“... Suçun işlendiği zaman meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı sanığın güttüğü amaç ve saik sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı eylem içinde yer alma şekli dikkate alınarak cezalandırılmasına...”
Cumhuriyet gazetesi davasında değerli meslektaşlarımıza ceza yağarken, hepsi hakkındaki kararda bu cümleler yer alıyor. Ardından da iki yıl ile yedi yıl arasında değişen cezalar veriliyor.
Mahkeme bu karara hangi kanıtlarla varıyor?
O daha sonra gerekçeli kararda açıklanacak.
Peki “suç” ne? “Suçun işlendiği zaman” diyor ya, kararda...
Suç gazetecilik.
Peki “eylem içinde” ne? Kararda öyle diyor ya...
Eylem gazetecilik yapmak.
Peki, “sanığın kasta dayalı kusuru” ne? Kararda öyle diyor ya...
“Kusur”, yine gazetecilik, haber yazmak.
Peki, “yer alma şekli” ne? Kararda öyle diyor ya...
Cumhuriyet Gazetesinde çalışmak, Cumhuriyet Vakfında yönetim kurulu üyesi olmak.
Peki, “meydana gelen zarar ve tehlike” ne? Kararda öyle diyor ya...
“Terör örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek”.
Gazetecilik yapmak, haber yazmak, bir gazetenin yönetiminde ve ona bağlı vakfında bulunmak ne zamandan beri, “örgüt adına anayasal düzene karşı çıkmak” oluyor?
Cumhuriyet Davasında verilen karara kadar.
Gerekçeli kararı çok merak ediyorum, herkes gibi, acaba “örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemiş” bu değerli meslektaşlarımızın cezaya çarptırılması, aylarca hapis tutulmaları için mahkemenin elinde hangi kanıtlar var?
Savunma avukatlarından Fikret İlkiz’in haykırdığı gibi, “kanıt istiyoruz, kanıt”.
Ceza yağan kararda taaaa 2004’de hani şu ünlü AB reformlarına kadar giden bir durum var.
Ceza ile birlikte, mahkemenin kararında Cumhuriyet’teki değerli meslektaşlarımızın siyasal hakları ile ilgili bir hüküm var. Buna göre:
“... Seçme, seçilme ve diğer siyasi haklarını kullanmaktan yoksun bırakılmasına... Ayrıca, yurt dışına çıkmalarının yasaklanmasına...”
Yağan ceza yetmiyor, buna bir de yurt dışına çıkış yasağı ile siyasal haklarından yoksun bırakılmak ekleniyor.
Ne alaka?
Şu alaka:
Ceza Yasası 2004 yılında AB Reformları çerçevesinde yeniden ele alınıyor ve bu “nasıl bir reform” ise, ceza ile birlikte yasada siyasal hakların kullanılmasına yasak geliyor.
Ne reformmuş ama!..
O yıllarda “AKP’nin AB Reformlarına” alkış tutanların kulakları bir kez daha çınlasın.
Savunmasında avukat Fikret İlkiz “suçlamanızını, zihniyetinizi ve yorumlarınızı red ediyoruz” cümlesiyle, genel vurguyu özetliyor. Sonra:
“Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, gazeteciliği anlatırken, bunun nasıl bir aşk olduğunu söylerken, çok ciddiydi. Memleketi ve bu memleketi sevmenin ve gerçekleri gözler önüne sermenin ne zor bir iş olduğunu bilmektedir. Bu bir meslek aşkı ve insanlık aşkıdır. O yüzden, gerekirse yargılanır ve gerekirse mahkum olurlar”.
Ardından gerçekçi vurgularını sürdürüyor:
“Gazeteciler ve avukatlar hakkındaki bu iddianame ve esas hakkındaki görüş hiç bir hukuki değer taşımamaktadır.
Bir insan böylesine bir suçlama üzerine hüküm giyerse bu adaletsizliğin mucizesidir.
Bu davada gazetecilerin gazeteci olması, avukatların avukat olması suçtur.
Cumhuriyet Gazetesinin bizatihi kendisinin varolması suçtur”.
İlkiz’in bu harika savunması, mahkeme kararına dönük çok çarpıcı bir gözlemi dile getirmekle devam ediyor:
“Bu davada yargılanan gazetecilerin evlerinde hiç bir ‘tehlikeli belgenin’ bulunmamış olması suçtur”.
İlkiz’in savunmasının sonunda söylediği söz evrensel hukuka ve 18. yüzyılda Fransa’daki benzer bir mahkeme kararına gönderme yapıyor:
“J’Accuse, itham ediyoruz”.
İlkiz ve diğer avukatların savunmaları tarihe yazılacak değerde.
Mahkeme kararı da öyle!..
Cumhuriyet Davası kararı böyle...
Öte yandan, Cumhurbaşkanlığı aday belirleme turlarında CHP’de dün önemli bir gelişme yaşanıyor.
CHP kapalı gurup toplantısında söz alan milletvekilleri arasında adaylık için adı geçen İlhan Kesici de kürsüye çıkıyor ve uzun bir ekonomik tahlil yapıyor, bütünüyle ekonomiye dönük bir analiz. Kesici’nin, eski DPT Müsteşarı ve ekonomi bilgisi olarak, en iyi bildiği iş.
Ardından Kemal Kılıçdaroğlu kürsüye çıkarak, kafasındaki adayın niteliklerini açıklıyor:
“-Ekonomi bilecek,
-Soğukkanlı olacak,
-Kavgacı olmayacak,
-Koşturmayacak”.
Kesici’nin ekonomik analizinden sonra, Kılıçdaroğlu’nun “ekonomi bilecek” diye vurgu yapması, “CHP’nin adayı İlhan Kesici mi” sorusuna ağırlık kazandırıyor.
Kılıçdaroğlu’nun saydığı diğer nitelikler Muharrem İnce’nin şansını iyice azaltıyor. Geriye iki aday adayı kalıyor, İlhan Kesici ve Yılmaz Büyükerşen.
İbre sanki Kesici’ye kayıyor gibi.