Ya gazetecilikten anlamıyor ya da ünlü deyimle, “alemi sersem herkesi aptal” sanıyor.
AKP’nin, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın desteği ile bir ay kadar önce işadamı Erdoğan Demirören Doğan Medya Grubu’nu satın alıyor. Bir kamu bankasının verdiği kredi desteği ile.
Doğan Grubu'nda ne TV kalıyor, ne gazete, Demirören hepsini satın alıyor. Satış işlemi hukuken tam anlamıyla gerçekleştikten sonra grupta yıllardır gazetecilik yapanların birer birer tasfiyesine gidiliyor.
Hepsine aynı gerekçe gösterilerek:
“Tasarruf yapıyoruz."
İlginç olan, “tasarruf” mekanizmasına çarpanlar hem iyi gazeteci, gazetecilikte kendilerini çoktan kanıtlamış insanlar hem de nasıl bir tesadüf ise, AKP’ye karşı duranlar. Onların yerine gelenler de, AKP’ye yakın duranlar.
İşte, tam bu noktada, satış hukuken bittiği bir noktada, grubun yeni sahibi ve artık tüm medya sektörünün en büyüğü olmaya terfi etmiş olan Erdoğan Demirören Hürriyet’te dün bir yazı kaleme alıyor:
“Demokrasi Yolculuğu” başlığı ile.
İlk anda kulağa çok hoş geliyor.
Hoş geliyor da, yazının içeriğinin ne demokrasi yolculuğu ile ne de gazetecilikle uzak yakın ilgisi var.
Demirören’in ilk tespiti, kendine göre şu:
“...Tavır gazeteciliğinin sona erdiği bir dünyada...”
Her şey bir yana, tek başına bu cümle, Demirören’in ne yazık ki, gazetecilikten hiç anlamadığını ortaya koyuyor. Çünkü:
Gazetecilik bütün dünyada bir kaç yüz yıldır ve hala “tavır” almakla eş anlamlı.
Siyasal, sosyal, kültürel, artık ne ise, olaylar karşısında gazeteci “tavır” alacak ki, insanları düşündürsün, bilgi sahibi kılabilsin, dünyadan haberdar edebilsin.
“Tavır” almayan gazeteciye, dünyanın hiç bir yerinde gazeteci demiyorlar. O nedenle “tavır gazeteciliği” dünyada sona ermiş filan değil.
Bu cümle tam bir aldatmaca.
Demirören Grubu bundan böyle madem “tavır almayacak” ve “tavır almaya” izin verilmeyecek, o zaman o gruptaki gazete ve TV’lerin bol bol “hikaye” anlatacak anlamına geliyor.
Aksi bir mantıkla, eski deyimle, “aksinden istidlal” ile “tavır almayacak” diyerek, Demirören aslında AKP İktidarına su taşıyor. Bunu da, o cümlesiyle açıkça itiraf ediyor.
Demirören yazısında Hürriyet’in kurucusu Sedat Simavi’ye gönderme yapıyor.
Simavi’nin “bağımsız gazete” kavramını övüyor.
“Tavır almayan” gazete nasıl “bağımsız” olacak?
Yine Simavi’den örnekle, “gazete tuttuğu tarafın aleti olmayacak, tüm farklılıklara seslenecek...”
Çok iyi bir temenni.
Hangi “farklılıklar”?
Bir haftadır CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce bas bas bağırıyor, mitinglerinin TV kanallarında yayınlanmadığını söylüyor.
Bu kadar açık baskı karşısında, CNN TÜRK dün nihayet İnce’nin Kırklareli mitinginden bazı bölümleri yayınlamak zorunda kalıyor.
Aslında Demirören’in savunduğu “tarafsızlığın” bir testini yapmanın, “tarafsızlık” sınavından geçmenin çok kolay bir yolu var.
Hazır, Cumhurbaşkanlığı seçimleri var:
Kendisine bağlı TV kanallarında ve gazetelerinde tüm adayları ekrana çıkarsın, gazetelerde onların hepsiyle röportajlar yapılsın, o yazıların hepsi aynı puntoyla ve eşit uzunlukta ve aynı yerde yayınlansın.
Yapsın ve o sözlere bizi inandırsın.
Yoksa, o sözler harcı alem bir nutuktan ileri geçmez.
Ancak böylelikle, yazısında vurguladığı gibi, “tüm farklılıklara seslenmiş” olur.
Bir yazının doğruluğu ya da eğriliği için zaman şu anda müthiş denk düşüyor. Denk düşüyor, çünkü seçim var.
Seçim yayınları bu işin turnusol kağıdı, her öznenin rengini hemen belli etmenine reçetesi.
Bu sözleri sıralarken, yazısında attığı başlık “Demokrasi Yolculuğu”.
Gerçekten iyi bir başlık ve iyi bir temenni.
Ancak, bu yolculuğun “‘demokrasi” olması için, o yayınların insan haklarına saygılı,temel hak ve özgürlüklerden yana, hukukun üstünlüğünü ön plana alan, herkesin hak ve hukukunu koruması gerek.
Aynı zamanda, hiç bir ayrım yapmadan orada çalışanların “siyasal görüşlerine asla takılmadan” , işlerine devam etmelerini sağlamak koşuluyla.
İktidara yakın isimleri yönetim kademelerine getirmeden.
Örnek çok ortada.
Erdoğan’ın uçağından hiç inmeyen, AKP ile al takke ver külah biri en sorumlu koltuğa oturtuluyor.
Ve bunun adı “tarafsızlık ve demokrasi yolculuğu” oluyor.
Sayın Erdoğan Demirören,
Sizi çok önceden Özal’lı yıllardan tanıyorum.
Bu yazı için size kim akıl verdiyse, siz bir daha düşünün!
Yok, kimseden yardım almadan yazdıysanız, kusura bakmayın ama, siz gazetecilikten pek anlamıyorsunuz.
Umarım, yanılırım.
Umarım, sahip olduğunuz grubun “tarafsız ve bağımsız” yayın politikası ile “demokrasi yolculuğunuz, yolculuğumuz” gerçekleşir.
Kendinize iyi bakın.