Bas, alto, soprano gibi değişik ses gruplarının tınısını bir armoni içinde duyuyoruz. Sahnede dört kişi var, dört ayrı tonda söylenen şarkıları tek bir ses gibi duyuyoruz.
Sesler farklı ama, başarılı bir armoni. Bu müzik dünyasının en güç, en farklı kompozisyonu, adı var: Broadway Matematiği.
Türkiye’de müzikal oyunlara çağ atlatan bir oyun sahneleniyor şu sıralarda İstanbul’da, “Fosforlu Cevriye”. Çağ atlatıyor, çünkü Broadway Matematiğini uyguluyor. Türkiye’de bir ilk, üstelik müzik özgün yapım.
Müzikal oyun “Fosforlu Cevriye” Suat Derviş’in romanından sahneye Tuncer Cücenoğlu tarafından uyarlanıyor, eseri Genel Sanat Yönetmenliğini Nedim Saban’ın üstlendiği “Tiyatrokare” topluluğu oynuyor.
Oyun bir hayat kadını olan Fosforlu Cevriye’nin maceralarını anlatıyor. Çarpıcı gözleme dayanan sosyal eleştiri, her düzeydeki insan ilişkileri, çoğunlukla küçümsenen hayat kadınlarının pek çok eğitimli insanda bulunmayan, insanı insan yapan değerlere, erdeme sahip olabileceğini gösteriyor.
Fosforlu harbi, mert, gözü tok, kiminle ne konuşacağını, nerede, nasıl oturulacağını iyi bilen çok zeki bir kadın. Cahil, buna rağmen onun bilgeliği insanı farklı dünyalara sürüklüyor. Günümüzde belli bir çoğunluğun unuttuğu, vazgeçtiği değerlere.
Doğulu bir köy ağasının kapatmasından idam mahkumu bir şaire aşık olmasına uzanan serüveninde, hem şairin, hem de kendisinin pek çok kere polisle başı derde girdiğinde, polisin davranışları da, değişmeyen bir matematik.
Oyunda altı kişi rol alıyor. Fatih Dönmez, Pınar Yıldırım, Cem Güler, Mert Carim, Ece Duran ve üç saate yakın sahneden inmeyen Fosforlu Cevriye rolünde Ayça Varlıer.
Vücut diliyle, oyunuyla ve müthiş sesi ile Ayça Varlıer son yıllarda tiyatro dünyamızın büyük yeteneklerinden biri. İster Moskova’da, ister New York’ta, ister Berlin’de bir tiyatroda, ister sade bir oyunda, ister müzikalde rol alabilecek bir sanatçı. Yeteneğine sıkı bir alt yapı ekliyor, Amerika’da gördüğü eğitimin hakkını veriyor. Seyirciler üç, beş sahnede bir onu alkış yağmuruna tutuyor.
Sanki babasının evinde, sahnede o kadar rahat, hele sesi insanı büyülüyor, oyunu şaşırtıyor. Bir üstün yetenek.
Oyunda rol alan diğer sanatçıların başarısı da asla ihmale gelmez.
Bir kişinin birkaç rolü üstlendiği oyunun kadrosu, hele de bir müzikal için hiç geniş değil, topu topu altı kişi, ama sanki yirmi kişi oynuyormuş gibi, hepsi de, hem sesleri, hem oyunları ile tam bir “sanat şöleni” sunuyor.
Oyunu yöneten Serkan Üstüner, dekor ve kostüm ki, sade ve fakat başarılı Aslı Varlıer Pelit, Ayça’nın gerçek ablası, müzik Eylem Pelit, dramaturg Cevdet Canver. Dar bir kadro, iyi bir kadro. Hepsinin payı ayrı, hepsine teşekkürler.
Sık sık alkış alan oyunda, bir alkış da, oyundaki içeriğe, o içerik çeşitli yönlerden Türkiye’nin aynası, gerçeği.
Polis-aydın-tutuklama-düşünce suçu ve devamı, o dünyaya çok yabancı olan Fosforlu, polisin şairin peşine neden düştüğünü bir türlü anlayamıyor, aşık olduğu şaire soruyor: “Çalmıyorsun, çırpmıyorsun, sen sadece yazı yazıyorsun, polis seni neden arıyor?”
Şairin yanıtı iki sözcükten ibaret:
“Çünkü düşünüyorum”.
Alkış kopuyor salonda, dakikalarca. Oyun 1940’lı yıllarda yazılıyor, 1940’lar ve 2015, iki sözcük, bir hayat kadınının macerasında Türkiye’nin bitmez tükenmez yolculuğunu en can alıcı yerinden yakalıyor.
Yazmak ve düşünmek suç bu ülkede, yarım yüzyıldan fazladır suç ve hala suç. Hele de, günümüzde tavan yapıyor.
Eğlenmek mi istiyorsunuz, düşünmek mi, düşünerek eğlenmek mi, keyifli bir konser, iyi bir oyun mu izlemek istiyorsunuz, Fosforlu Cevriye’yi hiç kaçırmayın. O müzik, o şarkılar, o oyun…