altı ay...
Ne hizmet ama!..
Çöpleri toplayan adam kendisini şikâyet edenlere geliyor, “Allah'ınızdan bulun!”
İnsanların canını ve malını tehlikeye atıyor ve hiç sıkılmadan geliyor, “Allah'ınızdan bulun!”..
Yüzsüzlüğün sonu yok!..
Bodrum’da hikâye çeşit çeşit...
Ama şimdi bir başka hikâye var ki, beceriksizliğin dik alası.
Bu Bodrum’da CHP şu anda belediye başkan adayını hâlâ açıklamış değil.
CHP ve İYİ Parti bir aday üzerinde bir anlaşıyor, bir anlaşamıyor, tek bir aday çıkarmaya bir çalışıyorlar, bir vazgeçiyorlar.
Ve halk burnundan soluyor.
Ve CHP Bodrum’u kaybederse, kimse şaşırmasın.