Akıl ile hayal gücünün karışımı, duygu anlatımı alabildiğine yoğun ve yenilikçi, hiçbir kişi diğerinin aynı değil, hepsi bir anlatımın parçası, sonuçta bir resim ama, resimdekiler hareket halinde gibi, duygu dalgalanmaları içinde. Resimdeki biri masada bardak deviriyor, diğeri kaşlarını çatarak yanındakine dönüyor, bir başkası elini gözlerine siper etmiş, hepsinde ortak bir nokta var, "hepsi bir kişiyi dikkatle dinliyor."
Sanat tarihinin en büyük ustalarından Leonardo Da Vinci’nin 1400’lerin sonunda, birkaç yıl süren çalışmasının ardından bitirdiği ünlü tablosu, "Son Akşam Yemeği." Üzerine sayısız yorum yazılan, tablodaki sanatı inceleyen, sanat tarihinin eşsiz köşelerinde titizlikle korunan tablo.
Konusu, yeri, zamanı, niteliği ne olusa olsun, önem verilen "bir yemek" denildiğinde, aklıma Da Vinci’nin bu tablosu geliyor.
Bizim T24 ekibi olarak, on gün önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yediğimiz yemeğe giderken, aklıma yine Da Vinci’nin tablosu düşüyor, "resimde yer alanların ortak noktasının bir kişiyi dikkatle izlemesine" dönük yorumları öne çıkartıyorum.
Ancak, o yemeğe katılmanın, konuşulanları dikkatle izlemenin, hatta başlı başına T24’ün Kılıçdaroğlu ile yemekte buluşmasının abuk sabuk, saçma sapan, ipe sapa gelmez, gerçekle zerre kadar bağlantılı olmayan yorumlara yol açacağı doğrusu aklımın köşesinden geçmiyor.
Bu saçmalıklara bakınca ki, daha derinde medyatik hastalığın tezahürü, o yemeğe katılanlardan birisi olarak, o topa benim de girmem gerek, diye düşünüyorum. Özel bir nedenle, on gündür yazı yazma fırsatı bulamıyorum, dün ilk fırsatta bilgisayarın başına oturuyorum.
T24’ün Kılıçdaroğlu ile buluştuğu yemek neden bu ölçüde ses getiriyor? Kılıçdaroğlu ile çeşitli TV kanalları, çeşitli gazeteler zaman zaman röportajlar yapıyor, ancak hiçbiri bu ölçüde ses getirmiyor. Ama, bizim sohbetimiz ayyuka çıkıyor! Neden? Çünkü:
- Biz Kılıçdaroğlu’na soru sorarken, "acaba Tayyip Erdoğan’a nasıl yaranabilirim" kaygısını taşımıyoruz.
- Biz soru sorarken, "acaba patron ne düşünür, sorum nedeniyle işten atılır mıyım" kaygısını taşımıyoruz.
- Biz soru sorarken, "en ters sorularla acaba Kılıçdaroğlu’nu üzer miyim, ona ve partisine zarar verir miyim" kaygısını taşımıyoruz.
- Biz soru sorarken, "acaba farklı bir haber yakalar mıyız" merakına düşüyoruz.
- Biz soru sorarken, "özgür ve bağımsız" olduğumuz için sorularımız ve davranışlarımız ses getiriyor. Birileri de, bundan rahatsız oluyor, saçma sapan, ipe sapa gelmez yazılarla sözde "yorum" yapıyor. Sadece abuk sabuk değil, aynı zamanda "yanlış" yazılar.
En büyük yanlışlardan biri, T24 çevresinde bir bölümü o yemekte buluşan gazetecileri tek bir yafta altında birleştirme çabası:
"Liberaller..."
Oturduğu yerden "ahkâm kesme" faslında, başta sona palavra bir genelleme.
Yemekte bir araya gelenlerin ya da T24’te yazanların arasında "liberaller" olabilir, dünkü yazısında Oya Baydar da aynı konuya değiniyor, ama hepsi liberal tanımı altında buluşmuyor. Mutlaka bir genelleme yapılacaksa, ipe sapa gelmez yorum sahiplerine yardım etmek isterim.
İşin kolayını bularak, kendini magazine vuran, ne yapsam da Erdoğan’a yaransam diye çırpınan bu yalakalar ile ayık kafayla yazı yazmayı çoktan unutanlara hayli uzak bir kavram:
"T24’te bir araya gelenlerin ortak paydası, parlamenter demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, hukuk devletini, yargı bağımsızlığını, bireyin kutsallığını, basın ve ifade özgürlüğünü savunmaktan geçiyor."
Bu temel ortak paydanın dışında, bir başka gerçek de şu:
"T24’te bir araya gelenler geçmişte ve bugün savundukları düşüncelerden kendileri sorumlu. Orada herkes bağımsız ve kendi kişisel tarihi önünde hesaplaşmakta özgür. Çoğu bir diğeriyle aynı değil. Çok seslilik ve fark burada."
Bu iki gerçek günümüzdeki aziz ve leziz medyaya hayli uzak, anlamaları o nedenle güç. Çünkü, onlar birbirine benzeme, birbirinden kopya çekme hevesinde, iktidara yaranma yarışında, zaten bugünkü sefil durumlarının sebeplerinden biri de burada.
Marks’ın temel kitaplarından biri "Komünist Manifesto" şu ünlü tespitle başlıyor:
"Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti."
Son yıllarda medya dünyasına bakınca, patronların, yöneticilerin, saçma sapan yorum sahiplerinin bir özelliğini görmek mümkün:
"Kıskançlıkla karışık, sosyal medyaya özenme ve fakat sosyal medyadan ürkme" vaziyeti.
Bir tarihte Avrupa’da nasıl ki, "komünizm hayaleti" dolaşıyor idi ise, bugün de Türkiye’de "dijital medya hayaleti" dolaşıyor. Birkaç TV kanalı ve birkaç gazete ile birlikte özgür, bağımsız, hukuktan yana, iktidarın işine gelmeyen haberlere yer veren, bundan dolayı pek çok yazısı, yorumu, haberi ses getiren dijital medya...
O dijital medyanın başını çeken internet sitelerinden birisi de, T24.
İnsanlar birkaç TV kanalı ve birkaç gazete ile birlikte, gerçekleri artık internet medyasından öğreniyor, daha çok dijital medyayı izliyor, bağımsız habercilik nedeniyle, T24’e duyulan güvenin kaynağı burada.
Böyle bir ortamda Kılıçdaroğlu ile yemekte buluşmak...
Neyse ki, Da Vinci’nin tablosu iyi korunuyor!..